”Mü’minler için Allah’tan mağfiret dile, çünkü Allah mağfiret edicidir, merhametlidir. ’‘Sure-i Nur, Âyet 62:
Hadis-i Şerif ; ( “Rasulullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) gecenin sonunda Medine-i Münevvere deki Baki kabristanına çıkar ve şöyle derdi: Esselâmu aleykum Ey Mü’minler yurdunun sakinleri! Yarın vaki olacak diye vaadolunan şey sizlere geldi. Sizler, ölüm ile yeniden dirilme arasında bekliyorsunuz. Biz de inşaallah size kavuşacağız. Ey Allah’ım! Baki’ul-Garkad (Cennet’ül Bâki) ahalisine mağfiret eyle.” (Müslim, Cenâiz, 102 (974); Nesâî, Cenâiz, 103)
Beyhaki’nin naklettiği Hadis-i Şerif’te Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz şöyle buyuruyor: “Dirilerin yemeğe içmeğe ihtiyacından, ölülerin duaya ihtiyacı daha fazladır. Çünkü dua ölü için faydalıdır. Cenabı Hakk Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor “Onlardan sonra gelenler, Ey Rabbimiz! Bizi ve imanda bizi geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla, derler.” (Sure-i Haşr, Âyet 10) “Bir kimse ebeveyninin (ana-babasının) veya onlardan birinin cum’a günü kabrini ziyaret edip Yasîn-i Şerif okursa küçük günahları bağışlanır.” (Kenzü’l-îrfan, Hadîs No: 962; İhya’u Ulumi’d-Dîn, Cild 4, Hadîs No: 605)
İkincisi kabir ziyaretindeki amaç ise kendisi için, bilinen büyük zatları vesile ederek Allah’u Teala’ya ihtiyaçlarını arzetmektir. Sure-i Maide, Âyet 35 : “Ey Mü’minler Allah’tan korkunuz. O Hakk Celle ve Alâ Hazretlerine yakınlık için vesile arayınız ve onunla da mücahede yolunda çalışınız ki, felah bulasınız (kurtuluşa eresiniz).”
Ugbete’bn-i Gazvân (Radiyallahu anhu)’dan Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: “Biriniz herhangi bir yerde yolunuzu, şaşırırsanız bir şeyde yahut yardımcı, muhafaza edici arayıp bulamadığınız zaman, hiç kimsenin size yoldaş, arkadaş olmadığı, nâçar (çaresiz) kaldığınız yerde deyiniz ki: Ey Allah’u Teâlâ’nın has kulları! Beni muhafaza ediniz. Ey Allah’u Teâlâ’nın has kulları! Bana yardım ediniz. Çünkü Allah’u Teâlâ’nın öyle kulları var ki onlara yardıma gelirler, görünmezler.” (Taberani Mu’cem’ul Kebir, Hadis No: 13737; Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 394)
Bu şöyledir; Bir adamın başına bir mühim belâ gelir. Her taraftan ümidi kesilir. Naçar kalır, artık mahvolacağını anlar. İşte o zaman belli bir zatın kabrini ziyaret eder: “Ey Allah’u Teâlâ’nın sevgili kulu! Allah’u Teâlâ’ya senin sözün geçer kabüldür. Benim için yalvar. Allah’u Teâlâ, benim başımdaki belâyı senin hürmetine kurtarsın. Senin hürmetine beni affetsin,” der. Biraz sadaka verir, hayrat yapar. İki rek’at Allah için namaz kılar. Hasıl olan sevapları kabir sahibinin ruhuna bağışlar. Belki de bir kurban keser, kurbanı şöyle keser: - Allah rızası için ve Allah’u Teâlâ için kurban; eti mü’minlere, canı Allah’a, sevabı kabir sahibine diyerek kıbleye çevirir ve “Bismillahi Allah’u Ekber” deyip keser. (Sûre-i Maide, Ayet 4; Sahîh-i Buhâri Tecrîd-i Sarîh, Cild 3, s. 172) Bismillahi Allah’u Ekber deyip kesmedikten sonra Kâbe’nin içinde de kesse yine haramdır. Vehhabiler kabir ziyaretini inkar ederler. Ziyarette kurban kesmek küfürdür derler. Eski putperestler gibi kurbanı kabirden tarafa dönderip kabir sahibinin ismine bıçak çalınırsa haram olur. Elhamdülillah bu millet müslümandır, bunu okuma yazma bilmeyen bir insan dahi bilir. Herkes kurbanını kıbleye çevirerek “Bismillahi Allahu Ekber” der, Allah rızası için keserse niçin haram olsun? İşte Hadis-i Şerif’te “kabir ehlinden yardım isteyiniz,” dediği budur.
Cenâb-ı Hakk: “Allâmül Guyuptur” yani herkesin niyetini bilir, muradını verir. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) hastaya okuduğunda: “Allah’ın yardımı ve izni ile bizim toprağımız bazımızın tükrüğü ile şifa bulur,” (Zübdetü’l-Buhari, Hadîs No: 1301) buyurdu. Bu Hadis-i Şerif’e göre, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in benim halifelerim dediği büyük zatların hayattayken Kur’an-ı Kerim okuyarak hastaya üfürmesi ve tükürmesi caizdir, şifadır. Aynı şekilde o zatın vefatından sonra kabirlerine gidilmesi ve orada onları vesile ederek, Allah’u Teala’dan şifa istemesi ve oradan toprak alarak rahatsız olduğu yerlerine ilaç gibi sürmesinde bir mahsur yoktur.
Hasan (Radiyallahu anhu)‘dan Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) dedi ki: “Allah‘u Teâlâ‘nın rahmeti benim halifelerime olsun. (Sahabe-i Kiram): Ya Resûlullah! Senin halifelerin kimlerdir? dediklerine buyurdu ki: Sünnetimi ihya eder ve nâsa da öğretirler.” (Muhtarü’l-Ehâdîsîn Nebeviyye, Hadîs No: 250, s. 186. Râmûzu’l-Ehâdis, Hadîs No: 3633)
Hadis-i Şerif: “Ashabımdan herhangi biri bir yerde ölürse, o kıyamette öldüğü yerin ehline şefaat edecektir.” (Râmûz-ul Ehâdîs, Hadîs No: 5535; 2159; Kütüb-i Sitte, Cild 12, Hadîs No: 4367) Oranın halkı kabrini ziyaret eder, o da Allah’u Teâlâ’ya “bunlar benim kabrimde taş topraktan başka hiç bir şey görmüyordu. Geldi beni ziyaret etti, bunun imanına şahidim” der, şefaat eder. “Her sey için bir sebeb vardır.” (Sure-i Kehf, Ayet 84) Allah’la senin arana sebebte odur. Düşünürsen her şeyi yapan, yaptıran yine Allah’u Teâlâ’dır. Sure-i Bakara, Âyet 25. “Allah’u Teâlâ’ya karşı kimse kimseye şefaat edemez, Yalnız Allah’u Teâlâ’nın izin verdiği kimseler şefaat eder. Hz. Osman (Radiyallahu anhu)’dan Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu: “Kıyamet gününde en evvel şefaat eden Peygamberlerdir, sonra ulemalardır, sonra şehidlerdir.” (Muhtar’ül Ehâdîsîn Nebeviyye, Hadîs No: 1392, s. 642; Kenzü’l-İrfan, Hadîs No: 327, 331 ) İbn-i Abbas (Radiyallahu anhumâ)’dan Resûlulah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: “Alim ve abidler sırat köprüsüne geldikleri zaman abide: - Haydi yaptığın ibadetlerin karşılığı olarak cennete gir ve nimetleriyle nimetlen, denilir. Alime de denilir ki: - Sen burada dur, sevdiğin kimselere şefaat et. (onlar senden dünya da iken şefaat umarlardı). Çünkü senin şefaatın büyüktür. Kime şefaat edersen şefaatın kabul edilecek ve bu şekilde onlar peygamber makamında olacaklardır.” (Ramuzul-Ehadis, Hadis No: 258)
Alimleri sağlığında veya vefat edince kabrini ziyaret etmek Allah’u Teala’ya olan sevgiden dolayıdır. Ümmü Seleme (Radiyallahu anhâ) rivâyeti ile Resûlulah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: “Her kim alimi severse beni sevdi. Beni seven Allah’u Teâlâ’yı sevdi (yeri cennettir).” (Taberani Mu’cem’ul Kebir, Hadis No: 19343)
Ebû Hüreyre (Radiyallahu Anhu)’dan Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: “Şüpesiz Allah bir kulu sevdiği vakit Cebrail’i çağırır ben felanı seviyorum onu sende sev der. Bunun üzerine semada aynı şekilde nida edilir. Sonra yer ehline de onun sevgisi indirilir. Yer ehli de o kimseyi sevmeye başlarlar. Bu olayı şu ayet ifade etmektedir: - İman edip salih amel işleyenleri, Rahman olan Allah sevgili kılacaktır. (Sure-i Maide, Ayet, 96) - Allah bir kula buğz ettiği zaman da Cebrail’e ben felana buğz ettim sende ona buğz et der ve aynı şekilde bu semada da nida edilir ve sema ehlide o kimseye buğz ederler. Sonra yer ehline o kimsenin buğzu indirilir. Artık yer ehli de o kimseyi sevmezler.” (Sahihi Buhari, Hadis No: 5580; Sünen-i Tirmizi, Hadis No: 3085; Ahmed Bin Hanbel, Müsned, Hadis No: 8144, 10206)
Enes İbn-i Mâlik (Radiyallahu anhu)’dan rivayetle Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz buyurdu ki: “Şeyhlere tazim ve hürmet edin. Çünkü şeyhlere yapılan Allah’u Teâlâya’dır, Her kim şeyhlere tazim ve hürmet etmezse benden değildir.” (Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 3043; Muhtar’ül Ehâdîsîn Nebeviyye, Hadîs No: 222, s. 174) Mezhebimizin itikadına göre kabir ehli, ziyaretine gelenleri aynen sağlığındaki gibi görürler ve tanırlar. Yarın mahşerde şahitlik ederler. Bu adam mü’mindir, ben şahidim, benim kabrimi ziyarete geldi, mü’min olmasa gelmezdi, der. Halbuki benim kabrimde taştan, topraktan başka bir şey görülmüyordu. Maneviyatta Allah’u Teâlâ’ya olan imanının kuvveti ile geldi, ben şahidim. Bu adam mü’mindir, diyerek şahitlik eder, kurtarır.
Ebu Saîd’il Hudri (Radiyallahu anhu) rivâyet eder, Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) “Bir ölü kim onu yıkadı bilir, kim onu kefene sardı bilir ve kim onu kabre koydu, onu da bilir,” (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, Hadis No: 7651; Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadîs No:1486) buyurmuştur.
Hadîs-i Şerif: “Kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü kabir ziyareti ahiretinizi andırır (hatırlatır). Ahiret tarafına düşünceniz artar. Varacağınız yeri görünce kalbiniz yumuşar,” demektir. (Süneni İbn-i Mace, Hadis No: 1558; Kenzü’l-İrfan, Hadîs No: 963; Sünen-i Tirmizî, Cild 2, Hadîs No: 1060)
Günümüzde ehl-i sünnet görüşünün dışında olan bazı batıl mezhepler, özellikle de Vahhabiler; müslümanlara, çok rahat bir şekilde en basit bir olayda dahi sen şunu yaptın şirktesin, bunu yaptın şirktesin, küfre girdin gibi sözler söylemektedirler. Mesela: Kabir ziyaretini inkar ederler ve bunu yapanlarında da şirke düşdüklerini söylerler. Hatta Ravza-i Mutahhara da Rasululullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin kabrine dönerek dua edecek olsan dahi bu yaptığın şirktir diyerek müdahale ederler ve bunu kesinlikle yaptırmazlar. Hacc Mekke şehrinde yapıldığı halde Ravza-ı Mutahharayı hacılar ne için ziyaret eder? Bu müslümanların hepsi şirke mi giriyor? Burayı ziyaret eden müslümanların amacı Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimizin mübarek kabrini ziyaret etmek değil mi? Kabirleri, türbeleri ziyaret etmek şirkse bu müslümanların hepsi haşa şirke mi düşüyor? Yukarıda geçen bir çok Hadis-i Şerif kabir ziyaretini yapmayı emredip büyük mükafatının olduğunu söylüyor. Ehl-i sünnet alimleride bu sebepten kabir ziyaretinin yapılmasında “hiç bir mahzuru yoktur” diye fetva vermişlerdir. Ehl-i sünnet inancına göre bu müslümanlar şirke girmeyip küfür üzere de olmadığına göre, o zaman bu sözü söyleyen vahhabilerin kendileri aşağıdaki Hadis-i Şerife gore açık bir şekilde kafir oluyorlar. İbni Ömer (Radıyallahu anhumâ)’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Bir adam din kardeşine, ey kâfir derse, bu söz ikisinden birine döner. Eğer böyle denilen kişi söylenildiği gibi ise söz doğrudur; söz yerini bulmuş olur. Aksi takdirde bu sözü söyleyen kimse kafir olur.” (Buhârî, Edeb 73; Müslim, Îmân 111. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 16)