İstanbul- Beşiktaş’da Yahya Efendi Dergahında
Mehmed Nuri Şemseddin Nakşibendi hazretleri ; Abdülkadir Geylani hazretlerinin onbeşinci batın evladlarından olup, Kastamonu ilinin Ayvalı kasabasından Emirzadelerden Şehid Seyyid Hüseyin efendinin oğludur. H. 1216 yılında , İstanbul’da doğmuşlar ve tahsil çağına girdiklerinde, evleri yakınında bulunan Mercanağa mektebinde Kur’an’ı öğrenmeye başlamıştır.
H. 1230 yılında 14 yaşlarında iken Hafız olmuş ve 1231 yılında Beyazıd camii şerifinde ders veren Baltacı namıyla anılan Hasan Efendi’den Sarf, Nahiv ve mantık ilmi öğrenmeye başlamıştır. H. 1242 yılında hacca gitmiş ,dönüşte Süleymaniye camii alimlerinde Şehri Hafız efendi olarak ünlenmiş İstanbullu Hafız Mehmed Efendi’den derslerine devam etmiştir. Ve daha bir çok hoca efendiden de dersler almıştır.
H. 1232 yılında ; Kayseri’nin tanınmış evliyâlarından ve Nakşibendiyye yolunun büyüklerinden olan Şeyh Mehmed Saîd Efendi, hocası Şeyh Ahmed Behcetî el-Kayserî ile birlikte İstanbul’a geldi. Bir süre sonra Mehmed Nûri Efendi ile karşılaştılar. Şeyh Ahmed Behcetî Efendi, talebesi Mehmed Saîd Efendiye; “Bu genci, sen yetiştireceksin. Ümmet-i Muhammed’den birçoğu, onun vesîlesiyle doğru yolu bulacaklar.” dedi. Bundan sonra Mehmed Saîd Efendi, uzun süre Mehmed Nûri Efendiyi göremedi. On sekiz sene sonra bir Ramazân-ı şerîf ayında, vâz ve nasîhat etmek için İstanbul’a gelen Mehmed Saîd Efendi, hocasının işâret buyurduğu zamânı bekledi. 1248 senesi Ramazân-ı şerîf ayında, Mehmed Nûri Efendi, Mehmed Saîd Efendinin huzûruna gelerek, kendisini talebeliğe kabûl etmesini ricâ etti. Mehmed Saîd Efendi, hocasının işâreti üzerine onu talebeliğe kabûl etti. Mehmed Nûri Efendi, 1252 senesine kadar tasavvuf yolunun edebini ve esaslarını öğrendi , hilafet ve velayet rütbesine ulaşmıştır.
H. 1256 yılında mürşidleri Mehmed Said Efendi , II. Mahmud tarafından Hacı Bektaş-ı Veli Dergahının meşihatı görevi verilmiş; birlikte Kırşehir’e gitmişler , üç ay orada kaldıktan ve mürşidi ile kırk gün çile çektikten sonra irşad vazifesi ile görevlendirilip İstanbul’a gönderilmiştir. İstanbul da Uzunçarşı başında bulunan evlerinde tarikat saliklerini ve hakikat arayanları irşada başlamışlardır.
Beşiktaş ‘da medfun bulunan Mevlana Yahya Efendi hazretlerinin türbedarı Şeyh el- Hac Ali Efendi’nin vefatı üzerine onun yerine türbedarlığa tayin olmuş aynı zamanda da Nusretiye camiinde Şifa-ı şerif dersleri vermektedir.
Beş sene Yahya Efendi türbesinde müridlerine irşada devam etmiştir. Menar , Mülteka ve tarikat-ı Muhammediye’yi ders olarak okutmuşlardır. H. 1257 yılında ikinci defa hacca gitmiştir.
İstanbul’a döndükten sonra H. 1282 senesi Şevval ayına kadar 25 yıl daha irşad makamında bulunmuştur.
H. 1282 Şevval ayının ondördüncü gecesi sayılı nefeslerini tamamlayarak Dergah-ı Rabbül izzete yürümüşlerdir. Cenaze namazları, Beşiktaş daki Sinan Paşa camii kebirinde meşayih , ulema ve çok kalabalık bir cemaatle kılındıktan sonra Yahya Efendi dergahında sırlanmıştır.
Mehmed Nûri Efendinin herşeyi, dîn-i İslâma ve sünnet-i seniyyeye uygun idi. Güzel tabiatlı, zâhid, cömert ve kâmil bir zât idi. Çok talebe yetiştirdi.
Buyurdu ki: Şu hususa çok dikkat etmelidir. Babadan kalmış veya bir kolayını bulup gelir temin etmek gâyesiyle bir dergâh ele geçirmiş kimseler vardır. Bunlar tasavvuf yolunda, bâzı kitap ve risâleleri okuyarak âriflik iddiâ ederler. “Şeyhiz” diyerek, insanlara doğru yolu göstermek isterler. Fakat kendileri doğru yolun hangisi olduğunu bilmezler. Böyle kimseler kör bir insan gibidir. Bunların talebeleri de kör olur. Bunların, eninde sonunda tehlikeli bir uçuruma düşmelerinden korkulur.
Bir başka grub daha vardır ki, bunların ne gusl abdesti, ne abdesti, ne namazı, ne de oruçları vardır. Her türlü yasakları mübâh derecesinde işlerler. “Bizim guslümüz ezelîdir. Abdestimiz o zaman alınmıştır. Namaz ve oruçlarımız o zaman edâ olmuştur”, “Biz cemâl âşıkıyız. Bizim Cennet ve Cehennemle işimiz yoktur” derler. Bu gibi kimselerden uzak olmak lâzımdır. Bu kimselerden uzak kalmak, Allahü teâlâya yakın olmaktır. Bu gibiler pisliğe batmışlardır. Yanlarına varanlara pislik bulaşır.
Bir hoca, ilim öğrenmek isteyen talebesine şu beş şeyi emreder: 1) Devamlı abdestli olmak, 2) Farz namazları, cemâati terk etmeyerek vaktinde kılmak, 3) Kazâya kalmış namaz ve oruç borcu varsa, onları da en kısa zamanda tam olarak edâ etmek, 4) Yalan söylemekten ve dedikodu etmekten son derece çekinmek ve sakınmak, 5) Hiç kimsenin aleyhinde olmayıp, kendi kusurlarının affedilmesi için duâ ile meşgûl olmak.
Nûri Efendinin yazmış olduğu risâlelerden bâzıları şunlardİr: 1) Miftâh-ul-Kulûb, 2) Murâkabe, 3) Tasavvuf Yolunun Şartları, 4) Vasiyetnâme, 5) Pendiye, 6) Evrâd-ı Fethiyye Evrâd-ı Behâiyye.