Kırşehir – Şehir merkezindeki Ahi evran camii içerisinde
Anadolu’dan Ahîlik adlı esnaf teşkilatının kurucusu olan büyük alim. İsmi, Mahmud bin Ahmed el-Hoyi; künyesi, Ebu’l-Hakayik ve lakabı, Nasiruddîn’dir. 1171 (H. 567) senesinde İran’ın batı Azerbaycan taraflarında bulunan Hoy kasabasında doğdu. Bu kasabaya nisbetle Hoyî denilmiştir. 1262 (H. 660) da şehid edildi.
Zamanının en büyük alimlerinden Fahreddîn-i Razî hazretlerinin derslerine devam ederek ceşitli ilim dallarında zahiri ilimleri öğrenen Ahî Evren, diğer taraftan Ahmed Yesevi hazretlerinin talebelerinin sohbetlerine devam ederek tasavvuf yolunun feyz ve bereketlerine kavuştu. Manevi olgunluklar ve yüksek derecelere ulaştı. Tasavvuf yolunun büyüklerinden Şihabuddtn-i Suhreverdi hazretlerinin sohbetlerinde bulundu. Bir hac yolculuğu esnasında evliyadan Evhaduddîn Hamid Kirmam (Kezman?) ile tanışıp, onun talebeleri arasına katıldı ve vefatma kadar yanından ayrılmadı. Böylece, tefsîr, hadîs, fıkıh, kelam ve tıp ilimlerinde derin alim, tasavvuf yolunda yüksek makam sahibi bir veli oldu.
Konya’daki Anadolu Selçuklu Devleti idarecileri arasında büyük nlifuz sahibi olup, Bağdad’a elçi olarak gönderilmis olan Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin babası Mecduddîn İshak’ın daveti üzerine, Allahü teâlânın rızası için, insanlara dinlerini öğretmek, kardeşlik ve beraberliği aşılamak için Muhyiddîn ibni Arab! ve hocası Evhaddüddîn’le birlikte Anadolu’ya gelen Ahî Evren, hocasının kızı Fatıma Bacı ile evlendi. Mürşid-ulkifaye ve Yezdan-Şinaht adlı eserlerini Sultan Alauddîn Keykubad’a takdim etti. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, istikbalin büyük kelam ve tasavvuf alimi Sadreddin-i Konevî’yi yetiştirirken, Ahî Evren de hocası ve kyınpederi, Evhaduddîn’le birlikte Anadolu şehirlerini dolaştı. Vazlarında, hususiyle esnafa İslâmiyet’i anlatarak, dünya ve ahıret işlerini düzenli hale getirmeleri için nasihatlerde bulundu. Dünya menfaati ve şahsî çıkar düşünmeden, sadece Allahü teâlânın rızası için; O’nun dîninin öğrenilmesi, öğretilmesi, yaklaşan Moğol tehlikesine karşı müslümanların metanetinin artırılması ve teşkîlatlandırılması için çalıştı. Öteden beri mevcud olan birlik ve kardeşliği kuvvetlendirdi. Hocasının vefatından sonra yerine geçti ve vekili oldu. Kayseri’ye yerleşti. Debbağlık yapar, kendi elinin emeşi ile geçimini te’min eder ve ahaliyi irşad etmekle meşgul olurdu.
Bir vahsî hayvan sürüsü misali saldıran insanları parçalayıp, şehirleri yıkarak gelen Moğollara karşı, halkın şuurlanması ipin elinden gelen bütün gayreti gösterdi. Bilhassa san’at sahibi esnaf kimseler arasında Çok sevildi. Her şehir ve kasabada teşkîlatlar kurdu. Ahîlik (kardeşlik) teşkilatı adı verilen ve bugünkü manada esnaf teşkîlatı diyebileceğimiz bu kuruluşun mensupları, kısa zamanda bir çok şehir ve kasabada teşkilatlandılar. Toplanıp sohbet edebilecekleri, birbirlerinin ilimlerinden faydalanacakları, gelen misafirleri ağırlayabilecekleri dergahlar yaptılar.
Ahî Evren’in yetiştirdiği talebeler gittikleri yerlerde zaviyeler inşa ederek, bilhassa, esnafı bir çatı altında toplayıp teşkîlatlandırmaya ve dışardan gelen misafirleri ağırlamaya başladılar. Zamanla Ahî Evren’in ve talebelerinin sevenleri çoğaldı. Moğol tehlikesine karşı halkı uyandırmaya ve Moğol istilacılarının önünden kaçıp gelen kimsesizleri barındırmak için, ellerinden gelen gayreti göstermeye çalıştılar. Kısa zamanda gaza aşkı ile dolu, Allahü teâlânın rızası için cihada hazır bir toplumun yetişmesine sebeb oldular. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riayet edip, takdirine razı olan bu mübarek insanlar, Anadolu’ya gelen putperest Moğollar’a karşı kahramanca mücadele ettiler. Onların zulüm ve katliamlarından yılmadılar. Moğollarla mücadelede, devlet güçlerinin yetersiz kaldığı yerlerde, esnaftan milis kuvvetleri teşkil edip; “Vatan sevgisi imandandır” hadîs-i şerîfine göre; vatanlarını, din ve namuslarını müdafa için çalıştılar. Anadolu halkının zalim Moğol kuvvetleri karşısında, eriyip yok olmaması için gayret ettiler.
Anadolu Selçuklu Devleti’ne karşı meydana gelen bir hadise bahanesiyle, onun nüfuzundan rahatsız olan bazı kimselerin şikayeti üzerine, Ahî Evren tutuklanıp hapsedildi. Beş sene hapiste kaldı. Bu sırada Moğollar, Kayseri’yi muhasara ettiler. Ahî Evren’in teşkîlatlandırdığı Ahîler, şehri kahramanca müdafa ettiler. Ancak yığınla gelen Moğol putperestleri, onların müdafalarını kirip, bir çoklarını şehîd, bir kısmını da esir ederek şehre girciler. Esirler arasında, Ahî Evren’in hanımı Fatıma Bacı da vardı.
Bu hadiseden sonra Ahîler, Moğolların Anadolu’daki her türlü faaliyetlerine karşı daha şiddetli bir şekilde mücadeleye girdiler. Onlarla, güçleri yettiğinde düzenli olarak harbettiler. Kuvvetleri kafî gelmediği zaman da, bir nevî gerilla savaşıyla karşı koydular.
Ahî Evren, beş yıllık tutukluluk süresini bitirdikten sonra, Denizli’ye gitti. Bir müddet sonra Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin isteği üzerine, diğer ulema ile birlikte Konya’ya döndü ve müslümanları irşad ile meşgul oldu. Şems-i Tebrîzî’nin şehîd edilmesi hadisesinden sonra, Kırşehir’e (Gülşehir’e) yerleşti. mezhebi ilmihal bilgilerine dair Menahic-i Seyfi adlı eserini, Kırşehir emîri Seyfeddîn Tuğrul’a takdim etti.
Vazlarındaki sadelik, herkesin anlayabilecegi şekilde mes’eleleri îzah ederek yazdığı kitaplar, kendisinde görülen kerametler, ahlâkının güzelliği, dünya malına ehemmiyet vermeyip yalnız Allahü teâlânın rızası için çalışması, insanların sevgisini kazanmasına vesîle oldu. Çevresine pek çok kimse toplandı. Herkesin korkarak kaçıstiği Evran ismindeki büyükçe bir yılanın kendisine itaat etmesi ve herkesin gözü önünde bu kerametinin izhari neticesinde, Ahî Evran (Yılanın kardeşi) ve İslâmiyet’e yaptığı hizmetlerden dolayı da, Nasıruddin lakabı verildi.
Moğollar, Ahî Evren’in nüfuzundan ve sevenlerinin çokluğundan korkuyor, ne pahasına olursa olsun, öldürülmesini istiyorlar, bunun için Kırşehir emîrine baskı yapıyorlardı. Nihayet Ahî Evren, 1262 (H. 660) yılında Kırşehir’de şehid edildi.
Talebeleri onun yolunu devam ettirdiler. Ahî Evren’in hanımı Fatıma Bacı’nın yetiştirdişi bacılar da, elde ettikleri mümtaz İslâm kültürünü, bacıdan bacıya naklettiler. Sogut civarında, Bizans hududunda gelişmeye başlayan Osmanlı Beyliği emrine kosusan Ahîlerden bir kısmı, uğlarayerleşiptekkelerve zaviyeler kurdular: Bir Ahî şeyhi olan, Şeyh Edebali ile Osman Bey arasında akrabalık te’sis edildi. Doğudan gelerek Osmanlılara katılan Türkmenleri terbiye ederek yetiştirdiler. Onlara İslâmî bilgileri öğretip, gaza ruhunu aşıladılar. Fatıma Bacı’nın yetiştirdiği bacılar ve bunların yetiştirdiği Bacıyan grubu da, yeni gelenlerin hanımlarına İslâmiyet’i öğreterek İslâm dîninin emirlerini hakkıyla yaşamaları için gayret gösterdiler. Üç kıt’ada altı asır at oynatacak, istikbalin Osmanlı neslinin temelini kurmakta, onlara yardımcı oldular. Osmanlılar da onların kadr ve kıymetini devamlı şekilde takdir ettiler. Onlara hürmet gösterip, vatandaşlarının onlar tarafından yetiştirilmesini kolaylaştırdılar.
Ahîler, Allahü teâlânın rızası ve O’nun dînini yaymak aşkıyla cihad eden Alperenleri ve gazileri yetiştirdiler.
Yalnız Allahü teâlânın rızasını kazanmak için çalışan bu mübarek insanlar, hiç dünya menfaati gözetmezler, herkese karşı iyi muamele ederler, İslâmiyet’e uygun yaşarlardı. Güzel ahlâklarıyla, herkesin sevgisine mazhar olurlardı. Bizans’ın bir çok şehir ve köyleri, Osmanlıların adil idareleri ve bu mübarek kimselerin güzel davranış ve yaşayıslarıyla harpsiz fethedilirdi. Osmanlılar, Ahî Evren’in torunlarına ve halifelerine bazı imtiyazlar verip, hizmetlerinin devammi sağlamışlar, esnafı teşkilatlandırıp, eğitmelerine yardımcı olmuşlardır. Padişahlar da zaman zaman Ahîlere pirlik yapmışlar, onların lideri durumuna geçmişlerdir. Padişahların tahta geçerken, culus merasimi esnasında kılıç kuşanmalarının, Ahîlerin “Şedd-i Bend” yani kuşak kuşanmak esnasına dayandıcı da bildirilmektedir. Allahü teâlânın kullarına hizmet ve onlara din bilgilerini öğretmek için gayret eden Ahî Evren, yazdığı kıymetli eserlerle, insanlara nasihatlerinin devamlı olmasına gayret etti. Bu kıymetli eserlerin yirmi birini araştırmacıların tesbit ettikleri ifade edilmektedir. Metali’ul-iman, Tebsirat-ul-mübtedi ve tezkiret-ül-müntehi, Et-Teveccüh-ül-etemm, Menahic-i Seyfi, Medh-i fakr ve zemm-i dünya, Agaz-i encam, Mukatebat, Yezdan-şinaht, Tercüme-i elvah-i İmadi, Murşid-ul-kifaye bunlardan bazılarıdır.
Kaynaklar ;
Türkiye Gazetesi , İslam Tarihi Ansiklopedisi
Fotoğraflarını bizimle paylaşan Erol Şaşmaz Bey’ e Teşekkür ederiz. ( Allah ondan razı olsun)