Kayseri – Seyyid Burhaneddin Türbesinde
Ahmet Remzi Akyürek, Son Mevlevi şeyhlerindendir. (Kayseri, 1872 – Kayseri, 6 Kasım1944). İlim, irfan ve fazilet sahibi bir mutasavvıf ve şairdir.
Kayseri Mevlevihanesi’nde doğdu. Soyca Mevlevi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ahmet Remzi‘nin ceddi Seyyid Süleyman Türabıdir. Kayserili olan Süleyman Türabı Mevlana dergahı postnişi ni Mehmed Said Hemdem Çelebi’nin mürşididir. Süleyman Türabınin Mevlana soyundan geldiği bilinmekle beraber bunu ispat edecek elde herhangi bir belge yoktur. Remzi-name adlı eserin yazarı Hüseyin Vassaf Bey bu hususu Ahnet Remzi Dede’ye sormuş ve ondan ceddi hakkında “Öyle bir Şeref-i manevileri varsa yazılmamakla zayi olmaz” cevabını almıştır.
Konya’dan Kayseri’ye göçen Süleyman Türabi 1835’de Kayseri’de öldü. Mezarı Mevlana’nın hocası Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin Türbesi’ndedir. Ahmet Remzi Dede, Türabi’nin mezar taşındaki manzum kitabeyi dokuzar mısralı kıtalardan oluşan bir musanunat (beyitleri kafiyeli dört kısımdan ibaret manzume) haline getirdi. Seyyid Süleyman Türabi‘nin oğlu Seyyid Ahmed Remzi el-Mevlevi’dir. Bu zat da Kayseri Mevlevihanesi’nde şeyhlik yaptı. 1865’te öldü, Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin Türbesi’nde babasının yanına gömüldü. Seyyid Ahmed el-Mevlevi‘nin oğlu Seyyid Süleyman Ataullah Efendi, Ahmet Remzi Akyürek‘in babasıdır. Süleyman Ataullah 1872’de Kayseri Mevlevihanesi’nde 50yıl şeyhlik yaptı, bir ara Kayseri Müftülüğü görevinde de bulundu.
Akyürek, sıbyan mektebini ve rüştiyeyi bitirdi, aynı zamanda babası Ataullah Efendi’den ve
eniştesi Göncüzade Nuh Efendi‘den özel dersler gördü. Ulemadan Müridzade Ali Efendi’den icazetname aldı. Babası Ataullah Efendi şair olmamasına rağmen şiir sever ve şiirlerin anlamlarını da bilirdi. Oğluyla yakından ilgilenen Ataullah Efendi okuduğu manzumelerle oğlunu eğlendirmeye çalıştığı için küçük yaşlardan itibaren ona şiir zevkini tattırdı. Babasının okuduğu şiirlerden etkilenerek kendisinde de şiir söyleme hevesi uyanmaya başladı. Küçük yaştan itibaren yazdığı şiirlerini, babasının dostlarından Hisarlıkçızade Salim Efendi ve Sami Efendi düzelterek onun şiir ve edebiyat zevkini geliştirdiler. İlk olarak Konyalı Şem’i’nin Divan’ını okuyarak şiir deneyimini artırdı. Şair Sami Efendi, Ahmet Remzi Efendi’ye İran edebiyatının ünlü mutasavvıf şairi Camı’nin eserlerini okutarak onun Farsçasını geliştirdi.
İbnül Emin Mahmud Kemal İnal’ın naklettiğine göre Ahmet Remzi Efendi rüştiyede şehadetnamesini aldığı sırada idare meclisi üyelerinden Rifat Bey “Mevlevi dir sevdiğim her dem külah eyler bana”, mısramı okuyunca Ahmet Remzi Efendi derhal “Sen külah etme beyim kimse külah etmez sana” deyivermiş. Fıkrayı nakleden İbnül Emin bu hazır cevabına bin aferin demekten kendisini alamamıştır.
Ahmet Remzi Efendi, 1892’de İstanbul’a giderek Divan-ı Muhasebat’a mülazım (stajyer) olarak devam etti. Bu arada Ye nikapı Mevlevihanesi Şeyhi Celaleddin Efendi‘ye intisap edip el aldı. Daha önce babası tarafından sikke giydirildiği halde Celaleddin Efendi tarafından yeniden sikke giydirildi. Bu sırada Ahmet Remzi Efendi’nin Veled Çelebi (izbudak) yardımıyla Fuzuli’nin bir gazeline yazdığı tah misi bastırıldı.
Ahmet Remzi Efendi İstanbul’da bir yıl kadar kaldıktan sonra Kayseri’ye döndü. Ahmet Remzi Efendi, ilim irfan sahibi, Mevlevi ve şair bir zat olan Kayseri Mutasarrıfi Nazım Paşa’nın yardımıyla Kayseri İdadisinde ahlak ve ulum-ı diniyye (din dersi) hocalığına tayin olundu. Bir yandan da medreselerde okuyan ve kendini yetiştirmek isteyen talebelere Mevlana’nın Mesnevi’sini, Şirazlı Sa’di’nin Gülistan ve Bostan adlı eserlerini ve Farsça tanınmış bazı eserleri okuttu. Böylece birçok gencin yetişmesine yardımcı oldu. Ahmet Remzi Efendi Meşrutiyetin ilanından sonra izinli olarak gittiği Konya’da Vahid Çelebi’nin isteği üzerine Kayseri’deki görevinden istifa ederek Konya’ya gitti. Dergahın camisinde her sabah Çelebizadelere Mesnevf-i Şerifi okuttu. Hatta Vahid Çelebi, Çelebizadelere “Bir şeyhzade sizlere Mesnevi okutuyor.” diye Ahmet Remzi Efendi’yi onlara örnek göstermiştir.
Konya’da bir yıl kadar kaldıktan sonra Kütahya Mevlevihanesi’ne şeyh vekili olarak gönderildi. Kütahya’da gençlere dersler verdi. Ramazan ayında her gün ikindi namazından sonra Mesnevi okuttu. Kütahya’da dokuz ay kaldıktan sonra Kastamonu Mevlevihanesi şeyhliğine tayin olundu (1909). Harap bir halde bulduğu Mevlevihane’yi tamir ettirdi, hücreleri temizletti ve bahçesini düzenletti. Şair ve Edip Süleyman Nazif o sırada Kastamonu Valisidir. Ahmet Remzi Dede ile ilk görüştüğünde “Meşihatınız peder mande midir?” (Babadan kalma mıdır?) diye sorar. O da “Hayır Huda’dandır. (Hayır, Allah vergisidir); lehül hamd ber hayattır ve Kayseri Mevlevihanesi şeyhidir.” diye cevap verir. Mevlevilik tarihinde baba ile oğlunun aynı zamanda iki ayrı tekkede şeyhlik yapmasına pek rastlanmamıştır.
Ahmet Remzi Dede, Kastamonu Mevlevihanesi’nde şeyhlik yaparken Konya dergahı makamı
Halep Mevlevihanesi’nin durumunu incelemesi ve o çevredeki tekkeleri de gözden geçirilmesi için görevlendirdi. Bunun üzerine Halep’e gitti. Ayrıca Antep, Urfa, Şam, Kudüs şehirlerini dolaştı, oraların ileri gelenleri ve alimleriyle de tanıştı. 1913 tarihinde Halep Mevlevihanesi şeyhliğine atandı. Bu Mevlevihane’nin işlerini yoluna koydu ve o havalide zayıflamış olan Mevleviliği canlandırdı. Halep Mevlevihanesi’nde yapılan ayinlere halk büyük ilgi gösterdi. Bunların arasında Museviler ve Ermeniler de vardı. l. Dünya Savaşı başlayınca Mücahidin-i Mevleviyye adlı gönüllüler taburunun başında bulundu ve Filistin Cephesine, Şam’a ve Medine’ye gitti. Hz. Peygamber’in türbesi Ravza-ı Mutahhara’yı ziyaret etme mutluluğuna da erişti. Kendisine Gönüllü Mevlevi Taburu’nda ki üstün gayreti dolayısıyla Harp Madalyası, Berat ve Nişanı verildi.
1924 tarihinde İstanbul’da Üsküdar Mevlevihanesi şeyhliğine atandı. O sıralarda Mevlevihane oturulamayacak kadar harap durumdaydı. Daha önce gittiği yerlerde yaptığı gibi buranında her tarafını onartmıştı. Dostları yeni durum için sevinçlerini şiirlerle belirttiler.
Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Abdülbaki Dede‘nin tarih manzumesi Remzi Dede’nin odasına asıldı. Buradaki Şeyhliği süresince semahanede 15 günde bir ayin düzenledi, belli günlerde camilerde Mesnevii Şerif okuttu. İstanbul Meclis-i Meşayih Üyeliği, Medresetül irşadda tasavvuf müderrisliği, Üsküdar Müftülüğü idaresinde tekkelere ait işlere bakan mecliste üyelik görevlerinde bulundu.
2 Eylül 1925 tarihinde tekke ve zaviyelerin kapatılması üzerine Üsküdar Selimağa Kütüphanesi Başmemurluğuna (Müdürlüğüne) tayin olundu. Mevlevihane hayat boyu olmak şartıyla kendisine verildi. Remzi Dede, Kütüphanede yoğun bir çalışmaya girdi. Kitapların tasnif ve tanzimiyle uğraştı. El yazması eserlere ait fişler hazırlatarak bunlarda eserin yazan ve konusuna ait önemli bilgiler verdi. İl gisini çeken Arapça birkaç eseri de Türkçeye tercüme etti. Mevlevi yolunda kazandığı engin insan sevgisi, derin bilgisi ve öğretme aşkıyla kendisine başvuranların müşküllerini halletti. Kütüphane’ye gelen araştırmacılarla ilgilenerek yetişmelerine yardımcı oldu.
1 Şubat 1937’de Selimağa Kütüphanesindeki görevinden istifa etti. Bu sırada kendisi gibi eşi de yaşlı olup birbirlerine bakamayacak durumdaydılar. Ankara’ya yerleşerek üç kızı ve torunlarıyla birlikte rahat ve mutlu yaşadılar. Bu arada şiir yazmayı da bırakmadı. Şiir onun için su ve ekmek gibi aziz ve gerekliydi. Kızları, torunları ve yeğenleri hakkında yazdığı şiirlerle zamanını geçirdi.
Ankara’da daha çok ortanca kızı Lütfiye Cıngıllıoğlu’nun yanında kaldı. Remzi Dede bir gün yürüyüş yaptığı sırada zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’le karşılaştı. Ankara’da artık kızlarında kalmak zorunda olduğunu öğrenince “Bütün gün evde kalmaktan usanırsınız. Ankara’da Eski Eserler Kütüp hanesinde el yazması pek çok eser vardır. Orada sizin uzman olarak bulunmanız çok yararlı olur.” diye teklifte bulunarak kabul etmesini rica eder. Kitaplarla haşır neşir olmaktan ve ilim taliplerine yardım etmekten büyük mutluluk duyan Remzi Dede yaşının ilerlemiş olmasına rağmen teklifi kabul eder. Eski Eserler Kütüphanesi o zaman Atatürk Bulvarı’ndan Ulus’a giderken sağda Kedi seven Sokağı’ndaydı. Kütüphaneler Genel Müdürü Aziz Bey, Kütüphane Müdürü Hamdi Bey’dir.
Ahmet Remzi Dede, Türkçeyi en iyi bilenlerdendir. Onda engin bir Türkçe sevgisi vardı. Divan edebiyatı tarzındaki şiirlerinde Arapça ve Farsça sözcükler ve tamlamalar bulunmakla beraber dili sağ lam, ifadesi Türkçedir. Türkçeyi bütün zenginliği ve anlam incelikleriyle kullandı. Atasözleri, deyimler, konuşma kalıpları, hatta bazen mahalli sözcükler ve söyleyişler bile gözünden kaçmamıştır. Ahmet Remzi Dede‘deki Türk dili sevgisi onda güçlü bir Türklük ve milliyetçilik duygusu meydana getirmiştir. Mevlana gibi Ahmet Remzi Dede de Türklüğüyle öğünmüştür.
Ahmet Remzi Akyürek‘i Kayserili hemşerileri son Osmanlı Mebuslar Meclisine üye seçmelerine rağmen istifa ederek gitmedi (1919). Aynca Atatürk kendisine milletvekilliği önermişse de Remzi Dede yetişme tarzının bu görev için elverişli olmadığını belirterek özür dileyip kabul etmemiştir.
Ahmet Remzi Dede gayet zeki, bilgisi derin büyük bir alim, son derece alçakgönüllü, gösterişten hoşlanmayan gerçek bir mümin ve tam bir derviştir. İlme ve terbiyeye önem veren, doğru sözlü, nur yüzlü büyük bir insan ve güçlü bir şairdir. İlim okuyarak öğrenilir. İrfan da nefis terbiyesiyle kazanılır. Şairlik ise fıtridir yani Allah vergisi olup yaratılışta vardır. Alim. arif ve şair olan Remzi Dede, divan edebiyatı şiirinin ve milli halk edebiyatımızın zevkine sahipti. Şiirlerini hem aruz hem de hece vemiyle yazdı. Divan edebiyatı şiirleri “elsine-i selase” Arapça, Farsça sözcüklerle ve tamlamalarla yazdı. Farsça olarak yazdığı Divançe’si henüz basılmamıştır. Arız vezniyle ve ebced harflerinin sayısıyla tarih düşürmekte çok ustadır. Tanıdığı kişiler, özellikle Kayseri’nin köklü aileleriyle alimlerinin ölümlerine tarih düşürmüştür. Bu arada kayınpederi Feyzizade Feyzullah Efendi’nin 1225/ 1810’da ölümüne tarih düşürmüştür. Kendi kızlarının, torunlarının ve yeğenlerinin, aynca tanıdığı dostlarının çocuklarına doğum tarihleri düşürmüştür. Kültür adamlarımız ve edebiyatçılarımız için tarihleri vardır. Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı oluşunu manzum tarihle tespit etmiş, Mehmet Akif Ersoy’un, Abdülhak Hamid’in ve daha bir çok şahsın ölümlerine tarih düşürdü.
Ahmet Remzi Dede‘nin gönlü her türlü yeniliğe açıktı. Teknik ilerlemelerden yararlanarak yapılan faydalı yapılardan memnun olup onlar için tarihler yazdı. Böylece Remzi Dede yaşadığı devri bütün yönleriyle şiirlerine aksettirdi.
Ahmet Remzi Dede’nin yaşı epeyce ilerlemiş olduğundan son nefesini ata, baba diyarında vermek arzusuyla Kayseri’ye döndü ve orada hayata gözlerini yumdu.
Dedelerinin, babası Şeyh Ataullah Efendi ve kardeşi Şeyh Hüsameddin Efendi‘nin gömülmüş oldukları, Mevlana’nın hocası Seyyid Burhaneddin Muhakkık-ı Sırdan Hazretlerinin Türbesi’ne defnedildi. Cenazede halk çok kalabalık olup tabut parmaklar üzerinde taşındı. Şairlerden Nuri Gencosman, Tahirü’l-Mevlevı (Olgun), avukat Bitlisli Hulusi, Arif Nihat Asya, Şevket Kutkan Ahmet Remzi Dede‘nin vefatına manzum tarihler düşürdüler.
Onun ilminden ve edebi birikiminden istifade edenler arasında Süheyl Ünver, Feridun Nafiz Uzluk, Saadettin Nüzhet Ergun, Nihat Çetin, Ziver Tezeren, Hakkı Süha Gezgin, Arif Nihat Asya ve M. Kadir Keçeoğlu (Yaman Dede)‘dur. Özellikle Feridun Nafiz Uzluk yedi yıl Dede ile birlikte kalmış ve kitaplarını yazarken Dede’den yararlanmıştır.
Ahmet Remzi Dede’nin yazdığı eserlerinin hepsi bastırılmamıştır. Basılmış olanlar çok faydalı kitaplardır. Basılmış eser lerinden biri olan Miftahü’l-Müellifin Fihristi adlı eseri onun çok büyük bir sabırla çalışan bir ilim adamı olduğunu göstermektedir. Bu eseri sayesinde Bursalı Mehmed Tahir Bey’in üç cilt olan Osmanlı Müelliflerlnden yararlanma imkanı artmıştır.
Eserleri: Basılı olanlar: Manzum Kavaid-i Farisi (1898); Tuhfetü’s-Sai’imin (1898); Ayine-i Seyyid-i Sırdan (1898); Mir’at-ı Zeyne’l-Abidin (1899); Münacat-ı Hazret-i Mevlana (1917); Bir Günlük Karaman Seyahatnamesi (1908); Bergüzar (1915); Tarihçe-i Aktab (1912); Gülzar-ı Aşk (1918); Reh-nüma-yı Ma’rifet (1928); Tuhfe-i Remzi (1925); Fihrist-i Hub, Üslüb-i Mergüb, Mifhatü’l-kütüb ve Esami-i Müellifin Fihristi (1927); Zaviye-i Fukara (1948); En-Nüshatü’ş-Şafiyye fi-Tercemeti’s-Sohbeti’s Safiyye (1948); Mahbübü’l-Ehibbe (1982). Basılmamış eserleri: Kayseri Şairleri; Lübb-i Fazilet, Tabsıra tül Mübtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi Tercümesi; Divan; Farsça Divançe.
Ahmet Remzi Dede’nin basılınamış olan eserleri Hasibe Mazıoğlu’nun Ahmet Remzi Akyürek ve Şiirleri (Ankara 1987) adlı kitabında bulunmaktadır.
Kaynak ; Kayseri Ansiklopedisi
Kayseri ve Çevresinde Ziyaret Yerleri , Kayseri Büyükşehir Belediyesi Yayınları
Kayseri’nin Manevi Mimarları , Muhsin İlyas Subaşı , Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
Kayseri İlmiye Tarihinde Meşhur Mutasavvıflar , Ali Rıza Karabulut , Seyyid Burhaneddin Vakfı
Kayseri Uleması , H. Mehmed Zeki Koçer