Bursa – Yıldırım’daki Yıldırım Beyazıt Külliyesi içerisinde
Ahmed Gazzî, Kudüs civarında bulunan Gazze’de 1054/1643 yılında dünyaya gelmiştir. Tam adı şöyledir: Ahmed el-Gazzî b. İsa b. Müferrec Pâk b. Abdullah Paşa b. Abdulhalık Paşa b. Abdullah b. Haşim el-Hüseynî.
Gazzîzâde Abdüllatif (ö.1247/1831)’in ifadesiyle deniz, her türlü ağaç ve çiçeğiyle süslenmiş bir gelin misali4 olan bu beldede vezirlik yapan bir ailenin çocuğu olan Ahmed Gazzî, ilk tahsilinden sonra on iki yaşında iken babasından izin alıp Mısır’a; Kahire’ye hareket etmiştir. 1065/1655 yılında Ezher’de ilim tahsiline başlayan Gazzî yedi yıl boyunca tefsir, hadis ve diğer ilimlerde devrin tanınmış alimlerinden Ahmed Beşişî (ö.1096/1685)’den istifade etmiştir. Daha sonra Ezher’e hadis hocası olarak tayin olunan Ahmed Gazzî Mısır’da kaldığı uzun yıllar süresince, özellikle talebelik yıllarında, babasından defalarca Gazze’ye dönme teklifi almıştır. Gerek yazılan mektuplarda gerekse gönderilen elçilere verdiği cevaplarda, anne ve babasından özür dileyerek kendisine o konuda ısrar edilmemesini; ilim tahsili hususunda kararının kesin olduğunu bildirmiştir.
Ahmed Gazzî, Mısır’daki yıllarında dedelerinin o beldede hac emiri olması dolayısıyla dört defa hacca gider. 1086/1675 yılında kutsal topraklarda veda tavafını yaparken değişik vesilelerle adını duyduğu Anadolu’ya gelmeye karar verir. Ezher’e dönünce hemen bir gün içinde oradaki öğrencilerini, mesai arkadaşlarını ve dostlarını bırakarak yola çıkar. İstanbul’a gelirken denizde hava şartları son derece kötü olduğu için geminin kamarasında Allah’a yönelerek dua ettiği esnada başında Halvetî tacı, önünde kuzu kürkü olan bir zat yanına gelerek: “Korkma Ey Ahmed, selâmettir. Kehf Sûresine devam et ve bizi Bursa’da bul” der.
Gazzî, 1086/1675’de İstanbul’a gelerek bir müddet ikâmet etmiş ve Ayasofya Camii’nde hadis dersleri vermiştir. Bursa’ya 1087/1676 tarihinde gelen Ahmed Gazzî, Ulucami civarında bir hocanın evinde misafir olmuş; zamanla dervişlerle ve meslektaşlarıyla tanışmıştır. Hatta bir gün Üçkozlar Tekkesi’ne varıp Muhyiddin-i Bursevî (ö.1090/1679) ile sohbet etmiştir. Bursevî kendisine:
—Ahmed Efendi sen iyi bir sütsün, eğer sana bir maya çalınsa güzel yoğurt olursun” deyince Gazzî:
—Vakıa güzel buyurdunuz, benim de maksudumdur. Ama her mayayı sütüme katamam, zira şayet maya fasit olursa bizim süt elden gider” şeklinde cevap verince Bursevî “maksudum farazîdir” demekle yetinir.
Ahmed Gazzî kendisine bir mürşid ararken şehrin çeşitli medreselerinde de hocalık yapmış, Mısrî’nin Bursa’ya geldiği 1103/1691 yılına kadar Ulucami, Molla Fenarî ve Orhan medreselerinde ders okutmuştur. On altı yıl boyunca kendisine mürşid arayan Gazzî, sıkıntılı günler geçirmesine rağmen aldığı ders ücretlerinin bir miktarını kendisine bırakıp geri kalanını talebeye verirdi. Bu yıllarda sufîlerle dostluk kuramadığı anlaşılmaktadır. Hatta bazı sufîlerin tavır ve davranışlarını kınamış ve dine uygun olmayan hususlarda kendilerine müdahale etmiştir. Diğer taraftan da gemide gördüğü zata kavuşmayı temenni edip dua ve niyazda bulunduğu bildirilmektedir.
Gazzî’nin meşrebinde taassup galip olduğundan lehinde ve aleyhinde çok şeyler işittiği Niyazî-i Mısrî’ye de gıyabında sitem ediyordu. Hatta Mısrî’nin Bursa’ya geleceğini duyunca talebelerine konuyla ilgilenmemelerini tenbih etmişti. Ertesi gün her zamanki gibi sabah namazından sonra Cami-i Kebir’de dersine başladı. Dersini tamamlamak üzere iken Mısrî’yi karşılamaya gidenlerin zikir ve tevhit sadalarını işitince camiden dışarı çıktı ve kalabalığın arasında tahtırevana binmiş olarak bir kişinin geldiğini gördü. Mısrî, Gazzî’nin bulunduğu yere gelince kendisine selâm verdi. O da Mısrî’nin elini öptü ve Mısrî Dergâhı’na kadar birlikte gittiler. Kaynaklarda ittifakla belirtilen tarih 1103/1691’ dir.
Ahmed Gazzî, Yâdigâr sahibinin ifadesiyle yağı, fitili hazırlanmış bir kandil gibi sadece bir kibrite ihtiyaç duyan bir hâlde olduğu için kırk günde seyr u sülûkunu tamamlayarak erbainin sonuna kadar rütbesini doldurup cem’u’l-cem makamına vasıl olmuştur. Zira daha önceden kendisi zühd ve takva sahibi bir insan idi. 1104/1692 Ramazan ayının 23. gününde erbainleri tamamlanınca Niyazî- i Mısrî, Gazzî’ye halifelik görevini öğle namazından sonra düzenle nen bir törenle cemaatın huzurunda teslim etti.
Mısrî hilâfet görevini Gazzî’ye verdikten sonra oğlu Ali’yi (Çelebi Ali Efendi, ö.1125/1713) de terbiye etmek üzere Ahmed Gazzî’ye teslim etmiştir. Gazzî’nin Mısrî Dergâhı’ndaki şeyhliği 1105/1693 tarihine kadar devam etti. Çünkü o tarihte Limni’de vefat eden Mısrî’nin oğlu Çelebi Ali Efendi’nin etrafına biriken bazı insanlar onun ağzından saraya bir mektup yazmışlar ve oradan gelen cevap üzerine Gazzî, dergâhtan ayrılarak Şeker Hoca Mescidi’ne, post ve kitaplarıyla birlikte taşınmıştır.
Şeker Hoca Mescidi’nde öteden beri sürdürdüğü tedris faaliyetlerine aralıksız devam ederken dostları daha uygun bir yer bulma gayreti içindeydiler. Onun gıyabında yer ararken Duhter –i Şeref Mescidi’ni tamir edip, avlusuna odalar ilâve ettiler ve Ahmed Gazzî’ye sundular. Duhter-i Şeref Mescidi’ndeki çalışmalarıyla şöhreti iyice arttı. Mescidin yakınında bir ev alarak, evlenip oraya yerleşti.
1108/1696 yılında eşinin teklifiyle aynı mahalleden dergâh inşa etmek üzere bir bahçe satın aldı ve bina inşasına başlamadan önce şükür ifadesi olarak otuz beş dervişiyle beraber hacca gitti. Hac dönüşü Bursa’ya gelir gelmez inşaata başlamaları için yakınlarına emir verince süratle dergâh inşa edildi.
Dergâhın yapıldığı 1108/1696 yılından vefat ettiği 1150/1737 yılına kadar 42 yıl şeyhlik yapan Ahmed Gazzî ilk iki yılın dışındaki kırk yılı inziva ile geçirmiştir. İnziva yıllarında iki defa mahkemeye çağırıldığı bilinmektedir. Bunun dışında tüm zamanını dergâhta ders, zikir v.b. ile değerlendirmiştir.
Ahmed Gazzî 6 Şevval 1150/ 6 Aralık 1737’de pazartesi gecesi vefat etmiş, cenaze namazı Ulucami’de kılınarak dergâhtaki odasına defnedilmiştir. 1979 yılına kadar kabri defnedildiği yerde kalmış o sene, hâlen Süleyman Çelebi İlk Okulu olarak kullanılan bina yapılırken, kabri Pınarbaşı Mezarlığı’na nakledilmiştir. Kabrin nakledildiği yeni yerini kesin olarak bilen kişiye rastlanılmamıştır. Dergâhın hatırasını sadece sokak levhasındaki “Ahmet Sokağı” ifadesinden yâd edebiliyoruz.
Halifeleri ve Mürîdleri
Ahmed Gazzî, hayatta iken ilmi, kemali ve nüfuzu ile gerek Bursa içinden gerekse Bursa dışından pek çok insanla görüşmüştür. Kendisi hakkında söylenen ifadeler şöyle:
“Şeyhu’l-İslâm Kutb-ı Bursa, Sultanu’l-Meşayıh, Kutbu’l-aktab, gavsü’l- evliya, gavvasu’l-bahri’l-ezel, ebu’l-fedail, zeynü’l-milleti ve’d-din, şerefü’l-İslâmi ve’l-müslimîn…” Başka bir eserde ise Üftâdezade Mustafa, Ahmed Gazzî hakkında; “O kâmil bir velî, maneviyatı kuvvetli her yönüyle mamur, berzah hakkında şeref sahibi idi” demektedir.
Eserlerde adı geçen halifeleri altı tane olup, bir halifesi -aynı zamandaoğlu Abdullatîf- kendinden önce vefat etmiştir. Diğerleri ise çeşitli hizmetler yapmıştır. İsimleri şöyledir:
1. Kütükçüzade Ahmed Efendi (ö.1191/1777): Vefat edince Pınarbaşı mezarlığına defnolunmuştur.
2. Kuşakcı Mehmed Dede (ö.1152/1759): Dergâhta kırk sene bevvab olarak görev yapmıştır.
3. Enarlı Dergâhı Şeyhi Sadreddin Efendi (ö.1195/1781): Enarlı Dergâhında kırk beş yıl şeyhlik yapmıştır.
4. Şeyh Abdullatîf Efendi (ö.1143/1730): Ahmed Gazzî’nin tek erkek evlâdıdır. Babasından önce kırk yaşında iken vefat etmiştir.
5. Şeyh Mustafa Nesib Efendi (ö.1202/1788): Ahmed Gazzî’nin oğlu olan Abdullatîf’in oğludur. Küçük yaşta babasını kaybedince dedesi Ahmed Gazzî’nin terbiyesi altında yetişmiş ve dergâhta dedesinden sonra şeyh olmuştur.
6. Nasuhîzade Halil Efendi: Kemter Ali Efendi’nin oğlu olup Nasuhîza de diye meşhurdur. Ahmed Gazzî’nin halifesi olan bu zat Bursa Nasuhî Zaviyesi’nde şeyhlik yapmıştır.
Yukarıda saydığımız halifelerinin dışında, halifelik makamına ulaşamayan pek çok mürîdi vardır. Ahmed Gazzî’nin mürîdlerinin bir kısmı dergâhta görevlidir. Dergâhta görevli olmadığı için dışarıdan gelip giden mürîdlerin sayısı da bir hayli fazladır. Mürîdlerin dışında kendisiyle görüşmek için Bursa içinden Eşrefzade şeyh İzzeddin Efendi, Enarlı şeyhi Bedreddin Efendi gibi mutasavvıflar ile Tatar hanlarından Murad Giray Han -Bursa’da sürgünde iken- Gazzî dergâhına gelmişlerdir. Bursa dışından ise Kütahyalı Yahşizade Tekkesi Şeyhi Ahmed Efendi gibi sufîler ile İstanbul’dan vezirler, harem ağası Koca Beşir Ağa da Ahmed Gazzî’nin ziyaretine gelenlerdendir.
Kaynak ; Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler , Mustafa Kara , Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları , 2012