Şeyh Hacı Ali Efendi (1668-1758), şehir merkezine 9,5 km. mesafede bulunan Elazığ’ın merkez beldelerinden Akçakiraz (Perçenç) Mezarlığında medfundur.
Akçakirazlı olan Şeyh Ali Efendi’nin Harput Medreselerinde tahsil gördükten sonra İstanbul’a giderek, Beyazıt Medreselerinde tahsiline devam ettiği ve icazet aldığı rivayet edilmektedir. Aynı soydan gelen Muammer Tuksavul “Doğudan Batıya ve sonrası” isimli eserinde, soylarının Karakoyunlu’lara dayandığını, 17. yüzyılda İsmail Beğ adında bir Türkmen’in, atlılarıyla 4.Murat’ın ordusunda Bağdat seferine katıldıklarını, savaştan sonra gelerek Akçakiraz’a yerleştiklerini söyler. Şeyh Ali Efendi’nin işte bu İsmail Beğ’in torunlarından birisi olma ihtimali kuvvetlidir. Muammer Tuksavul, bu tezini doğrulamak için babasının hayatta olduğu sırada Toroslardan bazı Türkmenlerin (Yörüklerin) babalarını ziyarete geldiklerini, bunların kendi akrabaları olduğunu iddia eder. İsmail Beğ’in soyundan din adamları, asker, subay ve öğretmenler yetişmiştir. İshak Sunguroğlu ise “Harput Yollarında” isimli eserinde Şeyh Hacı Ali Efendi’nin “Şazeli” tarikatına mensup bir şahsiyet olduğunu belirtirken, onun bu tarikata İstanbul’da iken intisap ederek icazet aldığını söyler. Hacı Ali Efendi, daha sonra memleketine dönerek, halkı irşat etmeye başlar. Bu arada kendi çocukları üzerinde de durarak onların tahsili ile yakından ilgilenir. Torunu İshak Efendi Fatih Medreselerinde eğitim görmüştür.
Anlatılır ki, Harput’un civarında bulunan aşiretlerin isyanı üzerine, bunların ıslahatına memuren Harput’a gelen Hasan Paşa namındaki zat çok gaddar bir adamdır. Haklı haksız birçok kimsenin kellesini uçurttuğu gibi halka da zulüm ve işkence etmek suretiyle ortalığı titretir. Paşa, bir gün maiyetiyle birlikte Perçenç’in önünden geçerken bu köyün bir kasaba kadar büyük ve şen olduğunu uzaktan görünce atının dizginini Perçenç’e çevirir. Köyü gezerken, Şeyh Ali Efendi de evinin damında loğ çekmektedir. Paşa, böyle koca sarıklı, saçlı sakallı bir zatı damın başında görünce, ağalarına hocayı aşağı almalarını emreder. Ağaların yukarı çıkıp Paşa’nın kendisini çağırdığını söylemeleri üzerine, Şeyh Ali Efendi, “Lütfen kendisi benim yanıma çıksın” diye karşılık verir. Bu cevap Paşaya götürülünce, Paşa hiddetle atından inerek Şeyh Ali Efendinin evine girer. Onun merdivenlerden çıktığını hisseden Ali Efendi damdan inerek Paşayı misafir odasına alır. Paşanın, “Ne cesaretle beni ayağına çağırdın?”, diye sert sualine, Ali Efendi yumuşak tavrıyla, “Efendim, bizim damda çok ot bitiyor, bunları temizlemekten, loğ çekmekten aciz kaldım, onun için sizi çağırdım, siz dama çıkıp damda biraz gezecek olursanız, bu otlar artık bitmez. Ben de bu dertten kurtulurum. Çünkü malum-ı alileri zalim ve gaddar olan ricalin ayak bastıkları yerde ot bitmez. Efendimizi bu maslahat için yukarı dama davet ettim,” demesi üzerine Paşa, hocanın cesaretle bu şekilde konuşmasına son derece kızarsa da bunun, kendisine manevi bir sille olduğunu takdiren hocayı beraberine alarak şehre getirir ve misafir eder. Ali Efendi, Paşanın yemeğini yemez ve keramet göstererek köyüne döner. Bunun üzerine Paşa da Elaziz’de tutunamaz.
Şeyh Hacı Ali Efendi , şehir merkezine 9,5 km. mesafede bulunan Elazığ’ın merkez beldelerinden Akçakiraz (Perçenç) Mezarlığında medfundur. Ağaçlıklar ve yeşillikler içerisinde bulunan türbesi dört ana sütun üzerine baldaken tarzında inşa edilmiştir. Elazığ eski valilerinden Ahmet İzzet Paşa tarafından yaptırılır. Dört sütunun da taban aralığı 75 cm yüksekliğinde bir duvarla çevrilmiştir. Bu duvarın üzeri de bir metre yüksekliğinde demir kafesle örülmüştür. Bu türbe eskiden yapılmış olup, sonra da orijinaline uygun şekilde restore edilmiştir.
Türbesinin yapılışı ile ilgili şunlar anlatılır. Elazığ eski valilerinden Ahmet İzzet Paşa’nın başından bir felç olayı geçer. Doktorlar çare bulamazlar. Şeyh Ali Efendi’nin kabrine gitmesini, dua etmesini ve Allah’tan şifa dilemesini tavsiye ederler. Bunun üzerine Şeyh Ali Efendi’nin kabrine gider Kur’an okuyup bağışlar ve iyileşmesi için dua eder. Kabrin başında kendisine uyku galebe çalar ve uyur. Şeyh Ali Efendi rüyada kendisine, “Kalk yürü evladım”, der. İzzet Paşa, “felçliyim yürüyemem”, diye cevap verir. Şeyh Ali Efendi iki kez daha kendisine, “kalk yürü”, der. Üçüncü söyleyişte hem uykudan uyanır, hem de yürür. Böylece felç rahatsızlığından kurtulmuş olur. Bilahare mezarın üstüne müştemilatı ile beraber bir türbe yaptırmayı düşünür. Şeyh Ali Efendi rüyasında kendisine, “Türbe istemem ancak dört sütun üzerine küçük bir kubbe koyman kifayet eder.”, der. Bunun üzerine Ahmet İzzet Paşa bugünkü mevcut dört sütun üzerine kubbeli etrafı açık türbeyi yaptırmış olur.