Ankara –
Höbek köyünün manevi kurucusu kabul edilen Ali İsevi (Ali İsari – Ali Baba – Akkoca Sultan) Medine’de uzun süre kadılık görevinde bulunduktan sonra Moğol istilası sonucu önce Kayseri’ye gelmiştir. Kayseri’de bir süre müderrislik yapmış, ömrünün son zamanlarında ise Höbek’e yerleşmiştir. Akkoca Sultan burada bir tekke kurmuş, tekkeyi XVI. yüzyıla kadar köylülerden Höcekoğulları ailesi işletmiş, XVII. yüzyıldan sonra ise tekkenin yönetimi, Tekkenişinoğulları’na geçmiştir.
Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasına yönelik 13 Aralık 1925’te Resmî Gazete’de yayımlanarak yürülüğe giren kanunun uygulanmasıyla tekke Ali Yağmur’un (1879-1940) yönetiminde iken kapatılmıştır. Tekke kapatılmadan önce burada ihtiyaç sahipleri için günde üç öğün yemek çıkarılmakta, öğle yemeği vaktinde tarlada, bağda çalışmak zorunda olanlar içinse azık verilmekteydi. Ayrıca, köyde Tekkenişin ailesine ait “Büyük Oda” denilen yerde kış aylarında, genellikle kasım ayından başlanarak köyün erkekleri toplanır, yatsı namazından önce ya da sonra Dudu Kuşu (Tûtî-nâme), Battal-name, Siyer-i Nebi gibi kitaplar okunurdu. Sohbet aralarında kahve ya da şerbetler içilir, bu ortam bahar ayı gelip yeniden köy işleri başlayana kadar devam ederdi.
Uzun bir tarihi geçmişe sahip olan köyde nesilden nesile aktarılan sözlü kültürün izlerini hâlâ görmek mümkündür. Efsaneleşmiş olayların, Ali Baba menkıbelerinin yanı sıra ne zaman söylendiği dahi bilinmeyen bazı şiirler günümüze kadar gelmiştir.
Ali Baba türbesi Höbek köyü camiinin güneybatısına bitişik bir konumda bulunmaktadır. Mimari herhangi bir özelliği bulunmayan türbenin giriş kapısı caminin içindedir.
Rivayete göre, Ali Baba’nın yedi çocuğu ve üç kardeşi varmış. Ali Baba’nın kardeşlerinden biri Çukurova’da kalmış, diğer ikisi de Höbek köyüne gelerek burada çiftçilikle uğraşmaya başlamışlardır. Anlatılanlara göre, bir sene çok buğday yetişmiş, üç kardeş çekmekle bitirememişler. Şu anda Mollahacı köyünde medfun olan Ali Baba’nın kardeşi, kendi buğday hissesinden bir kısmını “Nasıl olsa ben bekarım, fazla buğdaya ihtiyacım yok” diyerek gizlice Ali Baba’nın hissesine ilave eder. Ali Baba da kendi payından bir kısmını gizlice kardeşinin hissesine ekler. Bunun üzerine Molla Hacı, “Ben kendi yerimi kendim bulayım” diyerek Höbek’ten ayrılır ve şimdiki Mollahacı köyüne yerleşip burada evlenir. Daha sonra sık sık kardeşini ziyarete giden Ali Baba‘nın kendinden yaşca büyük olmasına rağmen niçin hep kendisinin kardeşini ziyarete gittiğini soran çocuklarına şöyle cevap verdiği anlatılmaktadır “Kardeşimin ailesi sert mizaçlıdır, bu sebeple o ziyaretime gelemiyor, o halde ben onu ziyaret etmeliyim”. Bunu duyan çocukları babalarının gururlu ve kibirli biri olmayıp ne derece alçak gönüllü bir kimse olduğunu anlarlar.
Ali Baba‘nın çocuklarından birisi ”Baba, senin gibi olabilmek için ne yapmamız gerekir?” diye sorduğunda, onun şöyle cevap verdiği anlatılmaktadır: “Şu oturmuş olduğun köyde seni taşlasalar, kafam gözünü yarsalar bile onlara karşılık vermeyip hoşgörü ile davranmalısın”. İşte bu öğüt nesilden nesile intikal ederek etkili olmuştur ki, şimdiye kadar Höbek köyünde herhangi bir cinayet olayına rastlanmamıştır.
Ali Baba ile ilgili birçok keramet anlatılmaktadır. Bunlardan bazılarını halkın anlattığı şekilde burada zikretmek yerinde olacaktır.
Savaşlardan birinde köyün bütün erkekleri askere alınmıştır. Ali Baba arpa tarlasında çalışırken, askerler onu da alıp harbe götürmek isterler. Ali Baba askerlere ”Komutanınıza selam söyleyin, köyde yaşlı bir kimse olarak sadece ben varım’‘ diyerek gelmek istemediğini belirtir. Buna rağmen komutan Ali Baba‘nın getirilmesini ısrarla ister. Askerler tekrar geldiğinde Baba onlara şöyle der: “Öldürdüğünüz düşman askerlerinin gırtlaklarını kesip bakınız, hepsinin boğazında arpa kılçığı bulacaksınız. Size güle güle” der. Bunun üzerine komutan Ali Baba‘nın getirilmesi isteğinden vazgeçer. Ancak savaş dönüşünde söylenilenin olduğu gibi çıkması üzerine, komutan Ali Baba‘nın iyilikle getirilmesini emreder. Askerler köye girerken silahlarını yakın bir yerde bırakırlar. Ali Baba ile geri döndüklerinde silahlarının birer yılana dönüşmüş olduğunu görünce, korku ve hayret duyguları içinde onun büyüklüğünü anlamış olurlar.
Höbek köyü camisinin altından kaynayarak çıkan su, Ali Baba’nın kerameti olarak kabul edilmektedir. Bu su ile tuvalete girilmez, gusül abdesti alınamaz. Nitekim, ‘Büyük Hoca’ denilen bir zatın babası bu suyun ayağını, tuvaletin pisliğini alıp götürmesi için kendi tuvaletine bağlamış, ancak gece rüyasında Ali Baba “Benim suyumu tuvalete verme yoksa seni helak ederim” demiş. Bunun üzerine o da suyun ayağını hemen değiştirmiş.
Ali Baba’nın diğer bir kerameti de köyde davul çaldırmayışıdır. Ali Baba, Höbek köyünde, hangi sebeple olursa olsun davul çaldırmaz. Bu konuda bir takım denemeler, hem de kasıtlı denemeler olduğundan ve her defasında böyle yapmak isteyenlerin bir felaket ve sıkıntı ile karşılaştıklarından bahsedilmektedir. Özellikle de buna örnek olarak şu olay anlatılmaktadır. Bu köyden Felahiye’ye bir gelin giderken oğlanın babası, davulcuya “Sen çal, ne olacaksa bana olsun” demiş. Davulu çalmaya başlayınca, gelin şiddetli bir şekilde hastalanmış, ayakları tutmaz hale gelmiş ve üstelik davul da ilk vuruşta patlamış. Bunun üzerine davulcu düğün sahibine, “Ben çalamıyorum, davulu al sen çal” demiş. Gelini daha sonra doktorlara götürmüşlerse de artık o, bir daha eski haline dönememiş ve yürüyememiş.
Köyde şimdiye kadar hiçbir cinayetin işlenmeyişi de onun önemli kerametlerinden biri olarak anlatılmaktadır. Bu köyde şimdiye kadar adam öldürme hadisesinin olmadığı ve bu olaya Ali Baba‘nın izin vermediği ve vermiyeceği inancı hakimdir. Nitekim, anlatıldığına göre bir defasında tarla konusunda çıkan bir tartışma sırasında taraflardan birinin sabrı taşmış ve tabancasını çekip hasmını öldürmek istemiş, fakat tabanca bir türlü ateş almamış. Bunun üzerine kendinden daha güçlü olan hasmı, tabancayı elinden alarak oradaki bir horoza sıkmış, silah patlamış ve horoz oracıkta ölüvermiş. Bu olay üzerine iki hasım, bu köyde adam öldürülemeyeceğini anlayarak barışmışlar.
Buna benzer olaylardan bir tanesi de şöyle cereyan etmiştir: Bir gün köylülerden birisi komşusunu arkadan habersizce bıçaklamak ister. Bu amaçla birçok kez eline bıçağını alır ve hasmına vurmak ister. Her defasında eli bir karış yukarıda kaldırır ve bir türlü bıçağını hasmına saplayamaz. Adamın haberi olup da “Ne yapıyorsun” deyince, artık adam işi şakaya getirerek, “Seni korkutmak istemiştim” diye cevap verir.
Camiden halı çalmak isteyenlere mani oluşu: Höbek köyü camisi gece gündüz açık durur. Zira Ali Baba‘nın camiyi her türlü tehlikeye karşı koruyacağına inanılmaktadır. Nitekim bununla ilgili olarak şöyle bir olay anlatılmaktadır; Caminin devamlı açık bulunduğunu öğrenen hırsızlar, buradaki kıymetli halıları çalmaya karar verirler. Bu maksatla camiye girerek halıları toplamaya başlarlar. Bu esnada caminin kapısı üzerlerine kilitlenir. Köyden birilerinin geldiğini zanneden hırsızlar, halıları bırakıp çıkmak isteyince kapı açılır. Halılarla çıkmak istediklerinde kapı tekrar kapanır. Sabah namazı vaktine kadar böylece uğraşan hırsızlar, sonunda bitkin bir şekilde elleri boş olarak oradan uzaklaşırlar.
Ali Baba türbesinin üzerini tamamen kapattırmaz. Nitekim türbenin üzerindeki bacayı, kar ve yağmur içeri yağmasın diye kaç kere kapatmışlarsa da her defasında sabah olunca buranın üzerinin açılmış olduğunu görmüşler ve bunun üzerine bir daha böyle bir şeye teşebbüs etmemişlerdir.
Köyde yol yapmak isteyen dozerin arızalanması da Ali Baba’ya izafeten anlatılmaktadır. Köyün yolunu yapmak için gelmiş olan Karayollarına ait bir dozer. Ali Baba türbe-camisinin köşesinden bir taş kopartır. Bunun üzerine dozer arızalanır, bir buçuk ay orada tamir dilemeden kalır. Sonunda yetkililer dozeri öylece alıp götürürler.
Ali Baba türbesini Türkiye’nin her yerinden ziyaret etmeye gelirler. Bilhassa çocuğu olmayanlar çocuk sahibi olabilmek için buraya gelip kurban keserler, dua ederler. 13-15 sene çocuk sahibi olamamış olanlar bile buraya gelirler. Nitekim bu durumdayken bile burayı ziyaretten sonra çocuk sahibi olanlardan bahsedilmektedir.
Kaynak ; Kayseri ve Çevresinde Ziyaret Yerleri , Kayseri Büyükşehir Belediyesi Yayınları
Kayseri’nin Manevi Mimarları , Muhsin İlyas Subaşı , Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
Höbek Köyü Yer Adları Üzerine bir inceleme , Ömer Yağmur