Ali Senai Efendi‘nin Türbesi ;Kastamonu – Merkez’de Türbe yolu sokakta yer alan Müfessir Alaeddin Efendi Türbesindedir.
Ali Senai Efendi Araç kazasının Sırt (iğdir) nahiyesine tabi Ribati köyünde 1230 hicri yılında doğdu. İlk öğrenimine komşu Uğru köyünde başladı ise de babasının işlerine yardım gerekçesiyle izin vermemesi yüzünden tahsiline ara vermek zorunda kaldı.
Babasi Bekir Ağanın kısa bir süre sonra vefatı üzerine ilk tahsilini tamamlayıp Kastamonu’ya gelerek Mahmudiye Medresesine kaydoldu. Zile’li Abdurrahman Hoca, Deli Emin Efendi, Abdullah Efendi ve Keskin Efendi isimli hocalardan ders aldı.
Safranbolu’ya giderek Kürt Hoca lakaplı müderristen fen ilimleri tahsil eden Senai Efendi tekrar Kastamonu’ya dönerek Karakadızade’den tefsir, Trablusgarp’ın Hoca Mahcub’dan hadis tahsil ederek icazetnameler aldı. Bu sırada Kastamonu’da bulunan Horasan’lı Şeyh Abdülvahid Efendi’den Nakşibendî usulü üzere tasavvuf eğitimi tahsil edip hilafet aldı.
Bilahare bir çok zat bu tarikat usulünce kendisinden irfan tahsil etmiştir. Dört zata icazet vermiş olan Senai Efendi’nin ikmale muvaffak olamadan vefat etmesi üzerine kabir azabı bahsinde kalan akaid kitabı daha sonra Ahmet Hicabî Efendi tarafından tamamlanmıştır. Görev yaptığı Semhiye Medresesinde son dönemlerinde kırktan fazla talebesi vardı.
Hoca Ali Senai Efendi 1287 hicri yılında elli yedi yaşinda vefat etti ve Müfessir Alaeddin Efendi Türbesinde sırlandı. Hoca merhum 1272 senesinde inşa ettiği medresesine bir de kargir kütüphane ilave etmiş ve bütün kitaplarını oraya vakfetmiştir. Kendi yazdığı “Buhari-i şerif” ve “Dürer” isimli eserler de bunlar arasındadır.
Ali Senai Efendi sabrı ve vatanperverliği ile de meşhurdur. At ve silah meraklısı olduğundan tatil günleri talebelerine şehrin Okmeydanında nişan talimi yaptırırmış. Rusya’nın Sinop’u bombardımanı esnasında çoğu talebesi olmak üzere yüz kişilik gönüllü süvari birliği ile oraya gitmiştir. Hoca Efendi cömertliği ile de maruftur. Hanesi her zaman fakir ve zengine açık bulundururdu.
Hacı Mehmet ve Abdurrahman adında iki oğlu olup Hacı Mehmet Efendi babasından icazetli olarak 1321 senesinde vef atına kadar babasının medresesinde ilim neşriyle meşgul olmuştur. Torunu Darü’I hilafet-i aliye sabık müderrislerinden Zühdü Efendi de dedesinin inşa ettiği Semhiye Medresesinde müderrislik görevinde bulunmuştur. Zühdü Efendi İstiklal Savaşı esnasında halka yaptığı müessir telkinlerle öne çıkan alimler arasındadır.
Bazılarının elinde fotokopisi bulunan tarihsiz bir icazetnamede bu zat ve diğer bazı ulema hakkında aydınlatıcı bilgiler mevcuttur. Bu belgeye göre. Ali Senaî Efendi, aralarında İmam-ı Gazalî, Fahreddin Razî… gibi müfessirlerin de bulunduğu, peygamberimize kadar ulaşan bir silsilenin halkalarından birisidir.
Aynı kaynaktan Ali Senaî Efendi’nin Sırtlı Ebubekir Efendi’nin oğlu ve Kastamonu Semhiyye Medresesi müderrislerinden olduğu anlaşılmaktadır. Belgenin düzenlendiği tarihte hayatta olmadığı anlaşılan Senaî Efendi’nin tefsir, usul-i hadis, usul-i fıkıh, hikmet, kelam, meanî ve mantık gibi ilim dallarında üstat olduğu ve Nebe Suresine kadar Kuran-ı Kerim tefsir ettiği belirtilmektedir.
Said lakabıyle meşhur olan Kelkit’li Mehmet Efendi’den icazetli olan Ali Senaî Efendi‘nin hususiyetleri sayılırken kullanılan, “tahrir-i kamil (güzel yazı ve beyan sahibi), Allame-i zemani hi (devrinin en büyük alimi), Sahibül-kuvvet-i kudsiye (manevî kuvvet sahibi) ve Ebu’n-nür (nur sahibi)…” gibi ifadeler onun İlmî kariyeri hususunda fikir vermektedir.
Ali Senai Efendi’nin kabrinin bulunduğu Müfessir Alaaddin Efendi’nin Türbe binası, harçla moloz taşından yapılmış, çatışı ahşap ve kiremitle örtülü; iç ebadı 5.5×10 metre olan dikdörtgen bir binadır. İlk yaptıranın kim olduğu ve yapılış tarihi net olarak belli değildir. Fakat bu türbeden alınarak Kastamonu Müzesine kaldırılmış olan bir kitabede: “Emera biimareti hazihi’l makbereti el-Abdurraci rahmete rabbihi Yaman bin Mehmet fî sene semanün semanine ve sitte mie.” 688/1289 yazısı vardır.
Bu yazılı taşın, bir mezarın başından alınmış olmasına rağmen şahide türbe kitabesi olduğu görülmektedir. Kitabede adı geçen Yaman bin Mehmet, kuvvetle muhtemeldir ki Candaroğulları Beyligi’nin kurucusu olan Şemseddin Yaman Candar’dan başkası değildir.
Müfessir Alaeddin Efendi kendisi veya bir başkası için yaptırılmış olan bu türbede medfundur ve halkın rağbetine binaen türbe onun adıyla anılmaktadır. Kuzey köşesindeki kapıdan girilen türbenin içi boydan boya ahşap şebeke île bölünmüştür. Doğu tarafı salon olarak bırakılmış olan türbede yedi adet ahşap sanduka vardır. Sandukalar kabirlerin baş ve ayak şahideleri arasına gelecek şekilde konulmuştur. Kesin olmamakla beraber sağdan sola doğru sandukalar şöyledir ;
I. Sanduka ; Müfesssir Alaeddin Efendi
II. Sanduka ; Şahidesi silik olduğu için kime ait olduğu belli değildir.
III.Sanduka ; Vefat tarihi 1374 kim olduğu belli değil.
IV. Sanduka ; Merhum Sırtlı hoca Ali Senai Efendi
V. Sanduka ; Şahidesinde ” Külli şey’in halikün illa vechehü” yazısı okunmakta ama kime ait olduğu belli değil.
VI. Sanduka ; Vefat tarihi ve kim olduğu belli değil.
VII.Sanduka ; İzbelizade Mehmet Efendi‘ye aittir. Türbede kesin olarak kime ait olduğu belli olan sadece bu mezardır. Mehmet Efendi’nin Celvetî tarikatına mensup olduğu ve 1228/1813 tarihinde veba hastalığından vefat ettiği hususu şahidesindeki yazılardan anlaşılmaktadır. Mehmet Efendi Kırkçeşme’deki Şeyh Mustafa Efendi dergahında şeyhlik görevi îfa etmiş bir Celvetî şeyhidir. Rabbim şefaatlerine nail eylesin. Amin