Elazığ – Harput’da Arap Baba mescidinde
Harput’ta Alaca Mescid adıyla da bilinen Arap Baba Mescid ve Türbesi, Sarahatun Mahallesi, Yakut Sokak No. 18’de yer almaktadır. Mescidin giriş kapısı üstündeki kitabede Tevbe Suresinin 18. ayeti yazılıdır. “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve Ahiret gününe inanan, namazlarını kılan, zekatlarını veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. Umulur ki bunlar, doğru yolu bulmuş ve hidayete ermiş kişilerdir.”. Kitabe şöyle devam eder. “Bu metin ve ali bina, Selçuk sultanlarından din ve dünyası mamur ve abadan olan büyük sultan Kılıçarslan’ın oğlu Keyhüsrev’in zamanında onun istek ve emriyle Şaban’ın torunu ve Arap Şah’ın oğlu Sahibü’l Ataya ve’l-ihsan olan Cenab-ı Hakk’ın rahmetini rica eden Yusuf tarafından Hicret’in 678 (1279-80) yılında yapılmıştır.”
Türbenin girişinde yer alan tanıtım yazısında, yapının mimari özellikleri hakkında bilgi verilir. “Bu mescit 5.5X5.5 metre genişliğinde olup kıblede 1,5X2,5 metre yüksekliğinde mavi lacivert ve patlıcan moru çinilerle yapılmış bir mihrabı, sağında ve solunda iki ufak penceresi vardır. Mescidin tavanı tonoz halinde tek kubbeli dört metre yükseklikte olup üstü kurşun kubbe ile kaplıdır. İç mescide, sağ taraftan 75X135 cm. ebadında kenarlı bir taşkapıdan diğer hücreye girilir. Bu hücre Arap Baba’nın tam üstünü teşkil eder. Altta kıble cihetinden 75X90 cm. bir kapıdan girilmektedir. Türbenin tavanı kırmızı tuğlalarla yapılmıştır. Türbede günümüze kadar ulaşan cesedi bozulmamış Arap Baba isimli bir yatır bulunmaktadır.”
Arap Baba’nın mezarı, mescidin yan tarafta kapısı bulunan zemininde bulunmaktadır. Üzeri tonozla örtülü olan bu kısımda ahşap bir sanduka vardır. Mescidin kitabesinde de ismi geçen Yusuf İbn-i Arapşah burada gömülüdür. Halk arasında Arap Baba ismi ile tanınan bu kişinin yörede farklı versiyonlarıyla yaygın bir de efsanesi bulunmaktadır.
Arap Baba Efsanesi
Bu efsaneye göre, Harput’un en ihtişamlı döneminde, yaz aylarında şiddetli ve dayanılmaz bir sıcaklık başlar. Bu sıcaklık öylesine artar ki topraklar, tepeler çatlar ve kuraklık bütün Harput’a yayılır. O günlerde Selvi adlı yaşlı bir kadına rüyasında, Arap Baba’nın başını sandukasından çıkarıp dereye atacak olursa, yeniden yağmurun yağacağı ve kuraklığın önleneceği söylenir. Bu kadın aynı rüyayı devamlı olarak her gece görmeye başlar ve aynı sözler kendisine tekrar edilir. Öte yandan Harput’taki sıcaklık da her geçen gün biraz daha artmaktadır. Aynı rüyayı devamlı gören kadın sonunda bir gece Arap Baba’nın başını sandukasından alır ve dereye atar. Bunun üzerine şiddetli yağmurlar başlar ve şehri seller götürür. Bu defa kadının rüyasına Arap Baba’nın kendisi girer ve ona, “Sandukamdan alıp dereye attığın başımı bana geri ver. Eğer geri vermeyecek olursan yağmurlar durmayacak ve felaketler bu kentte birbirini izleyecektir.”, der. Bundan korkan kadın dereye koşar. Arap Baba’nın başını bularak sandukasına koyar. Bunun üzerine yağmur bir anda kesilir ve Harput’ta hayat normale döner. Denilir ki, bu olay üzerine Selvi kadın korkunç bir hastalığa yakalanarak günlerce ızdırap çeker ve ölür.
Söylencenin farklı bir versiyonunda yaşlı kadın şehir halkı tarafından buna zorlanır. Komşularına anlattığı rüyası bütün Harput’a yayılmıştır. Günler geçmiş Harput’a bir damla yağmur düşmemiştir. Kıtlık kapıdadır. Çaresiz kalan insanlar Selvi Nine’yi Arap Baba’nın başını kesmesi konusunda ikna etmeye çabalar. Ancak yaşlı kadın buna cesaret edemeyince, bir gece evinin etrafında toplananlar evi taşlamaya başlar.
Diğer bir anlatım şeklinde ise, Arap Baba’nın başının kesilmesi Harput’taki Ermenilere mal edilir. Harput’ta yaşayan Ermeni büyücü, zengin bir ailenin kızına, “Kuraklığın bir çaresi var. Eğer ilmi kuvvetli ölmüş bir zatın başı kesilerek suya atılırsa, yağmur yağar ve kuraklık biter.” der. Bunun üzerine Arab Baba’nın türbesine gece vakti giden kız, kapının kilidini kırarak içeri girer. Sandukanın kapağını açtığında o zamana kadar hiç çürümemiş olan Arab Baba’nın naaşını görünce, korkar ve türbeden çıkar. Türbeden biraz ayrılınca tekrar başını kesmek için geri döner. Biraz önce taşla kırdığı kilidin yerinde yenisinin durduğunu görür. Onu da taşla kırıp içeri girer. Yanındaki bıçakla Arab Baba’nın başını keser ve bez çuvala koyarak, götürüp bir dereye atar. O andan itibaren gökyüzünde şimşekler çakmaya, Allahü teala’nın cezası ve gazabı tecelli etmeye başlar. Şafak söktüğü zaman sağanak halinde yağmur yağmaktadır. Yağmur kısa zamanda afet halini alır. Arab Baba’nın başını kesen kızın bulunduğu konak, kırk gün kırk gece taşlanır. Kız bir gece rüyasında Arab Baba’yı görür ve Arap Baba kıza, “Başımı getir, yerine koy!” der. Bunun üzerine dereye giden kız uzun bir süre kesik başı aradıktan sonra bulur ve türbeye getirip yanına koyar. Kısa bir zaman sonra yağmur diner ve güneş açar. Arap Baba’nın başını kesen kız, ölüm anında çok azap çeker. Öldükten sonra cesedi duvarlara çarpılır. Ailesi bu durum karşısında sadece ağlar. Zira ellerinden hiçbir şey gelmez.
XIII. asırda yaşadığı rivayet edilen Arap Baba’nın, Harput’un fethi için gelen Selçuklu kumandanlarından olup, aynı zamanda büyük bir veli olduğu anlatılır İslamiyeti yaymak için bazan kılıç kullanan Arab Baba, çoğu zaman insanlara doğru yolu göstermek için vaaz ve nasihatlerde bulunur. Sık sık, “Kılıçla geldim kalemle gideceğim”, dediği belirtilir. Vefat tarihi belli değildir.
Mescit ve türbe son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş, türbenin üst katı sıvanmış, döşemesi elden geçirilmiş ve dış duvar kaplamaları yenilenmiştir Türbe bölümü hiçbir süs unsuru ihtiva etmez. Türbenin asıl özelliğini dikdörtgen planlı olan alt (mumyalık) katı teşkil eder. Burası, hem farklı örtüsü hem de mumya ihtiva etmesi bakımından Anadolu’daki Selçuklu devri türbelerinin çoğundan ayrılır. Mumyalık bölümüne, güney cephenin batı ucuna yakın yere açılan bir metre yükseklikte bir basık kemerli kapıdan girilir. Mumyalanmış ceset, etrafı tahtalarla kaplı geniş bir mezarın içine koyulmuş ve üzerine zeminle aynı seviyede bir tahta kapak yapılmıştır. Kapısından bakıldığı zaman düz bir satıh gibi gözükür. Örtü kalkıp da kapak açılınca ceset sandığın içinde görülür. Arap Baba türbesi, dışta mescit ile bütünleşmesi, buna karşılık adeta müstakil bir iç bünyeye sahip oluşu ile bu tipin güzel bir örneğini teşkil eder.
Keramet ehli bir kişi olduğuna inanılan Arap Baba hakkında anlatılan bir diğer menkıbe de şöyledir. Arap Baba, Arabistan’dan Harput’a gelen bir seyyahmış. Bir gelişinde Harput’ta 2–3 ay kaldıktan sonra burada vefat etmiş. O zamanlar Harput’ta çok şiddetli kış mevsimleri yaşandığından kış mevsiminde vefat edenler çetin kış şartlarından dolayı Korhane’ye bırakılırmış. Bu sebeble Arap Baba’nın cesedini Korhane’ye bırakan Harput ahalisi bahar gelip buzlar çözüldüğünde defin işlemleri için gelince, karşılarında Arap Baba’nın çürümemiş cesedini görüp şaşırmışlar. Bu zatın keramet ehli biri olduğunu düşünerek günümüzde bulunan yere türbe yaptırarak ziyarete açmışlardır.
Günümüzde Arap Baba’nın türbesi, cesedinin çürümemiş olmasından ve bu nedenle de keramet ehli bir kişi olduğu kanaatiyle yöre halkının yanı sıra çevre illerden de gelenler tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir. Buraya daha çok akıl hastaları ve felçli insanlar geldiği gibi yaşı ilerlediği halde evlenemeyen gençler, kısmetlerinin açılması için ve herhangi bir işte çalışmayan kişilerin de bir iş sahibi olabilmek ve ayrıca çeşitli amaç ve maksatları olanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Ziyarete gelen kişilerin türbede Kur’an okuyup dua ettikleri gibi sanduka üzerinde bulunan yeşil örtüyü üç defa öpüp başlarına koydukları ve yine bu örtüyü vücutlarının ağrıyan kısımlarına sürdükleri görülür. Anlatılır ki, belediye başkanlarından birisi inanmayarak, naaşı müzeye kaldırır. Halk buna mani olmaya çalışır. Ancak belediye başkanı, “Hayır! Bu cesed mumyalıdır. Bunu alem de görmeli. Müzeliktir bu cesed!” cevabını verir. Ertesi sabah cesedin, müzeye kaldırıldığı yerde olmadığı görülür. Belediye başkanı bunu birilerinin yaptığını sanır ve tekrar müzeye koydurur. Aynı hadise birkaç defa tekrar eder. Belediye başkanı isteğinde çok ısrar eder, fakat sonunda felç olur.