İSTANBUL – TOPKAPI ; MERKEZ EFENDİ KABRİSTANINDA YOL ÜZERİNDE
1828 yılında, Kandilli semtinde Mehmed Ali Efendi’nin oğlu olarak dünyaya gelen Halil İbrahim Efendi’nin babası eski bir Yeniçeri’dir. Yeniçeriliğin kaldırılması sırasında bir süre Kandilli’de saklanan Mehmed Ali Efendi, daha sonra yeni kurulan orduya katılmıştır.
Babasının askerlik görevi nedeniyle Halil İbrahim Efendi’nin çocukluk yılları akrabalarının yanında geçmiştir. Önce Kandilli Mahalle Mektebi’ne, ardından taş mektebe, daha sonra da Süleymaniye Rüşdiyesi’ne gitmiştir. Halil İbrahim Efendi, bürokrat yetiştiren Süleymaniye Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra çeşitli iş imkanlarına rağmen orduda memuriyete başlama kararı almıştır.
Halil İbrahim Efendi, ilk olarak Laleli’de bir Halveti Şeyhi olan Hasan Efendi’nin hizmetine girmiştir. Aynı dönem de Kuşadalı İbrahim Efendi’nin halifelerinden Kızıl Dede’ye karşı olan hayranlığını da gizlememiştir. Halil İbrahim Efendi, Kızıl Dede’nin sohbetlerinde, şeyhi Hasan Efendi’nin de dostu olan Kasımpaşa Mevlevihanesi postnişini Hakkı Kadri Dede’yle tanışır.
Bir süre şeyhi Hasan Efendi ile Kasımpaşa Mevlevihanesi’ni ziyaret eden Halil İbrahim Efendi, zamanla Mevleviliğe intisap etme kararı almış ve Hakkı Kadri Dede’ye biat etmiştir.
Burada semazen olan Halil İbrahim Efendi, Mesnevi dersleri almış ve Kasımpaşa Mevlevihanesi’nde şeyhinin hizmetine girmiştir. Ancak Halil İbrahim Efendi’nin tekke ye devam etmesi, 1856 yılında önce Erzurum’a, ardından da Erzincan’a tayin edilmesiyle son bulmuştur. Halil Ibrahim Efendi, Erzincan’da Nakşiliğin Halidi koluna bağlı, “Terzi Baba” olarak bilinen Mehmed Vehbi Hayyat’ın halifeleriyle görüşmüş ve bunlardan Fehmi Efendi ile Nakşi usulüne göre seyr-i süluke başlamıştır.
Halil İbrahim Efendi, memuriyeti sırasında birkaç kez Erzincan ve İstanbul arasında gidip gelmiş, daha sonra bir doğunun Şam’daki çiftliğiyle ilgilenmek için istifa etmiştir. Ama burada tutunamamış ve İstanbul’a geri gelmiştir. Halil İbrahim Efendi mesleği ve ailesi nedeniyle Mevlevi çilesini çıkarıp “dede” olma fırsatı bulamamıştır, ancak Nakşibendiliğin Halidi kolunda şeyhlik mertebesine kadar yükseldiği anlaşılmaktadır. Araştırmacılar, bu konuda kendisinin tıpkı şeyhi Fehmi Efendi gibi mütevazı davrandığını yazar.
İlerleyen yıllarda memuriyete geri dönen Halil İbrahim Efendi, İkinci Ordu bünyesinde Edirne’de görev yaptığı sırada buradaki Mevlevihane’ye devam etmiştir. Halil İbrahim Efendi, gördüğü bir rüya üzerine Mevleviler tarafından dedelik makamına kabul edilmiş ve kendisine destarlı Mevlevi sikkesi tekbirlenmiştir. Halil İbrahim Efendi, Edirne Mevlevihanesi’nde ayin yönetecek kadar yükselmiştir.
Halil İbrahim Efendi’nin İstanbul’un tasavvufi kültürü konusundaki önemi, Risale-i Tercüme-i Ahval-i Aşcı Dede-i Nakşi Mevlevi başlıklı hatıratıdır. Hem Nakşibendilik ten hem de Mevlevilikten nasipli olan Halil İbrahim Efendi, Farsçadan dilimize bazı çevirilerde yapmıştır fakat en çok Aşçı Dede’nin Hatıraları adıyla yayımlanan eseri ile ünlüdür.
Eski İstanbul yaşantısı ve tarikat adabı alanında eşsiz bir kaynak olan Aşçı Dede’nin Hatıraları önce Reşad Ekrem Koçu tarafından yayımlanmış, ardından yine Koçu’nun İstanbul
Ansiklopedisinde madde konusu olmuştur.
Kaynak ; İstanbul’un 100 Sufisi , Ebru Erte , İBB Yayınları .