Çanakkale – Kilitbahir köyünde Cahidi Sultan camiinde
Câhidî Ahmed Efendi, XVII. yüzyılın önemli mutasavvıflarından biridir. Aslen Edirneli’dir. Rumeli’li bir ailenin çocuğu olup babasının ismi Muhammed’dir. Gerçek adı Ahmed’dir, Câhidî ise mahlasıdır. Padişah IV. Mehmed’in Câhidî’yi rüyasında görmesi üzerine, Çanakkale’nin Kilitbahir beldesine gelerek kendisini ziyaret eder. Padişah, bu ziyaret sırasında maddi ikramları kabul etmeyen Câhidî’yi “Sultan” ünvanı ile manen taltif eder. Böylece halk arasında “Câhidî Sultan” şeklinde meşhur olmuştur.
Câhidî, genç yaşta Edirne’den gelip Gelibolulu Şeyh Ömer Karibî (Kutub Ömer) Efendi’ye intisab eder. Seyr ü sülûkünü tamamladıktan sonra icazetini alır ve o zamanki ismi ile Kiludu’l-Bahr’e gelerek şimdi bulunduğu yere tekkesini kurar ve irşad faaliyetlerine başlar. Burada Kerime Hatun ile evlenir. Bu evlilikten Âdem ve Lütfullah adında iki oğlu olur. Âdem Efendi, babasından 17 yıl önce 1053/1643 yılında vefat eder. Kabri türbenin dışında güney cephededir. Halk arasında keramet ehli bir hanım olduğu söylenen eşi Kerime Hatun ise Câhidî’nin yanında metfundur.
Ahmed Câhidî hazretleri çok cömert ve vakar sâhibi idi. Gece-gündüz Kur’ân-ı kerîm okurdu. Âlimlerden haberleri doğru olarak naklederdi. Allah korkusundan çok gözyaşı dökerdi. Dünyânın parlaklığına ve malına îtibâr etmezdi. Bu hâlleri sebebiyle kısa zamanda çevresinde tanındı ve herkes tarafından sevildi. Talebeleri çoğaldı. Kilidü’l-Bahr’de asıl tanınması ise şu hâdiseye dayanır:
Bir gün Ahmed Câhidî Efendi, Çanakkale’ye geçmek için Kilidü’l-Bahr iskelesine geldi. Parası olmadığı için zamânın kayıkçıları kendisini kayığa almadılar. Üzgün bir hâlde dönüp evine geldi. Kendisini gören hanımı Kerîme Hâtun niçin gitmediğini sordu. Câhidî hazretlerinin kayığa alınmadığını söylemesi üzerine de; “Al şu seccadeyi de bin üzerine, Çanakkale’ye geç-gel.” dedi. Bu şekilde Çanakkale’ye geçen Câhidî Efendiyi gören kayıkçılar şaşırıp kaldılar. Böylece onun büyük bir velî olduğunu anladılar.
Talebelerinden birisinin sohbet esnâsında kalbin ne şekilde terbiye edileceğine dâir sorduğu suâle Ahmed Câhidî hazretleri şu cevâbı verdi:
“Tarîkatlarda asıl olan kalbin çeşitli hastalıklarından temizlenerek şifâ bulmasını temin etmek, onu güzel sıfatlarla süslemektir. Allahü teâlâyayaklaşmanın yolları tövbe, nefsini hesâba çekme, yaptığı işlerden gurura kapılmama ve ümitli olmak gibi kalbî makamlarla, doğruluk, samîmiyet, ihlâs, sabır gibi güzel hasletlerdir. Tasavvuf yolunda yürüyen kimse bu vasıflarıyla cenâb-ı Hakk’a yaklaşırsa, mârifet ehlinden olur ve bu sûretle en yüksek derecelere kavuşur.“
Ahmed Cahidî hazretleri bir soru üzerine de tarîkatlerde esas olan zikri dört madde halinde özetledi.
1. Dilin zikri: Kalpten kötülüklerin izale edilmesini sağlayacak olan cenâb-ı Hakk’ın anılması.
2. Kalbin zikri: Allahü teâlâyı kalpten tefekkür etmek, düşünmek ve O’nun kalbe nazar ettiğini bilmek.
3. Nefsin zikri: Harf ve ses yerine his ve hayâl ile içten, kalpten Allah’ı anmak.
4. Rûhun zikri: Cenâb-ı Hakk’ın kâinâtta tecellî eden, güzel sıfatlarının netîcesine bakarak O’nu tefekkür etmek, düşünmektir.
Bu zikir çeşitleri kişiyi kemâl mertebesine ulaştırmak için en kuvvetli yoldur. Bunlar tarîkatta zikir çeşitlerinin özetidir. Gayrisi teferruâttan ibârettir.”
Ve talebelerine; “Lâ ilâhe illallah, diyerek kalbinizin pasını siliniz.” dedikten sonra, şu şiiri söylerdi:
Her kelâmın âlâsı, Lâ ilâhe illallah
Cümle varın mevlâsı, Lâ ilahe illallah
Cümle derdin dermânı, koma dilinden anı
Müminlerin îmânı, Lâ ilâhe illallah
Tâliblerin şükrüdür, kalplerinin fikridir
Dillerinin zikridir, Lâ ilâhe illallah.
Câhidî Ahmed Efendi, Halvetiyye Tarikatı’nın Ahmediyye şubesinin Uşşâkiyye koluna mensuptur. Hayatı boyunca birçok mürid ve halifeler yetiştirmiştir. İsmine izafeten tesis ettiği Câhidiyye Tarikatı, vefatından sonra oğlu Lütfullah Efendi tarafından temsil edilmiş ve kısa sürede Çanakkale, Edirne ve Bursa’da yayılmıştır. Câhidîlik, XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar, Bursa’da bir kaç farklı tekkede aynı anda faaliyet gösteren önemli tarikatlardan biri olmuştur. Doğum tarihi tam olarak tespit edilememekle beraber, XVI. yüzyılın sonlarında doğduğu kuvvetle muhtemel olan Câhidî Ahmed Efendi, 1070/1659–60 yılında vefat etmiştir
Cahidi Sultan Camii ve Türbesi
Eceabat ilçesi, Kilitbahir köyünde bulunmaktadır. Köyün en üst kısmındaki (batısında) yamaç üzerinde yer alır. Cami, türbe, hazire ve çeşme yapılarından meydana gelen bir külliyedir. Kaynaklarda geçen tekke bugün bulunmamaktadır.
Cami:8 x8 m ebatlarında kare planlı tek kubbeye sahiptir. Yapım malzemesi kesme taş ve moloz taşdır. Camiye yuvarlak kemerli kapıdan girilmektedir. Kapının kilit taşının üzerine yaprak süslemeler yapılmıştır. Kapının her iki yanında yuvarlak kemerli pencere ve bu pencerelerin üzerinde, üç adet ikinci kat pencereleri yer alır. Pencereler yuvarlak kemerli olup, ikinci kat pencerelerinden ortadaki yandakilerden daha büyük tutulmuştur. Yan cephelerde dikdort gen ikişer pencere ve bu pencerelerin tam ortasına gelecek şekilde göz pencerelere yer verilmiştir. Güney cephesinde mihrabın her iki yaruda simetri şekilde yuvarlak kemerli birer pencere ve ikinci kat penceresi olarak göz pencereler bulunur. Mukarnas kavsaralı mihrabın nişi altıgen formludur. Mihrabın iki yanında, yan yana üç silme üzerine bir başlık eklenmiş durumdadır. Mukarnas kavsaranın her iki yanında üç kademeli olarak bitkisel bezeme işlenmiştir.
Caminin kuzey batı köşesinde tek şerefeli silindirik gövdeli minare yer alır. Kare kaideli minare kaidesi caminin beden duvarları ile bütünleşmiş durumdadır. 1953 yılında yıkılan minarenin yerine yenisi yapıldığından kaideden sonrası orijinal değildir.
Türbe: Caminin kuzey doğusunda olup, kareye yakın yamuk planlı ve tek kubbelidir. Türbeye, cami ile arasındaki boşluğa sonradan eklenmiş tek eğimli kiremit çatılı bir ön odadan sonra geçilmektedir. Ön odanın giriş kapısı üzerinde “Cahidi Sultan’nın makamı” yazılı, H.1290, M. 1873 tarihli kitabe bulunur. Ön odanın tavanı ahşap olup, tavanın tam ortasında, ışın demeti ve yirmi iki kollu yıldız demetinin oluşturduğu tavan göbek bulunur. Türbe içinde Cahidi Sultan ve eşi Kerime Hatun’a ait olan iki sanduka bulunur.
Caminin hazire kısmında, en erkeni H.1254 M. 1838, en geçi ise H.1329 M.1911 tarihini taşıyan yirmi adet mezar bulunmaktadır. Caminin güney tarafında tek cepheli yuvarlak kemerli bir çeşme, külliyenin sokağa bakan kısmına tek cepheli ve sivri kemerli olmak üzere iki çeşme bulunmaktadır. Çeşmelerin yapım kitabeleri bulunmamaktadır. Bugünkü durumu ile oldukça harap durumdadır.
Tekke: Günümüzde mevcut olmayıp, muhtemelen caminin güney bölümündeki mezarlık alanındaki duvarlar tekkeye ait olmalıdır. Tekke işlevini yitirip yıkılmasından sonra, yeri mezarlık olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Caminin giriş kapısı üzerindeki yeni kitabede 1630 yazsada, Külliye’nin başka bir yerinde yapılış tarihi hakkında her hangi bir kitabe mevcut değildir. Muhtemelen külliye’nin cami ve tekke bölümü Cahidi Sultan’ın sağlığında var olduğu, Türbe ise ölüm tarihi olan 1659 yılından sonra yapılmış olmalıdır. Cami süsleme ve plan özelliği olarak 17. yy özelliği göstermektedir. Camide ve türbedeki süslemelerden bazıları 19 yy özlliği gösterdiğinden, 1893 yılında ön odanın türbeye eklenmesi sırasında cami ve türbe de onarılmıştır.
kaynak : tasavvuf dergisi ,17.sayı, cahidi ahmet efendi’nini ”abdest namaz ve hac ” ibadetlerine dair bazı batıni yorumla, Dr. Hamdi Kızıler