istanbul – fatih – Şehremini deki hulvi ( şirvani) dergahında
İstanbul’da yetişen meşhur velîlerden. Asıl ismi Cemaleddîn Mahmud’dur. Lakabı “Cemaleddîn”, mahlası “Hulvî”dir. 1574 (H. 982) senesinde İstanbul’da Şehremini civarında doğdu. Saray helvacıbaşılarından Ahmed Ağa’nın oğludur. Sünbüliyye ve Gülşeniyye tarîkatlarında yetişmiş ve rehberlik yapmış, talebe yetiştirmiştir.
On dört yaşında babasının şeyhi Necmeddîn Hasan Efendi ile birlikte hacca gitti. Hac dönüşü helvacılığa başladı. Daha sonra sipahiliğe heves ederek devlet hizmetine girdi ve Divan-ı Hümayun Çavuşu oldu. Devlet hizmetinde iken tekkeleri dolaştı. Dervişlerle birlikte bulundu. Onların halleri ile hallendi. Hac dönüşünü Koca Mustafa Paşa Dergahı şeyhi Hasan Zarîfî Efendi ile birlikte yolculuk yaptı. Yolda onun sohbetlerinden istifade etti. Böylece tasavvufta ilk sohbetleri dinleyip bu yolun kıymetini anlayıp, lezzetini tattı.
Dünya mevkii ve nîmetlerinde hevesi olmadığından, Allahü Teala’nın rızasına kavuşmak için uğraşıyor, kendisine yol gösterecek bir rehber arıyordu. Babasının vefatı üzerine (1602) devlet hizmetinden ayrıldı ve Mısır’a gitti. Burada Şeyh Haşhaşi ve Sersem Mehmed Dede gibi büyük zatlarla sohbet etme imkanı buldu.
Bir süre sonra, Halvetiyye yolunun, Sünbüliyye koluna mensub olan Koca Mustafa Paşa Dergahı şeyhi Zarîfî Hasan Çelebi’nin sohbetlerine devam etti.
Mahmud Hulvî hazretleri, tasavvuf yoluna girişini şöyle anlatır: ” Bir gün bir yeniçeri katibinin yaptırdığı Yenikapı Mevlevîhanesi’nde dervişlerin Mesnevî okuduklarını görünce, tasavvuf yoluna karşı kalbim meyil etti. Bu sırada sıtma hastalığından muzdarip idim. Yolda giderken sıtma nöbeti tuttu ve biraz dinlenmek için Merkez Efendi Dergahı’na girdim, istirahat için uzandığım zaman uyuyakalmışım. Rüyamda Merkez Efendi hazretleri bana: ” Oğul bize gel!” dedi. Heyecanla uyandım. Sıhhate kavuştuğumu hissettim. O hafta Salı günü vaaz vermek üzere Merkez Efendi Dergahı’na gelen daha önce beraber hacca gittiğimiz Zarîfî Hasan Çelebi’den, gördüğüm rüyayı tabir etmesini istedim. O zaman bana: ” Sana şeyhlik hibe etmişler” dedi. Gerçekten o hafta hocama biat ederek tam manasıyla teslim oldum. Hocam: ” Siz bizim hac yolunda yol arkadaşınız ve dostunuz olmuştunuz. Şimdi biz size tasavvufta yol arkadaşı olamaz mıyız?” dedi”.
Mahmud Hulvî hazretleri, Şeyh Zarîfî’nin sohbetlerine devam edip tasavvufta yetişti. 1619 senesinde ikinci defa hacca gitti. Bu hac seferinde hocası Hasan Zarîfî’nin emriyle Kahire’ye uğrayıp orada bulunan Gülşenî tarîkatı şeyhi Necmeddîn Hasan Efendj’nin sohbetlerinde bulunup, ondan istifade etti. Gülşenî yolunda îcazet alıp Istanbul’a döndü. Hocası Hasan Zarîfî Efendi de ona tasavvufta talebeleri yetiştirmek için icazet verdi.
Önceleri bir müddet Dayudpaşa Camii’nde Cuma günleri, haftanın diğer günleri de Sultanahmet, Şehzade ve Fatih Camii’nde vaizlik vazîfesi yaparak halkı irşad edip doğru yolu gösterdi. Sonra da hocasının emri üzerine şeyhlik, rehberlik yaptı. Kendi adı ile anılan Şehremini’ndeki Şirvanî Tekkesi’nde diğer meşhur ismiyle Hulviyye Tekkesi’nde insanlara rehberlik yaptı, tasavvufda talebe yetiştirdi. Bu dergahta talebelerin yiyeçeklerini kendisi karşılardı. Ayrıca herbir talebeye beş-on akçe harçlık verirdi. Bu kadar masrafı karşılamak için lazım olan parayı nereden temin ettiğini kimse bilemezdi. Ancak onun bir bereketi ve kerameti olduğunu farkedenler de vardı.
Devrin meşhur Halvetî şeyhlerinden Nureddinzade’nin kızıyla evlenen Hulvî hazretleri babasından kendisine intikal eden Şehremin’deki evini 1626 senesinde tekke haline getirerek zengin gelirler vakfetti.
Cemaleddîn Hulvî hazretleri şiirde “Hulvî” mahlasını kullanırdı bu hususda şu menkıbe anlatılır: ” Bir gün Mevlana Celaleddîn-i Rumî hazretlerinin dîvanını hocası Hasan Zarîfî Efendi’ye hediye etti. Hocası: ” Gel Helvacızade, sana Mevlana hazretlerinden bir mahlas rica edelim” diyerek üç İhlas bir Fatiha okuyup Dîvan’ı açınca, yüksekliklere mensub olan tatlı olur” manasında şu rubaî çıkar: ” Menkane ulviyyen gad cae hulviyyen” Bu rubaî işaret sayılarak Mahmud Efendi, bundan sonra “Hulvî” mahlasını kullandı.
Cemaleddîn Hulvî hazretleri tarikatta Sünbülî ve Gülşeni kolunun irşadıyla selahiyetli idi. Büyük bir gayretle hizmette ve irşadda bulundu.
CEMALEDDÎN HULVÎ HAZRETLERİNİN BAZI SÖZLERİ
Evliyanın meşhurlarından naklederek buyurdu ki: ” Dünyada oruç tut. Ölüm geldiğinde bayram sevinci içinde ol. Dilini tut, koru. Lüzumsuz şeylerden sakın. Dünyaya meyletme. Ahirete götüreceğin şeyler ölçüsünde dünya ile ilgilen”. ” Her işin başı ilimdir. İlmin başı ise Allahü Teala’nın inayetidir”. ” Allahü Teala’ya, dünya mertebesi ve halkın îtibar ve sevgisini kazanmak için ibadet edenler, Allahü Teala’nın gazabına uğrayan kişilerdir”. ” Allahü Teala bir kuluna iyilik murad ederse, ona hayırlı amel kapısı açar, söz kapısını kapar. Kötülük murad ettiğinde bunların aksini yapar. Kişinin yaramaz söz konuşması bedbahtlıktır”. ” İhlas, her şeyin Allahü Teala’nın rızası için yapılması, amelin kabulüne vesîle olan güzel düşünce (niyet) dir”.
CEMALEDDÎN MAHMUD HULVÎ HAZRETLERİNİN ESERLERİ
Cemaleddin Mahmud Hulvî hazretleri dinî ve edebî ilimlerde olduğu gibi tasavvufî ilimlerde de ileri derecede alim idi. Eserlerinden bazıları şunlardır:
1- Lemezat-ı Hulviyye El-Lemehat-ı Ulviyye: Bu eseri, 1609 senesinde yazmaya başlayıp, 1621 senesinde tamamladı. Eser bir mukaddime ve yirmi iki kısımdan meydana gelmiştir. Mukaddimede ilk dört halife, dört mezhebin imamları ve onikî imam sonra Halvetîlik yolundaki büyük velilerin hayatı ve menkıbeleri anlatılmaktadır. 140 zatın hal tercümesi anlatılan bu esere, hatime, son kisminda ise ayrıca, bizzat kendisinin görüştüğü 52 velînin hayatını ilave etmiştir. Mahmud Hulvî hazretleri, tasavvufu ve evliyanın hal tercümesini anlatan elliye yakın muteber kitabı tarayarak bu eseri meydana getirdiğini kaydedip faydalandığı eserlerin isimlerini bildirmektedir. Bu eser Mehmet Serhan Tayşi tarafından yayınlanmıştır. Istanbul 1993.
2- Divan: Sade bir dille kaleme alınmış olan bu eser ilahîlerden müretteptir.
3- Cam-ı Dil-Nüvaz: Şebüsterî’nin Gülşen-i Raz eserinin şerhinin tercümesidir.
4- Taşlıcalı Yahya Beyin “Hamse”sine bir nazire.
CEMALEDDÎN MAHMUD HULVÎ HAZRETLERİNİN VEFATI
Cemaleddîn Hulvî hazretleri, 1654 (H. 1064) de vefat etti. Kabri, İstanbul’da Şehremini semtinde Hulvî adıyla anılan Şirvani Dergahı’nın bahçesindedir. Vefatına İstanbul’lu Nisarî Hüseyin Çelebi: ” Can-ı Hulvî eyledi ikbal şehd-i cennete”.
Kaynak ; Bütün Menkıbeleriyle İstanbul ve Anadolu Evliyaları , Mehmed emin Yılmaztürk , İpek Yayıncılık