İzmir’in Ödemiş ilçesinin eski adıyla Tekke, yeni adıyla Cumhuriyet mahallesinde, üzeri piramit şeklinde büyükçe kubbeli türbe ve türbe içinde de mezarı bulunmaktadır. Mezarın başucunda yuvarlak bir mezar taşı ve onun ucunda da yeşil serpuşla dolanılmış sarık mevcuttur. Ayrıca mezarın üzeri yeşil çuha seccade île örtülüdür.
Çoban Dede’nin gerçek kimliğini bilgi yoktur. Ancak hakkında şöyle bir menkıbe yaygındır: Ödemiş’te oturan bir Ağa’nın çobanıymış ve Ağa bunu çok severmiş. Bir gün koyunları otlatırken, koyunlardan biri, sürüden ayrılıp Birgi’ye doğru kaçmış. Çoban bunu yakalamak için arkasından gitmiş ve nihayet koyun yorulduğu için Birgi’de yakalamış (Ödemiş-Birgi 8 km.dir). Hiddetlenip koyunu dövmek yerine: “Mübarek koyun ben yoruldum ama sen benden daha çok yoruldun…” diyerek koyunu kucağına almış ve Ödemiş’e getirmiş.
Odemiş’in kuruluş tarihi 300 kusur sene kadar bir zaman olduğuna göre, Çoban Dede’nin yaşadığı tarih yaklaşık olarak 1700’ler denilebilir. Çoban Dede’nin ermişliği ile ilgili bir başka menkıbe de şöyledir : ” Yanında çalıştığı Ağa, Hac faizesini yerine getirmeye gitmiş. Bir gün Ağa’nın hanımı evde çörek yapmış ve sofraya getirmiş. Çöreklerden yerlerken Hanım: “Ah gidi, Ağa bu çörekleri çok severdi şimdi olsa da yese…” diye söylenince Çoban: Yarın biraz daha yap da ben Ağa’ya götürüp geleyim…” demiş. Hanım Çoban’ın bu sözüne gülmüş ama yine de tekrar çörek yapmiş. Ağa, Hac’dan dönünce: ‘Eline sağlık hanımcığım, gönderdiğin çörekler o kadar güzel olmuştu ki…’ diye duygusunu belirtince Çoban’ın sıradan bir kişi olmadığı gerçeği ortaya çıkmış.”
Çoban Dede ile ilgili yaşanmış bir olay da şudur: “Çoluk çocuğu olmayan bir akrabam var. Mahalle komşulanmızdan biri: ‘Çoban Dede’ye gidersen çocuğun olur…’ demiş. Biz de on kadar hanım toplandık ve Dede’ye gittik. Giderken kurabiye de yanımızda götürmüştük. Önce aşır sonra mevlid okuduk. Kurabiyeleri bulunanlara dağıtmak için paketi açmaya yeltendiğim de, kubbeden tıkır tıkır kurabiye dökülmeye başladı. Bu olay karşısında korktuk ve kurabiyeleri Dede’nin başucuna bıraktık ve evimize döndük. Daha sonra Dede rüyama girdi ve dedi ki: ‘Neden kurabiyelerden yemediniz, şayet kurabiyelerden yeseydiniz, dilek sahibi de yiyecekti ve mutlaka çocuğu olacaktı…
On sene öncesine kadar, mevsim kurak gittiği zaman, çevre halkı toplanıp yağmur duası için Çoban dedenin huzuruna varır, dualar eder danalar keserlermiş. Şimdi bu yağmur duası cuma günleri camilerde yapılmaktadır. Yağmur duası ile ilgili anısını Reşat Ocal şöyle nakletti: “Bundan onbeş sene önce, mevsim çok kurak geçmişti. Toplanan paralarla birkaç dana aldık ve Çoban Dede’nin kabri başina vardık. Dualarımız ettik, kurbanlanmızı kestik ve yemeklerimizi yedik. Hava günlük güneşlik iken birden karardı ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı…”
Önceleri Yatır’ın bulunduğu yer mesire yeri olarak da kullanılmış. Ozellikle Cuma günleri burada hem eğlenir hem de adaklarda bulunulurmuş. Şimdi, yalnız adakta bulunmaya gıdiliyor. Adak sahipleri, türbede iki rek’at namaz kıldıktan sonra dua ediyorlar ve ayrılırken türbenin pencerelerine bez bağlama, türban, havlu bırakma gibi adaklarda bulunuyorlar.
Ziyaretler Cuma günü yapılmakta, ziya’retçi sayışı 20-30 kişi arasinda değişmektedir.
Kaynak
Kaynak ; Türk Kültüründe Tire , Yatır inancı ve ödemiş-tire yöresindeki yatırlar , Dr. Hasan Köksal