Bursa – İznik de Eşrefoğlu Rumi camii yakınındaki Ahiveyn sultan sokağında.
Vahdet-i Vücud tasavvuf geleneğinin en önemli düşünürlerindendir. (Kayseri.1261? – İznik, 11 Mart 1350). Kaynak eserlerde Davud el-Kayseri‘nin hayatıyla ilgili çok az bilgi vardır. Davud el Kayserı’nin tam ismi Davud bin Mahmud bin Muhammed’dir. Kaynaklarda “el Kayseri” künyesine ilaveten bazen “er-Rumı’, “es-Savi’ “el-Karamani’ ve “el-Hanefi'” künyeleriyle de anılmıştır. Lakabı, “Şerefuddin ve’l-millet“dir (dinin vemille tin şerefi). Bazı kaynaklar onun Karaman’da doğduğunu söylüyorlarsa da bu doğru değildir; “el-Karamani’ künyesiyle anılması, onun gençlik yıllarında Kayseri’nin bir ara Karamanoğlu Beyliği sınırlarına dahil edilmesinden olabilir. Ceddinin, belki Muhammed adlı dedesi, meşhur Sava Şehri’nden göç ederek Kayseri’ye yerleşmiştir. Bunun için bazen “es-Savi’ künyesiyle anıldı.
İlk eğitimini Kayseri’de aldı; o zamanlar Kayseri’de hocalık yapmış olan ve 1273 yılında Konya’ya kadı olarak atanan Kadı Siraceddin el-Urmevi (öl. 1283) bazı kaynaklarda el-Kayseri’nin hocası gösterilmiştir. Yüksek ilim tahsili için Davud el-Kayseri‘nin Mısır’a gittiği ve orada üç-dört yıl kalarak iyi bir tahsil gördüğü belirtilmektedir. Fakat hangi medresede ve kimlerden ders aldığı bilinmediği gibi, gidiş ve dönüş tarihleri hakkında da hiçbir bilgi yoktur. Büyük ihtimalle el-Ezher’de öğrencilik yaptı. Anadolu’ya döndükten sonra, bazı kaynaklar Davud el Kayseri’nin Konya ve Bursa’ya gittiğini daha sonra da İran’a seyahat ettiğini belirtmektedir. Nitekim o, bu seyahati esna sında ünlü mutasavvıf Abdurrezzak el-Keşani (öl. 1329) ile görüşmüştür. Davud el Kayseri, ondan kendisini tasavvufa yönlendiren hocası olarak bahsetmektedir. Bazı kaynaklar Sadreddin Konevi’yi (öl. 1274), el-Kayserinin tasavvuftaki hocası olarak gösterse de bu doğru değildir.
Davud el-Kayseri’nin ilmi şan ve şöhreti etrafa yayılınca, Orhan Gazi kendisini iznik’e davet ederek bazı rivayetlere göre kendisine önce kadılık teklif etti; ancak el-Kayseri bunu kabul etmeyince onu Osmanlıların ilk medresesi olan İznik Medresesine 1336 yılında günlük otuz akçeyle yönetici ve müderris olarak tayin etti. Osmanlıların ilk müderrisi olma sıfatıyla el-Kayseri vefatına kadar yaklaşık on beş sene medresede görev yaptı.
Kaynakların çoğunluğu, Davud el-Kayseri’nin 11 Mart 1350 tarihinde İznik’te vefat ettiğini kaydetmektedir.
Davud el-Kayseri, elimizdeki eserlerinden de anlaşıldığı gibi, dini ve felsefi ilimler alanında XIV. yüzyılda yetişen en önemli alimlerden birisidir. Osmanlı’nın ilim geleneğini oluşturmuştur. Mensup olduğu vahdet-i Vücud düşüncesinin Osmanlı kültüründe tanınmasına ve yayılmasına büyük katkıda bulundu. İbn Arabi’nin Fusüsu’l-Hikem adlı eserine yazdığı şerhi, söz konusu eser üzerine yazılan bütün şerhler arasında en çok rağbet göreni oldu. Vahdet-i Vucüd anlayışını, sahip olduğu mantık, matematik ve felsefi bilgisiyle sistematik bir şekilde en iyi yorumlayan ve kendi şahsi fikirleriyle zenginleştiren bir düşünürdür. Bu nedenle, özellikle el-Kayseri’nin şerhi İslam dünyasının her tarafında günümüze kadar en çok okunan eserdir; bu eser, İbn Arabiyi anlamanın anahtarı olarak kabul edilmiştir.
Davud el-Kayseri, sadece bir yorumcu değil; aynı zamanda tasavvufta ve felsefe de kendine has özgün fikirleri olan bir düşünürdü. Arapçayı ve Farsçayı çok iyi bilmekteydi. P. Nwyia’nın ifadesiyle yabancı olmasına rağmen Arapçayı en iyi kullanabilen bir yazardı.
Davud el-Kayseri‘nin Türk olduğu konusunda şüphe yoktur. Her ne kadar H.Corbin bir yazısında Davud el-Kayseri’nin İranlı olduğunu söylemişse de, daha sonra yazdığı bir başka yazısında bunu düzeltmiştir. Davud el-Kayseri kelami mezhep konusunda Maturidi ve fıkhi mezhep konusunda Hanefidir; böyle olduğu için “el-Hanefi’ künyesiyle anılmıştır.
Davud el-Kayseri‘nin varlık düşüncesi, vahdet-i Vücud düşüncesidir. Genelde Meşşailerin varlık anlayışını eleştirmiştir. İbn Sina’nın varlığı zorunlu mümkün ve mümteni olarak üç sınıfa ayırmasını gerçekçi bulmayarak, bu ayrımın sadece itibari, yani zihinsel olduğunu söylemiştir. Davud el-Kayseri’nin varlık bilime kazandırdığı en önemli kavram “el-Hikmetü’l Mütealiyye (Aşkın hikmet)”dir. Bu kavramı daha sonra Fethullah Şirvani ve Molla Sadra da kullandı. Davud el-Kayseri’nin zaman konusunda Eflatuncu ve Aristocu anlayışı reddederek zamanı, varlığın müddeti (müddetü’l-vücud) olarak Türk-İslam düşüncesine kazandırdığı ikinci önemli kavramdır.
Davud el Kayseri‘nin bilimsel katkıları bunlarla da sınırlı değildir. Tabiat felsefesi alanındaki diğer önemli katkısı, “beyaz atom” (ez zerretü’l-beyza) kavramıyla, maddenin aslının enerji olduğu şeklindeki görüşüdür. Fizik dünyadaki değişim, bir enerji değişimidir. Böylece el-Kayseri, Oswald’ın fikirleriyle oluşan meşhur enerjitizm akımının bir öncüsü gibidir.
Davud el-Kayseri, başta kendinden sonraki Türk düşünürleri olmak üzere İranlı ve Arap düşünürlere etki etti. Davud el-Kayseri‘den etkilenen Türk düşünürleri ara sında, Şeyh Bedreddin, Molla Penan, Bali Efendi ve İsmail Hakkı Bursevi gibi kimseler vardır. Davud el-Kayseri’den en çok etkilenen İranlı düşünürler arasında Haydar Amoli, Lahici (öl.1506), Molla Sadra Şırazi (öl. 1640), Sebzevan (1797-1872) ve hatta İmam Humeyni (1902-1989) gibi isimleri sayabiliriz. Davud el-Kayseri etkisi taşıyan Arap düşünürleri arasında ise, Abdülgani Nablusi (öl. 1731) ve Emir Abdülkadir (1806-1883) gibi kimseler vardır.
Kaynakların ve kütüphane kataloglarının Davud el-Kayseri’ye atfettikleri eserlerin toplamı hayli fazladır. Bunun nedeni başkalarına ait bazı eserlerin yanlışlıkla ona atfedilmesi ve kendisine ait eserlerin bazı bölümlerini ayn risaleler halinde istinsah edilerek eserlere farklı isimler verilmesi veya bazı eserlerinin farklı isimlerle çoğaltılmasıdır.
Davud el-Kayseri’nin elimizdeki bütün eserleri Arapçadır. Eserlerinin bir kısmı şerh mahiyetinde olup bir kısmı da özgün telif eserlerdir. Eserleri kronolojileri ne göre sıralandığında:
Keşful-Hicab an Kelami Rabbi’l-Erbab: Allah’ın kelam sıfatı ve bu konuyla ilgili bazı meselelere dair bir risaledir. Bilinen sahih eserleri arasında Davud el-Kayseri‘nin kaleme aldığı ilk eser olarak görülmektedir. Yazılış tarihi 1331 yılı veya daha önceki bir tarih olabilir.
Matla’u Hasusi’l-Kelam fi’ Ma’ani Fususi’l-Hikem: İbn Arabı’nin meşhur eseri Fusus üzerine bir şerhtir. Eser iki ana kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım ‘Giriş’tir ve “el-Mukaddim” adıyla meşhurdur. Giriş’te Davud el-Kayseri vahdet-i Vücud anlayışını kendi özgün fikirleriyle sistematik bir biçimde anlatmaktadır. Giriş on iki bölümden oluşmaktadır. İkinci ana kısım Fusus metninin şerhidir. Davud el-Kayseri‘nin bu şerhi, en geç 1331 yılında yazıp bitirdiği anlaşılmaktadır.
Tahkiku Ma’i’l-Hayat ve Keşfi Esrari’z Zulumat: Eserin konusu, ilmin hayat suyu olduğu ve hakiki ilimden içebilenlerin ölümsüz olduğudur. Bu bağlamda Hızır meselesi ele alınmaktadır. Eserin telif tarihi sefer ayının ortasındaki bir cuma günü H 732 (M 1332)’dir.
Şerhu’l-Kasideti’l-Ta’iyye: Davud el-Kayseri’nin meşhur sufi şair İbnü’l-Fariz’ın Kaside’t-Ta’iyye olarak bilinen Nazmu’s Sulük adlı eseri üzerine yazdığı bir şerhtir. Eser iki ana kısımdan oluşur. Birinci kısım, Giriş’tir; bu kısımda Davud el Kayseri tasavvuf ilmine dair kendi özgün fikirlerini ortaya koymuştur. İkinci kısım Taiyye’nin şerhidir. Eserin yazıldığı tarihi tam olarak bilemiyoruz; ancak Fusus şerhinden sonra yazıldığı bilinmektedir.
Şerhu’l-Kasideti’t-Mimiyye: İbnü’l-Farız’ın “Hamriyye” veya “Nazmu’d-Durr” olarak da bilinen Mimiyye Kasidesi’nin şerhidir. Bu şerh de iki kısımdan oluşmaktadır. Giriş kısımda ilahı sevgi konu su ele alınmıştır; Davud el-Kayseri bu konuyu kendi görüşleriyle anlatmaktadır. İkinci kısım ise, Mimiyye’nin şerhidir. Bu eserin de yazıldığı tarih tam olarak bilinmiyor; ancak bu da Fusus şerhinden sonra yazılmıştır.
Şerhu Besmele bi’s-Sureti’n-Neviyyeti’l İnsaniyyeti’I-Kamile: Abdurrezzak el-Keşani’nin Te’vilatu’l Kur’ani’l-Kerim adlı eserinin giriş kısmında yapmış olduğu Besmele te’vili üzerine bir şerhtir. Yazıldığı tarih hakkında hiçbir bilgi yoktur.
Nihayetü’l-Beyan fi Dirayeti’z-Zaman: Zaman’ın mahiyetiyle ilgili olan bu eser, Davud el-Kaysennin en değerli eseıidir. Yazıldığı tarih konusunda bilgi yoktur.
Esasü’l-Vahdaniyye ve Mebneu’l-Ferdaniyye: Birlik ve çokluk konusuyla ilgili olan bu eserinin de yazıldığı tarih belli değildir. Ancak Fusüs şerhinden sonra yazıldığı söylenebilir.
Bunlardan başka Davud el-Kayseri’ye atfedilen yedi eser daha vardır; ancak bunlara bugüne kadar rastlanmadığı için, kendisine ait olup olmadıklan konusun da kesin kanaate ulaşılamamıştır.
Kaynak : Kayseri Ansiklopedisi