edirne – merkez – uzun kaldırımda huysuz baba türbesi karşısında
Derviş İbrahim Gülşeni, Sultan II. Süleyman devri süfi ve alimlerinden olup, Mehamü’l-Fukaha müellifi Mevlana Mehmed Karni Efendi’nin babasıdır. Manisa’da oturan “Semerci Dede” demekle meşhur bir büyük pirin de hayr-ı halef oğludur. Eğri Fatihi Sultan Mehmed şehzade olduğu zaman Manisa’da imaret mutasarrıfı iken, latif mizaçlarının gül yaprağı sararıp hastalandığında o pirin tesirli nefesinden şifa bulurlardı. Sonra padişah olup Eğri Seferi’ne teveccühleri sırasında Edirne’de latif tabiatları kırgın düştüğünde “Semerci Dedeciğim, gel bana oku” diye ferman göndererek Edirne’ye davet olunmuştur. Bu sebeple Edirne’de ikamet edip evlenmekle 1007/ 1598 tarihinde Derviş İbrahim Gülşeni dünyaya gelmiştir.
Ahmed Badi Efendi, İbrahim Gülşeni’nin tasavvuf yoluna meyledişini ve Gülşeniyye yoluna sülük edişini şöyle anlatmaktadır: Derviş İbrahim temyiz yaşına ulaştığında can burnuna fena ve zat kokusu gelmekle tarikat-ı aliyyeden birine intisab ve o zevkten susuzluğunu gidermek arzusuyla halvete girmiştir. Bu halvet sırasında halden hale geçiş yolunda encam müşahede ettiklerinde, kendilerini bir sahrada görüp, yürüyen servi misali “üç alem” nümayan ve her birinin altında bir büyük pir, arkalarında bir hayli derviş zahir olmuştur. Meğer o pirlerin biri, Mevlana, biri Hacı Bektaş-ı Veli ve biri de Şeyh İbrahim Gülşeni imiş. Mülaki olduklarında Mevlana ile Hacı Bektaş-ı Veli, Şeyh İbrahim Gülşeni’ye, “Bu. derviş sizinle aynı ada sahiptir, size münasiptir” diye işaret etmeleriyle o da, “Gel oğul” diye iltifat gösterip ellerini öperek biatlarıyla müşerref olurlar.
Derviş İbrahim, uykudan uyandığında Edirne oturan Gülşeniyye tarikatı şeyhlerinden Veli Dedezade Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1070/1659)’ye gitmiş, inabet alarak sohbet halkasına dahi olmuştur. Bir müddet sonra İstanbul’a gidip, Emir Buharı şeyhi Seyyid Fazlullah Nakşibendi (ö. 1121/ 1709) ile üç sene kadar sohbetten sonra, bir defa yürüyerek bir defa da binek üzerinde olmak üzere Beytullah’a gidip hac farizasını eda etmiştir. Daha sonra seyahat arzusu ile “er-refik sümme’t tarik” (Ônce arkadaş sonra yol) mazmununa binaen Bağdat’ta Derviş Kanii adlı bir Allah adamı ile arkadaş olup, İsfahan’da Şeyh Bahaüddin adında Melamiyye’den bir kamil mürşidin sohbeti arzusuyla Acem memleketlerini gezip dolaştıktan sonra, yine doğdukları yer olan Edirne’ye gelmiş ve dünya ülfetlerinin çirkefinden el etek çekerek otuz sene kadar uzlette kalmıştır.
Bu süretle sabah akşam günleri geçirmekte iken 1100/ 1689 tarihinde fena yurdundan beka alemine göçüp yüce cennetlere ayak basmıştır. Edirne’de Uzun Kaldırım’da Huysuz Baba Türbesi karşısında, Uzun Mezarlık’ta Celveti Şeyhi Abdülbaki Efendi’nin kabri bitişiğine defnolunmuştur. Kabrinde yazısız nokta taşları dikilidir. Soyu temiz çocuğu Karni Mehmed Efendi şu ebcedli tarihi söylemiştir:
Pir-i ruşen-dil ü derviş-nihad İbrahim
İntikal eyleyicek derdile giryan oldum
Ah peyiderpeyi mir’at-ı zamirimde görüp
‘Akıbet iki gözüm yaş ile dolmuş buldum
Vefat ettiğinde doksan üç yaşlarında olan Derviş İbrahim Gülşeni‘nin, yüce kerametleriyle meşhur bir mübarek nefesli pir ve pek çok talibe müteşerri himmet sahibi olduğu ifade edilmektedir. Risale-i Tefrikiyye adlı temel İslam bilimlerinin birbirinden ayırt edilmesi hususunda Arapça bir eseri vardır. Mahlası olmayıp, İbrahim ismiyle şeyhane ve dervişane şiirleri vardır.
Kaynak ; Osmanlının İkinci Başkenti Edirne’de Tasavvuf Kültürü , Dr. Selami Şimşek , Buhara Yayınları