İstanbul – Aşiyan mezarlığı girişinde ( sahilden )
17. ci asrın ilk yarısında Rumelihisarı’nda yaşamış ilahî cezbe sahibi bir derviştir. «Hadikatü’l-Cevami »Rumelihisarı Kayalar Mescidi maddesinde bu zat hakkında şunları yazıyor:
«Durmuş Dede mecazib-i ilahiyeden olup Akkirman beldesinde sakin iken bir gün gemilerin biri ile İstanbul’a gelip Rumelihisarı yakınında Kayalar Mezarlığı nihayetinde deniz kenarındaki tekkede şeyh olan hemşehrilerinden Ali Baba adındaki zatın yanında yerleşip kalmıştır. Gelip geçen gemilerden Durmuş Dede’yi bilenler hediye olarak tekkeye zahire verirler ve dedenin hayır duasını alırlardı. Bu, bütün gemi sahibleri arasında an’ane olarak yerleşip kaldı. Tekke’nin gemiciler tarafından verilen hediye erzakı hala eksik değildir. Durmuş Dede’nin İstanbul’a gelmesi Birinci Sultan Ahmed devrinde olup ölümü de yine o padişahın zamanında Hicrî 1025-(1616) senesindedir. Tekkenin dışında bir yere defnedilmiştir. Sonra Durmuş Dede’yi sevenlerden biri ahşab türbe yaptırmıştır.” Bu türbenin duvarında şu beyit yazılıdır:
Hak-i pay-i evliyaya yüzünü sürmüş dede
Bu hisarın kutbu olmuş Hazret-i Durmuş Dede.
Aslında tekkenin banisi İbrahim Gülşenî halifelerinden Hasan Zarifî Efendi olduğu halde, tekke bundan sonra Durmuş Dede Tekkesi adını almış ve artık o isimle anılagelmiştir.»
Durmuş Dede’yi şahsen görmüş olan büyük yazar Evliya Çelebi de şöyle anlatıyor: «Durmuş Dede Rumelihisan’nda idi, bütün gemiler bu adamcağıza sadaka verirlerdi. Birisi sefere gidecek olsa gelip bu dedeye sorardı. Dede o adama: «Falan yere git, filan yere gitme!» diye beyan-ı hakikat eylerdi. Filhakika o adam dedenin tayin ettiği yere giderse selamet ve ganimetle döner, men’eylediği yere giderse zarar görür; ya gelir, ya gelmezdi. İşte böyle bir esrar-ı Hak sahibi olup durmuş kalmış, durulmuş Durmuş Dede idi.»
Kaynak ; İstanbul Evliyaları ve Fetih Şehidleri – Şevket Gürel , İstanbul’daki Tarihi Türbe ve Mescidleri İmar Vakfı , 1988