istanbul – fatih – ismet efendi mescidi
Hüseyin Kudsi Efendi, Edirne’de Şehabeddin Paşa Mahallesi’nde dünyaya gelmiştir. Karinabadlı Sinan Ağa’nın mahdumudur. İlk zamanlar Bat Pazarı’nda bir dükkan açmış, ticaretle uğraşmıştır. Bu sırada “Mihneti” mahlasını kullanan Hüseyin Efendi, daha sonra Mekke’den Edirne’ye gelerek Sultan Camii’nde irşad faaliyetlerini yürüten Nakşi-Halidi şeyhi Hacı Mustafa İsmet Efendi’ye intisab etmiş ve bu zatın tensibiyle “Kudsi” mahlasını almış, tarikatta şeyh olmuştur. Kudsi, Pend-i Mahduman adlı eserinde Nakşi-Halidi oluşunu şöyle dile getirmektedir:
Tarik-i Nakşibendi Halidi bir Kudsi-i kemter
Bu nazmı ‘acizane hak-i paye eyledi ihda
Kudsi Efendi, otuz altı yaşlarında intisab ettiği İsmet Efendi’ye ömrünün sonuna dek bağlı kalmıştır. Onun sayesinde feyzyab olduğunu, merhamet-i Subhani’nin kendisini ona mülaki kıldığını söyleyen Kudsi, “vasfından acizim, acizane bir nebzecik beyan edeyim” diyerek İsmet Efendi’yi bir şiirinde şöyle anlatmıştır:
Şah-ı kevneyn ile ol hem-nam idi
Rah-ı irşadında çün itmam idi
Mustafa İsmet ki zaten Yanyavi
Saldı iklim-i ademden pertevi
Yokluğundan var olup Hak varlığı
Bi’l-verase tam olup muhtarlığı
Misli na-bud olduğundan bi-nazir
Ruh-ı sultan mülküne kendi vezir
Sayesinde feyz-yabım feyz-yab
Böyle mürşid kim bulur tahte’l-kıbab
Kendi lutfı özleyüp bulmuş beni
Rahına kıldım feda canu teni
1877-1878’de Edirne’nin Ruslar tarafından işgaline maruz kalması üzerine, Kudsi de Edirne’den ayrılarak İstanbul’a gelmiş ve bir daha Edirne’ye geri dönmemiştir. Kudsi, 4 Safer 1304/2 Kasım 1886 tarihinde Pazar günü Kocamustafapaşa’da olan evinde vefat etmiş ve Çarşamba semtinde Şeyh İsmet Efendi Dergahı’na defnedilmiştir.
Tespitlerimize göre, Kudsi’nin, el-İrşad fi Taştir-i Banet Suad adlı Arapça müellif hattı bir eseri ile Pend-i Mahdüman adlı eseri vardır. Küçük yaşlarda babasını kaybeden, fakirlik ve yoksulluk içinde büyüyen ve bu sebeple düzenli bir eğitime sahip olamayan Kudsi, bununla birlikte zeki bir genç oluşu, kültürlü kişilerin sohbetlerinde bulunuşu dolayısıyla güzel şiirler söyleyebilecek bir seviyeye ulaşmıştır. Özellikle Şeyh İsmet Efendi‘ye intisab ettikten sonra kendisini yetiştirdiği, tasavvuf, edebiyat, Kur’an ve hadis ilminde ilerlediği bilgisini bize Pend-i Mahdüman adlı eseri vermektedir. Zira bu eserinde tasavvufi kavramlara, divan şiirinin şekil özellikleri ve muhteva unsurlarına vakıf olduğu görülmektedir. Aynca nasihatlarında sık sık başvurduğu ayet ve hadis iktibasları, Kur’an ve hadis alanında da bilgi sahibi olduğunu göstermektedir. XIX. asır divan şairlerinden olduğu ifade edilen Hüseyin Efendi’nin “Mihneti” mahlasıyla söylediği bir beyti şöyledir:
Şi’rimi tanzir idenler gitdi ‘ukba kaydına
Mihneti söz söylemek Hak’dan hidayetdir bana
“Kudsi” mahlasıyla söylediği bir şiiri ise şu şekildedir:
Terk-i tecrid eyleyenler gussadan azadedir
Sabit olmak hüccet ü burhana da’vadan garaz
Kudsiya giryan olursun fülk-i dil cevlan ider
Çeşm-i seylabımdır ancak zikr-i deryadan garaz
Kaynak ; Osmanlının İkinci Başkenti Edirne’de Tasavvuf Kültürü , Dr. Selami Şimşek , Buhara Yayınları