bursa – emir sultan camii yanında
Emir Sultan’ın vefat tarihi olarak kabul edilen 1429’dan itibaren türbenin civarında definlerin başladığını tahmin etmek mümkündür. Osmanlı tarihinin kuruluş devrini teşkil eden Bursa döneminde, Sultan Yıldırım zamanından Sultan II. Murad devrine kadar belirleyici bir karizmatik figür olarak görülen Emir Sultan, vefatından sonra da insanları türbesinin etrafında toplamaya devam etmiştir. Önce, Emir Sultan halifelerinin türbe dışındaki alanda defnedildikleri biliniyor. Böylece belki bir hazire olarak başlayan türbe civarındaki defin alanı giderek hazire boyutunu aşıp genel mezarlık kimliğine ulaşmıştır. Bu gelişmede şehrin güneyindeki Pınarbaşı Mezarlığı dışında şehrin doğu bölgesinde de bir mezarlığa duyulan ihtiyacın etkisi söz konuşu olmuş olabilir. Emir Sultan daha hayattayken oluşmaya başlayan külliye bu bölgeyi şehrin hareketli bir alanı haline getirmiştir. Camii, dergahı, hamamı, medresesi ile tamamlanan bu şehirsel manzume, bir yandan da Emir Sultan gibi Peygamber soyundan gelen, saraya damat olmakla birlikte sırasıyla üç padişah üzerinde nüfuz ve söz sahibi olan bir ilim ve maneviyat adamının terbiye halkasının en yakın dairesini teşkil ediyordu. Bursa’nın fethinin ardından yüz yıl boyunca Bursalılara medfen olan Pınarbaşı Mezarlığının ardından devreye giren Emirsultan Mezarlığı, teşekkül ve varlığını doğrudan doğruya Emir Sultan Mehmed Şemseddin’in o semtte hayat ve ölümüyle gerçekleştirdiği ikametine borçludur.
Bir müddet sonra fethedilen İstanbul’un Eyüp bölgesinde teşekkül edecek olan Eyüp sultan Mezarlığıyla hemen hemen aynı tarihlerde şekillenmeye başlayan bir mezarlıktır Emirsultan Mezarlığı. Ve o zamandan bugünümüze kadar istanbul’da Eyüpsultan, Bursa’da Emirsultan memleket halkının ölünce kendileri için defin yeri olarak görmek istedikleri ilk yer olmuştur daima. Bursa, pek çok özelliği yanında “fil mezarlığı” olarak da görülen bir şehirdir. Ölüm vaktinin yaklaştığını içgüdüsüyle hisseden filler bulundukları topluluktan ve çevreden uzaklaşarak mezarlık olarak ayırdıkları bölgeye gidip uzanır, orada ölümü beklerlermiş… Bursa da insanların hayatlarının son mevsimlerini yaşamayı düşündükleri ve orada ölüme hazırlandıkları bir şehir olarak tanınmıştır. Bu algıda içten içe, belki, iktidar iddiasını kaybeden hanedan mensubu Osmanlı şehzadelerinin ebedi uykularını uyumak için tabutlarıyla Bursa’ya gönderilmelerinin verdiği bir iştirak duygusu da etkilidir. Bursa’da ölmek tatlı bir hüzün olduğu kadar orada Emir Sultan’ın manevi huzuruna ebedi bir kabulün ancak o kapıya gömülmekle gerçekleşeceğine inanmak da sürurlu bir tesellidir insanlar için. Kişinin sevdiğiyle birlikte olacağına dair kuvvetli inanç, bir yandan da, kişinin birlikte olduğu kimseyi sevdiğini gösteren bir anlamla yüklenerek insanlar tarafından bir rabıta ve aidiyet yolu daha bulunmaya çalışılmıştır. Dünyada sonlanan hayatlarının öte dünyaya doğru başlayan yolculuğunu EmirSultan’ın komşuluğunda ve onun yoldaşlığında yapma duygusu pek çok Bursalı’nın paylaştığı masum ve kutlu bir emel olmuştur. Komşusuna lutfedilecek ilahi iltifat ve rahmetten mütevazi bir pay alma ümit ve dileğiyle Allah dostu ve Peygamber evladı yüce bir kişiyle kabir komşusu olmak yüzyıllar boyu Emirsultan Mezarlığı’nda gömülmenin yazısız gerekçesi olarak devam etmiştir.
Bursa Müsellimi Hacı Mustafa Ağa’nın eşi Fatma Hanım’ın Emirsultan’daki mezar taşına Şeyh Zaik Efendi’nin yazdığı tarih manzumesinde bu keyfiyet edebi bir dille çok güzel ifade edilmiştir:
Asitan-ı Hazret-i Sultan Emir’e cebhe-sa
Oldı ol yüzden ki olmışdı muhibb-i hanedan
Şive-i fart-ı mahabbet böyledir kim celb ider
Pay-gah-ı lutf u ihsanında eyler kamran
Etmede züvvare ta’lîm teveccüh-i meşhedi
Bundan ahz etse reva adabı evvel zairan
Senih Efendi de, Bursa Muhasebecisi Rusuhi Hüseyin Efendi’nin Emirsultan Mezarlığı’ndaki kabir taşı için kaleme aldığı tarih manzumesinde aynı duyguyu şu mısralarla dile getirmiştir:
Bir iki saI Rusuhî Hüseyin Efendi bile
Olup Muhasebeci kıldı ca Burusa’yı
Bilince mansab-ı ömrü göçüp makam etdi
Civar-ı Hazret-i Sultan Emîr-i a’la’yı
Altı yüz yıla yaklaşan varlığıyla Emirsultan Mezarlığı on binlerce, belki yüz binlerce kişiye koynunda yer vermiştir. Defin alanı olarak arazinin izin verdiği ölçüde genişleyen mezarlığa ait elimizdeki detaylı en eski topografik belge 1862 tarihli Suphi Bey haritasıdır. Bu haritada ayrıntılı biçimde gösterildiği haliyle Emirsultan Mezarlığı şimdikine yakın bir alana sahiptir. Yirminci yüzyıla doğru Ahmed Vefik Paşa’nın Bursa üzerinde icra ettiği imar düzenlemelerinin daha çok şehrin merkezi kısmında ve batısında gerçekleştiği, bu imar tasarruflarının doğuda ise Namazgah mahallesine kısmen ulaştığı bilinmektedir. Ancak bu operasyonlardan Emirsultan bölgesinin ve kabristanının etkilendiğine ilişkin bir bilgiye sahip değiliz. Emirsultan Mezarlığını etkileyerek mezarlık alanında bölünmelere, yok olmalara ve yer değişikliklerine neden olan girişimler yirminci yüzyılın muhtelif yıllarında meydana gelen genellikle yol açma faaliyetlerine bağlı uygulamalardır.
Bu uygulamalar sonucunda bazı mezar taşları mezarlığın başka bölgelerine, hatta Alacahırka Mezarlığına taşınarak yer değişikliğine uğramış, büyük bir kısmı da çeşitli şekillerde yok olmuştur. Yok olan veya kaybolan taşların neden ya da nasıl yok olduklarını bile bilemiyoruz. Ancak bir parça dikkat edilince fark edileceği gibi, az sayıda olmayan tarihi mezar taşının üzerindeki yazılar traşlanarak onlardan yeni bir mezar taşı olarak yararlanılmıştır. 1930-1970 arası Latin harfleriyle yeniden yazılmış ikinci el diyebileceğimiz bu tarihi taşların bir kısmı eski taş sahibinin akrabası eliyle böyle bir işlem görmüştür. Eski taşın, kazınarak taş sahibinin oğlu ya da kızı için yeniden kullanıldığını gösteren çok sayıda örnek bulunmaktadır. Hatta bir kısım tarihi mezarların baş taşı özgün haliyle varlığını koruyorken ayak taşının yenilenerek başka biri için kullanıldığını görmek mümkündür. Nispeten daha iyi denebilecek bir uygulama ise aynı taşın üzgün yazısına dokunmadan arka yüzüne yeni bir ismin misafir olması örneğidir; çünkü hiç olmasa tarihi taş bir yüzüyle de olsa varlığını ispat edebilmektedir.
Emirsultan Mezarlığının asıl nüvesinin dergah şeyhlerinin kabirleri olduğunu kabul etsek bile bu kabule ihtirazi bir kayıt koymak gereğini gösteren birtakım verilerin varlığını da unutmamalıyız. Emir Sultan’ın ilk halifesi Hace Hasan Efendi’nin vefat tarihi 845/1441 olmakla birlikte vefat yeri hac dönüşü uğradığı Kudüs şehridir; orada defnedilmiştir.
İkinci halife Mahmud Bedreddin Efendi ise Emirsultan Mezarlığına gömülmüş olmakla birlikte vefat tarihi 864/1460’dır. Ancak mezarlığın II. Paftasında bulunan ve bütün olarak sağlam şekilde kalan bir mezarın taşları üzerindeki tarihin 851/1447 olması Emirsultan Dergahı şeyhlerinden önce buraya gömü yapılmış olduğunu gösteren açık bir işarettir. İleri gelen bir tüccar olduğunu düşündüğümüz Hoca Hüseyin Meşhedî’nin kızı Hatice Hanım’a ait 15 Ramazan 851/26 Ekim 1447 tarihli bu mezar aynı zamanda Emirsultan Mezarlığında bulunan günümüze gelmiş en eski tarihli mezar olarak tescil edilebilir. Emirsultan Camii’nin özelikle kuzey ve kuzeybatı bölgesindeki mezarlık adalarında eski taşlardan hemen hemen hiçbir eser kalmamıştır. Tümüyle yeni mezarlardan oluşan bu bölgelerin yakın tarihlerde gömüye açılmış adalar olduğu sanılacak kadar tarihselliğinden uzaklaştırılmış hatta koparılmış olduğu görülür. Ancak durumun böyle olmadığını kanıtlayan en önemli somut veriler, her nasılsa ya toprak altında kalarak ya da bir kuytuda gözden ırak kalarak varlığını devam ettiren birkaç taştır. Bu taşlar, buraya herhangi bir yerden gelmeyecek kadar ağır, yerli taşlar olup tarihleri XVI. yüzyıl başlarını göstermektedir. Buradan rahatlıkla şu sonuç çıkarılabilir: Yeni mezarlar özellikle en eski mezarların yerine yapılmıştır. Tarih bilinci taşımayan mezarcılar, mezarlık rantçıları, hatta sorumsuz yöneticiler muhtemelen taşların eskiliğinin, yok edilmek için öncelikli bir neden belki de gereklilik olduğunu düşünerek Emirsultan Mezarlığının eski taşlarından eser bırakmamaya çalışmışlardır. Altı yüz yıllık Emirsultan Mezarlığının ilk dört yüzyılına ait -çoğu kırık- sadece yirmi yedi taşın günümüze ulaşmış olması başka türlü açıklanamaz.
Camiin batı çıkışında sol bölge l. Pafta, sağ bölge II. Pafta; II. Paftanın batısındaki bölge III. Pafta; III. Paftanın kuzeyindeyer alan Münzevi Dergahı’ndan nakledilen taşlar IV. Pafta; III. Paftadan batıya doğru ana cadde boyunca uzanan bölge V. Pafta olarak ele alınmıştır. Ana cadde ile Toprakçı Yokuşu Sokağı arasında yer alan set üstündeki tüm bölge VI. Pafta olarak değerlendirilirken geriye kalan çeşitli adalara dağılmış az sayıda müteferrik taşlar ise VII. Paftayı teşkil etmiştir. IV. Paftanın özel bir durumu vardır. Camiin kuzeybatısında yer alan bu paftada bulunan mezarlar, taşlarıyla birlikte Münzevi Dergahı’ndan buraya nakledilmiştir. On yedi isme ait on iki taş, dergah binasının 1972 yılında yıkılması sırasında yerlerinden alınarak Emirsultan Mezarlığında şebeke içindeki şimdiki yerlerine getirilmişlerdir.
Her paftada bulunan taş sayısı birbirinden farklı olup l. Pafta 122, II. Pafta 30, III. Pafta 84, IV. Pafta 12, V. Pafta 115, VI. Pafta 88, VII. Pafta: 6 taştan ibarettir. Tespit edilen toplam tarihi taş sayisi 457’dir.(Latin harflerle yazılan mezar taşları hariç ) Kimi mezar taşlarında birden fazla kişinin ismi yer aldığı gibi bazı mezar taşlarının ön ve arka yüzlerinde farklı tarihlerde vefat etmiş kişilere ait kayıtlar da bulunmaktadır. Aynı mezara birden fazla definin yapıldığı bu gibi durumlardan doğan sonuç mezar taşı sayısıyla tespit edilen isim sayısının örtüşmemesine yol açmaktadır. 457 mezar taşı sayısına karşılık 458 isim tespit edilmiş, yirmi bir taşta ise isim tespiti çeşitli nedenlerle mümkün olmamıştır.
Bazı mezar taşları sadece şahideden (baş taşı) ibaret olduğu halde bir kısmı baş ve ayak taşı birliktedir. Klasik mezar taşlarında genellikle hem baş taşında hem ayak taşında yazı yer aldığı halde son yüzyıllara ait ayak taşlarında yazı yerine genellikle çeşitli bitkisel motiflere yer verildiği görülmektedir. Tarihi taşların cinsiyete göre dağılımında 246 erkek, 159 kadın; 29 erkek çocuk, 24 kız çocuk ismi tespit edilmiştir. Çocuklara ait taş sayısının aslında daha yukarılara çıkması beklenebilir. Çocuk olarak tespit edilen isimler mezar taşı yazıtında belirtilmiş ya da dolaylı olarak çocuk olduğu anlaşılmış isimlerdir. Bu şekilde belirtilmeyen ya da çocuk oldukları taştaki ifadeden yola çıkılarak anlaşılmayan isimler yetişkin sayısına dahil edilmiştir.
Günümüzde taşları bulunmadığı halde Emirsultan Mezarlığı’na gömüldüğü tarihsel kaynaklardan tespit edilen isimlerin sayisi 214’dir. Çeşitli yüzyıllarda bu mezarlığa defnedildiğini öğrendiğimiz isimlerin ve bunların vefat tarihlerinin elde edildiği başlıca kaynaklar Vefeyat mecmuaları ile Şemseddin Mısri Efendi’nin yüz yıl kadar önce Bursa mezarlıklarına dair tutmuş olduğu kayıtlardır. Bursa tarihi ile ilgili diğer eserler de bu konuda yararlanılan ikinci derecede kaynaklar olmuştur.
XV. yüzyıl ortalarından itibaren definlerin yapıldığı Emirsultan Mezarlığında halen mevcut taşların yüzyıllara göre dağılımına bakılınca, XX. yüzyıldan XV. yüzyıla doğru taşların sayısında bariz bir azalış gözlenir. Buna göre Emirsultan Mezarlığı’nda XV. yüzyıla tarihlenen dört, XVI. yüzyıla tarihlenen dokuz, XVIII. yüzyılla ait on dört, XIX. yüzyıla ait 199, XX. yüzyılla ait 206 taş yer almaktadır. Tarihi tespit edilen toplam mezar taşı sayısı 432’dir. Üzerinde tarih kaydı yer almayan ya da tarih kısmı kırık otuz sekiz taştan yedi kadarının XVI. yüzyıla ait olduğu yönünde tahmin yürütmek mümkündür. XVII. yüzyıldan hiçbir taş gelmemiş olması, belli başlı Osmanlı şehirlerinde o yüzyılla ait mezar taşı varlığında görülen genel zayıflığın yansıması olarak dikkat çekmektedir. Yirmi altı taş çeşitli derecelerde kırılmış olarak günümüze ulaşmıştır. Bu kırılma genellikle taşların alt kısımlarında meydana geldiği için isim veya tarih bölümlerinin yok olmasına neden olmuştur. Yerinden olmuş kimi taşlar ise sonradan zemine sabitlenirken tarih ve isim satırları betona gömülerek okunma şansını kaybetmiştir.
Mevcut tarihi mezar taşlarında yer alan yazılı metinlerin bir kısmı tamamen veya kısmen manzum metinlerdir. Emirsultan’da bu tip mezar taşı sayısı 202’dir. Manzum kitabelerin 92’si tarih manzumesi olup içlerinde edebi ve anlatımsal değeri yüksek olanlar az değildir. Manzum tarih kitabesi şairlerinden bir kısmı mahlasıyla imzasını atmış olduğu halde bir kısım manzume imzasızdır. Senih, Zaik, Şemsî-i Mısrî, Nailî, Şevkî birden fazla tasa manzum tarih kitabesi yazmış şairlerdir.
İstanbul mezarlıklarındaki taşlarla kıyas edilmese bile Bursa mezar taşlarında da hat sanatının dikkate değer örnekleriyle karşılaşmak mümkündür. Emirsultan Mezarlığında göz alıcı güzellikte yazılmış olmasına rağmen hattat imzası bulunmayan epeyce taş mevcuttur. Üzerinde hattat ismi yer alan taşlarda ise şu imzalara rastlanmaktadır: Nazi, Murtaza, Kazanlı Hamdi, Sırrî, İbrahim, Mehmed Raşid, Süleyman Vehbi, Zeki Dede, Fevzi, Nazım, Hamid, Sami
Kaynak ; Kosova’da Osmanlı Mimari Eserleri – Mehmet z. İbrahimgil Neval Konuk – Türk Tarih Kurumu yayınları