Türbe-i şerifi
Fatih Sultan Mehmed yeni bir sefer için Usküdar’a geçtikten sonra, Üsküdar ile Gebze arasındaki Hünkarçayı denilen yerde 4 Rebiülevvel 886’da (3 Mayıs 1481) 51 yaşında vefat ettikten sonra Istanbul’a getirilmiş ve büyük bir cenaze töreninden sonra, banisi oldusu caminin kıble tarafındaki bugünkü yerine defnedilmiştir. Cenaze namazını Şeyh Ebu’-Vefa hazretleri kıldırmıştır.
Fatih Sultan Mehmed’in vefatı ve türbesinin yeri hakkında oldukça değişik rivayetler bulunmaktadır. Fatih Sultan Han’nın Türbesi’nin Istanbul Fetih Cemiyeti tarafından 1953 yılının ilk aylarında yaptırılan tamiri esnasında, toprak altından çıkan küfeki taşından yapılan ilk basamağı, bu binanın yapıldığı ilk yerde kaldığı ve ileriye doğru yürütülmediğii fikrini kuvvetlendirmektedir. Aynı şekilde, Fatih Türbesi’nin biraz ilerisinde bulunan Gülbahar Hatun Türbesi’nin de eski duvardan kalma izleri ve işaret için bırakılan bir pencere, aynı kanaati kuvvetlendirmektedir.
Fatih’in külliye içinde bulunan şimdiki türbesine defnedilmesi için vasiyetinin olup olmadığı belli değilse de, buraya defnedilmesi gayet tabiidir. Bu Türklerin çok önceden devam edip gelen bir geleneğinin sonucuydu. Oğlu II. Bayezid tarafından yaptırılan eski Fatih türbesinin şekli hakkında bilinen tek şey, sadece türbenin mermerden yapıldığıdır. Türbenin ilk şekli belli olmadısı gibi, kaç köşeli olduğunu, aynı temeller üzerinde ve yine aynı ebatta yapılıp yapılmadığını gösteren kuvvetli bir delil de yoktur. Ayvansarayi ilk türbe hakkında bilgi verirken, Fatih’in mihrab önüne defnedildiğini, türbe yerinin geniş bir bahçe olduğunu, ve tek kubbeyle örtülü bir bina olduğunu söyler.
Oldukça geç olan bu bilgilere Evliya Çelebi, “İrem bağları gibi bir bahçe” içinde olan türbenin yüksek kubbeli bir yapı olduguna dair görüşleriyle katkıda bulunur. Türbenin Fatih’in vefatından önce veya sonra yapılıp yapılmadığı da kesin olarak belli değildir.
Ayvansarayi, depremden zarar gören ilk türbe ve yeniden ihyası hakkında oldukça detaylı bilgiler verir. İlk türbe 1766 yılında Kurban bayramının üçüncü günü, güneşin doğuşundan bir saat sonra meydana gelen büyük depremde harap olmuştu. Türbenin yeniden yapilmasına kısa süre sonra 16 Aralık 1766 yılında başlanmış ve 142 gün gibi kısa bir süre sonra tamamlanmıştır.
Türbe, 1782’deki Cibali yangınında bir kez daha tahrip olmuştur. Çevre sakinlerinin çıkan bu büyük yangından kurtardıkları eşyaların cami avlusuna yığmaları sonucu yangın buraya da sıçramış böylece türbe de zarar görmuştur. Türbenin içinde bulunan bütün eşya sandukası ile birlikte yanmıştır. Sultan l. Abdülhamid tarafından türbe tekrar tamir ettirilmiş ve yeni bir sanduka yaptırılarak üzerine bir de Kabe örtüsü serilmiştir. Yenilenen kapı sövesinin üst kısmına 1194/1784-85 tarihli bir de kitabe yerleştirilmiştir. Celî ta’lîk hat ile mermere hakkedilen kitabede “O, yaratıcıdır, ebedidir” anlamına selen “Hüve’l Hallaku’l-Bakî” ve “Küllü nefsin zaikatü’l-mevt” ayeti yazılmıştır. Ayrıca:
“Cenab-ı Hazret-i Abdülhamid Han kıldurup tahrîr
Bu pür-nur merkade bu ayeti vaz’etdi ibret-sîr”
“Abdülhamid Han hazretleri, bu ayeti ibret olsun diye yazdırarak, bu nurlu “merkad”e koydurdu” anlamına gelen beyit yazılmıştır.
Sultan l. Abdülhamid tarafından yaptırılan tamirde değiştirilen kapı sövesiyle birlikte türbe yeniden tefriş edilmiş, “teberrüken” üzerine örtülen Kabe örtüsünden başka kabir etrafına gümüşten oymalı zarif bir şebeke yapılmış ve dört kollu büyük gümüş bir şamdan asılmıştır. Sultan l. Abdülhamid tarafından yaptırılan tamirde değiştirilen kapı sövesiyle birlikte türbe yeniden tefriş edilmiş, Türbe, Sultan Abdülaziz tarafından 1865-66 yıllannda bir kez daha tamir ettirilerek iç süslemeleri de yenilenmiştir.
Abdülfettah Efendi tarafından pencere üzerlerine yazılan Fetih ayetleri, kubbedeki Aşere-i Mübeşşere isimlerinin etrafına, maalesef, aynı tamirde klasik tezyini zevkimizle ilgisi olmayan renk ve motiflerle bezemeler yapılmıştır. Sultan Fatih’in baş ucuna asılmış fetih hadisi de, yine aynı hattat tarafından yazılmıştır. Türbenin Osmanlı dönemindeki son tamiri Sultan Mehmed Reşad zamanında yapılmıştır.
Türbe on köşeli bir plana göre inşa edilmiş olup tek kubbe ife örtülmüş ve duvarlar her köşesinden kuvvetlendirilmiştir. Giriş kısmında kapı üzerindeki saçası taşıyan iki sütunlu bir sundurması vardır. Bu bölümün üstünü örten geniş saçak, geç dönemde ilave edilmiştir. Bu mahal, türbedar vazifesi de gören sedirli bir medhal iken bugün türbedarın oturmasına mahsus camekanlı küçük bir hücre ve ayakkabılığın bulunduğu yer durumundadır. Türbe dış mimarisi bakımından klasik Türk yapı sanatı geleneğine bağlı görünürse de, duvar köşelerindeki kare payeler ve bunların üzerinde binayı çepeçevre dolanan kademeli profilli silmeler, barok üslubunun açık delilleridir.
Fatih Türbesi, Türk edebiyatına Tacizade Cafer Çelebi’nin 1493’de yazdığı Hevesname’deki “Sıfat-ı Mezar-ı Sultan Mehemmed” adlı manzum eseri ve Abdüllhak Hamid’in 1877 tarihli “Merkad-i Fatih’i Ziyaret” adlı manzum eserleriyle girmiştir. Türbe ayrıca, harîm kismında bulunan Abdülfettah Efendi’nin celî sülüs yazılarıyla ve Abdülhak Hamid’e ait bu manzum eserin, devrin en meşhur hattatlarından Reisü’l-hattatin Hacı Kamil Akdik tarafından sülüs hatla yazılan levhasıyla da, hat sanatına konu olmuştur. Bu kıymetli levha l. Dünya savaşında törenle türbedeki bugünkü yerine asılmıştır.
Türbe içinde Fatih Sultan Mehmed’in sandukası dışında başka bir sanduka yoktur. Türbenin, daha önce de konu edildiği gibi, eski yerinde bırakıldığı veya ileriye alındığı konusundaki araştırma veya iddialardan başka, Sultan II.Abdülhamid’den beri süre gelen başka bir söylenti daha vardır. O da, Fatih’in bugünkü sandukası altında değil, Havariler Kilisesi’nden kalma dehlizin sonundaki bir mezar odasında tahnit edilmiş olarak bulunduğudur. Bu hadisenin 1940’lı yıllarda kalem erbabından İbnü’l-Emin Bey’in konağındaki musikili bir mecliste tekrar konuşulduğu ve Tarih Dersisi’nde yayımlandığından bahsedilir. Bu söylentileri konu edinen makalede, Fatih’in tahnit edildiği ve cesedinin şimdiki türbeden 150 m. kadar ileride, caminin mihrabı altına defnedildiği belirtilmektedir. Bu iddialar ancak, arkeolog, sanat tarihçi ve tarihçilerden meydana sgelen bir heyetin yapacası kazı çalışmaları ile netleşebilir. Kesin bilginin olmadığı bu konuda, türbenin ilk inşa edildiği yerde yeniden tamir edildiğini, ileriye yürütülmediğini ve Sultan Fatih’in de türbesinin yapıldığı ilk yere defnedildiği şeklindeki kanaatimizı, böyle bir araştırma sonunda çıkacak kesin sonuca kadar koruyoruz.
Kaynaklar ; Türk Kültür ve Medeniyet Tarihinde Fatih Külliyesi , Fevzi Günü , İBB yayınları