Hekimhan Türbeleri

tarafından
7
Hekimhan Türbeleri

Kurşaklı’nın doğusundaki Ballıkaya, Şah Veli Dede’nin Ballıkayası olarak bilinir ve kutsal kabul edilir. Bu, çevredeki halk ozanlarının şiirlerine de yansımıştır.

Boyu iki metreden uzun olan Cafer’in karısı 1930’larda Akçadağlılarca kaçırılır. Bunun üzerine deli divane olup, saçı sakalına karışan, yaz kış demeden yalınayak dağlarda dolaşan Cafer, Deli Cafer adıyla anılmaya başlar. “Beyaz don, simsimi giyer, gömleğinin kolunu da omuzlarına kadar katlar, elinde kocaman bir sopa taşır, döşü başı açık gezermiş. Çoğu zaman nerede kaldığı bilinmezmiş. Deli Cafar denmesine rağmen bazan söylediği sözler akıllıların sözlerinden daha akıllıcaymış.” Deli Cafar’a, birgün çobanlar tarafından feci şekilde dayak atılır. Hasta hasta, Çeki-Mıroğlar arasındaki yığmalara gider ve üç yığmadan orta yığmanın kuzey yamacında can verir. Bir hafta kadar sonra ölüsünü bulduklarında, elinde topladığı anık destesi vardır. Oraya gömerler. Adakları olanlar mezarının başında kurban keserler.

Şah İbrahim Ocağı’ndan, Şah Veli’nin üç oğlundan biri olan Mustafa’nın soyundan gelen Deli Murtaza’nın Yusuf adlı oğlunun erkek çocuğu olmazmış. “Hey Ya Rabbi! Bir evlât ver de, tek deli olsun.” dermiş. 1919 yılında bir oğlu olmuş. Adını Abidin koymuşlar. Abidin gerçekten de divane gibiymiş. Askerlikte çok zorluklarla karşılaşmış. Döverler, kulağını çekerlermiş. Bu nedenle sık sık kulağıyla oynarmış. Askerlikten sonra da atıyla Ankara’ya gittiği söylenir. Hiç evlenmez. Malatya, Sivas, Tokat, Çorum illeri ve köylerinde yıllarca dedelik yapar. Aldığı hakullahı bulunduğu yerlerde ihtiyacı olanlara dağıtır. Abidin Dede veya Divana Abidin adlarıyla anılır. Tokat’ın Zile ilçesinin Çakırçalı köyünde on yıldan fazla kalır. 1985 yılında hastalandığında Ballıkaya’ya getirilir. 1986’nın son günlerinde de vefat eder. Mezarı, Amcası Vayloğ Dede’nin sağ yanındadır. Daha sonra kız kardeşi Satı Özerol’un (1928- 1991) mezarı da Vayloğ Dede’nin mezarının sağına konulur. Abidin Dede, Sivas’ın Tekke köyünden Zeynep Bakır adlı yaşlı bir kadının rüyasına girer. “Mezarımın üstüne yağmur yaş akıyor, yaptır.” der. Kadın köye gelir, mezarının yapılı olduğunu görür. Bir süre sonra, Hekimhan’ın Kozdere köyünden Murtaza Aygül tarafından yaptırılmış olan mezarın üstüne bina yaptırır. Böylece üç mezar bu binanın içine alınmış olur. Kadın, bir yıl sonra da mezarlığın güney kenarına bir aşevi yaptırır. Bir eliyle aldığını diğer eliyle dağıtmasının yanında; kaynayan kazana elini daldırarak pilâvın içinden kurban edilen hayvanın döşünü çıkarması, sacda kavrulan kuyruk yağını avuçlaması ve elinin yanmaması, hakkında anlatılanlardandır. Hastalar ve çocuğu olmayanlar mezarını ziyarete gelirler.

İlginizi Çekebilir  Taptuk Emre - Manisa

Halk arasında Şah İbrahim, Şah Safi ya da Şah Veli’nin elinde asa olarak gezdirdiğine inanılan, iki metre uzunluğunda, normal bir direk kalınlığında olan siyah renkli direğe Karadirek denilir. Karadirek’in bulunduğu tekke de bu adla anılır. Şah İbrahim Veli Dergâhı adlarıyla da anılır. Şah Veli’nin, “Bunları gören beni görsün.” diyerek bıraktığı üç emanet vardır. Bunlar dergâhı, pabucu ve hırkasıdır. Karadirek Dergâhı, Cumhuriyet dönemine kadar Erdebil Tekkesi’nin bir kolu olarak işlevini sürdürür. Tekkeler ve türbeler kapatıldığında yıktırılır, simge olan Karadirek parçalanarak yaktırılır. 1957 yılında çeşitli yerlerden gelen yardımlarla, Arguvan’ın Çavuş köyünden Cuma ve Aziz Genç kardeşlerin ustalığı sayesinde üçüncü defa yenilenir. Mihrap ve delil yerlerindeki kesme taş yapılar eski yapıdan iki örnek olarak güneydeki duvara konulur.

İlginizi Çekebilir  Abdülhayy Efendi ( Öztoprak)

Büyük bir odadan oluşan dergâhın üç yanı basamaklarla donatılır. Sekiz ağaç direk üzerine kurulu binanın giriş kapısı üzerinde Aşılık yöresinden getirilmiş iki metreye yakın turuncu renkli taşta şu yazı kazılıdır. “Mescid’i Şerifin 3. İnşası 7.4.1957”. Ballıkaya’nın, toprak kayması yüzünden yer değiştirmesi üzerine, 1994’te yeni yerleşim yerinde Karadirek Cem Kültür Evi’nin temeli atılır. Burada, 240 metre karelik oturumlu cem odası, konuk odası, kütüphane, idare, misafirhane, yemekhane, kesimevi bölümleri bulunur. Karadirek’e, adakları olanlar, felçliler, rüyasında görenler, çocuğu olmayanlar, hastalar ve benzeri konumlarda bulunan -Alevi-Sünni ayrımı olmadan- birçok insan gelir. Eşiğine niyaz edilerek girilir, sohbet edilir, kurban getirilmişse hazırlanır, etli pilâv yapılır ve gelenlere sunulur. Yemekten sonra yemek duası yapılır. Bakım ve onarıma harcanmak üzere para verirler. Bazı hastaların yatıya kaldığı, bazen de kısır cem yapıldığı olur.

Kamberağalar’dan olan Kara Yusuf, deve çobanlığı yaparken develerle birlikte sütleğen yayılırmış. “Deve Donunda Yayılan Kara Yusuf” diye anılır ve kendisine ermiş gözüyle bakılırmış. Arguvan’ın Halpuz köyünün (bugün Arguvan’ın Dolaylı Mahallesi) dedeliğini yaparken, orada bir hastalık olmuş ve dua ederek iyileştirmiş. Bundan dolayı orada kendisine çok değer verirlermiş. Anlatılır ki, Ballıkaya köyünden Hüseyin Güner (Cin Hüseyin)’in kızı Zeynep, Eymir’de gelindir. 1995 yılında hastalanır, rüyasında Kara Yusuf’u görür. Kara Yusuf, “Mezarımı yaptıracaksın, iyi olacaksın.” der. O da Aşağı Mezarlık’taki oldukça eski olan mezarı onartır. Anne tarafından Kara Yusuf’un soyundan olan Zeynep gerçekten iyileşir, adadığı kurbanı da keser.

İlginizi Çekebilir  Hz. Abdullah El - Ensari (r.a.)

Şah Veli’nin bıraktığı emanetlerden biri de pabucudur. Şah Hüseyin evlâtlarından Ceneferlerin evinde bulunur. Kullanıla kullanıla küçük bir deri parçası hâline gelmiştir. Sivas’ın Kangal ilçesine bağlı Soğukpınar (Mamaş) köyünde Kurt Veli ailesinde bulunan pabucun, buradaki pabucun diğer teki olduğu söylenir. Felçliler, lallar, vücutlarında yara olanlar, rüyada görenler, adakları olanlar, yakınları ve komşuları ile birlikte pabucu ziyarete gelirler. Kurban getirmişlerse etli pilâv yaparak gelenlere sunarlar. Yemekten sonra yemek duası yapılır. Pabuç, başta hasta olmak üzere gelenlerce niyaz edilir. Sırta, boyna ve başa sürülerek dua edilir, sırta üç kez vurularak, “Allah, Muhammet, Ali” denilir. Niyaz tamamlandıktan sonra isteyenler Pabuç’un bulunduğu ev sahibine niyaz hakkı verirler. Bazı hastaların üzerinde uyudukları olur. Pabuç, evin dışına, başka yere götürülmez. Pabuca ikrar verenlerden hemen her yıl gelenler olur. Başka yerlerde olup da kurbana gelemeyenler yağ, bulgur, tuz, un vb. gönderdiğinde bunlara lokma götürülür. Gelemeyecek durumda olanlar için pabuç suya batırılır, su şişeyle götürülür, içirilir.

Sarılık Mezarı, Yukarı Mezarlık’ta bulunan, sarılıktan ölmüş birinin mezarıdır. Ne zaman yapıldığı, kimin mezarı olduğu, ne zamandan beri sarılık mezarı olarak ziyaret edildiği bilinmemektedir. Sarılık hastalığına yakalananlar bu mezarlığı ziyaret ederler. Hasta ve yanındaki birkaç kişi, güneş doğmadan karınları aç olarak, ellerinde pişmiş bir yumurta ile birlikte mezarlığa giderler. Yumurtanın beyazını hasta yer, sarısı mezara bırakılır. Böylece sarılıktan kurtulacağına inanılır. Mezarlığa gidiş ve dönüşte kimse ile konuşulmaz ve geriye dönülüp bakılmaz. Bu üç gün tekrarlanır.

Kaynak ; Malatya Evliyaları , Abdülhalim Durma