Malatya – Battalgazi Horata Mesire alanında
Horasan Baba Türbesi ( Horata mesire yerinde)
“Anlatılır ki, Horasan Paşa, çok eskiden Horasan valisiymiş Halka çok eziyet edip, vergileri zorla topladığı için halkın düşmanlığını kazanmış, çoklarının yuvasını dağıtmış, ocağını söndürmüş. Horasan Paşa, bir gece düşünde, halkın kendisini astığını, cehennemde cayır cayır yandığını görmüş. Çok korkmuş. Tövbeler etmiş Allah’a yalvarmış. O gecenin sabahında, valiliğini ve bütün zenginliğini bırakıp kaçmış. Ora senin, bura benim kaçarken Beydağı’na Banazı’ya geçmiş. Mal mülk edinmiş, teyekler yapmış, şimdiki Horata suyunun dolayına yerleşmiş. Halk, Horasan Paşa’nın nerden, niye geldiğini bilmediğinden, onu ululardan, iyilerden saymış, sevmiş, saygı göstermiş. Ona Horasan Paşa yerine Harasan Baba demeye başlamış. Şimdiki Horata dolayı ve oradaki teyeklere Horasan adını takmış. Oradaki suya da Horata Suyu demiş. O buz gibi sudan içenin, dileklerinin olacağına inanmış. Daha sonra, oraların adı Horata olmuş çıkmış. Horasan Baba, uzun yıllar Horata’da yaşamış. İyilerden, ululardan olmuş. Herkese iyilik etmiş, yardım elini uzatmış. Horata’da hocalık, doktorluk yapmış. Yıl gelmiş, Horasan Baba bu dünyayı koyup gitmiş. Halk onu Horata suyunun kıyısına gömmüş, bir de türbe yapmış ki, kubbesi topraktan.
Çoban Dede ( Horata mesire alanında )
“Horasan Baba’nın Nebi adında bir kardeşi varmış. Çobanlık yaparmış. Horasan Baba Horasan’ı koyup gidince çok dertlenmiş. Hem çobanlık yapmış. Hem de kardeşini aramış. Çobanlık yapa yapa Beydağı’na gelmiş. Günlerden bir gün, Çoban Nebi Beydağı’nda koyunlarını güdüyormuş. Hava çok sıcakmış. Bir taşın daldasında serinlemeye oturmuş. Bir bakmış ki, taştan uğultular geliyor. Merak edip, taşı kırmaya başlamış. Bir hafta çalışmayla taşı kırmış. Taşın kırıldığı yerden koca bir su çıkmış, orası hemen göl olmuş. Çoban Nebi, değneğini göle atmış. Değnek döne döne yüzmeye başlamış. Çoban Nebi değneğin izini süre süre Horata’ya gelmiş. Değnek, Horata suyundan çıkmış, döne döne yüzmüş. Çoban Nebi bir bakmış ki, orda, suyun kıyısında bir türbe var. Sormuş soruşturmuş, kardeşi Horasan’a ait olduğunu anlamış. Çoban Nebi, kardeşini bulanda iyilere karışmış. Halka demiş ki: “Ben, kırk gün içinde ölürsem, beni değneğimin çıktığı, Horata suyunun gözünün üstüne gömün”. Kırk gün içinde Çoban Nebi ölmüş. Halk onu dediği yere, Horata suyu gözünün yakınındaki bir ağacın daldasına gömmüş. O zamandan sonra, her bahar Çoban Nebi’nin mezarı yanındaki su, üç gözden patlamaya başlamış. Her bahar, ağaçlar çiçek açtığında, o suyun üç gözü üç kere patlar, üç kere çekilir olmuş. O suyun gözüne halk, “Çoban Dede’nin Gözü” adını vermiş. Gözdeki su çekilince, “Çoban Dede suyunu salmıyor” demişler. Çoban Dede suyunun gözü patladığında halk oradaki ağaca çaputlar bağlamaya, dilekler dilemeye başlamış. Dileği olan, kurban kesmiş, etli pilav dağıtır olmuş.”
Çoban Dede hakkındaki menkıbeler onun ölümünden sonrasını da hikaye eder.
“Gel zaman git zaman, Allah’ın rüzgârının esmediği bir kuraklıkta, Çoban Dede’nin gözü kurumuş. Çoban Dede suyunu salmaz olmuş. Halk susuzluktan kırılmış, çok perişan olmuş. Öyle olmuş ki, Horata’dan göç bile etmeye başlamış. Büyükler öne geçmişler, çare aramışlar, bilenlere danışmışlar. Bir çare bulamamışlar. Birisi çıkmış, demiş ki: Bu işi yapsa yapsa Sarı Gavur yapar. Aramış, sormuşlar. Eski Malatya’da yaşayan, Ermeni Usta Sarı Gavur’u bulup getirmişler. Sarı Gavur, kazmasını, küreğini, çekicini almış, suyun gözüne girmiş. Bir saat geçmiş çıkmamış, iki saat geçmiş çıkmamış. Sonunda çıkmış. Halk merak içinde kalmış ve sormuş. Sarı Gavur Suyun gözünde bir değirmen taşı var. Taşın deliğinden baktım, denizi gördüm. Malatya’nın kökü su. Ama suyun seviyesi düşmüş. O koca su, bu değirmen taşının deliğinden akmaktaymış. Seviye düştüğü için su akmıyor. Taşı kırmam gerek. Ama taşı kırarsam ölebilirim”, demiş. Ölümü göze almış ve yeniden suyun gözüne girmiş. Beş dakika geçmeden geri çıkmış. Yüzü safra sarısı gibiymiş. Korkudan gözleri dört açılmış bir haldeymiş. Halk da korkmuş, merak edip sormuş. Sarı Gavur, “Taşı kırmak için çekici kaldırdığımda önüme insan ayağı geldi. Bir daha kaldırdım, bir daha geldi. Bir daha kaldırdım, bir daha geldi. Bir ses bana, “Bu taşı kaldırırsan Malatya’yı su basar. Taşı kırma. İşi Allah’ın hikmetine bırak” dedi. O ses muhakkak Çoban Dede’nin sesiydi. Bana İslam’ı öğretin. Eğer kırk gün içinde ölürsem, ölümüm bundandır”. Demiş. Halk korkmuş, bu işten vazgeçmiş. Sarı Gavur’a İslam’ı öğretmişler. Sarı Gavur Müslüman olmuş, ama kırk gün içinde ölmüş. Allah’ın hikmeti bu ya, Horata’nın suyu akmaya başlamış. Halk susuzluktan, perişanlıktan kurtulmuş. Horata suyu coştukça coşmuş, aktıkça akmış.
Horata suyunun çıktığı yerde türbesi bulunan Horasan Baba ile ilgili inanış ve menkıbelere bağlı olarak mevcut suya bu türbedeki zatın ismine istinaden Horata denilir. Horata ismi, daha sonra bu mevkinin adı olarak kullanılır. Yöre halkı, su ihtiyacını büyük oranda karşılayan bu sudan içenlerin dileklerinin gerçekleşeceğine inanır. Yöredeki çobanlar hasta olan hayvanlarını Horasan Baba’nın türbesine getirip Horata’nın suyundan içirerek türbenin etrafında dolaştırırlar. Sonra da oradan geçen ilk kişiye yağ, peynir vermek suretiyle hayvanlarının iyileşeceğine inanırlar. Ayrıca Horata suyundan içen kadınların, erkek çocuk doğuracağına inanılır. Yine Konak beldesinde Çoban Dede deresine geceleri su almaya gelenlerin dua etmeden geçmeleri durumunda, Çoban Dede’nin onlara göründüğüne ve çarptığına inanılır.
Kaynak ; Malatya Evliyaları , Abdülhalim Durma