Ankara – POlatlı – karaca ahmet köyü
Karaca Ahmed Sultan, “Abdalan-ı Rum” olarak adlandınlan ”Anadolu Erenleri”nden bir Türkmen dervişi ve halk hekimidir. Adına çok sayıda türbe ve makam yapılmıştır. Bunlardan birisi de Polatlı ilçe merkezine 26 km uzaklıkta ve Karacaahmed Köyü’ne 2 km mesafede, Sakarya Irmağı kıyısında bulunan zaviye ve türbedir.
Karaca Ahmed, Orhan Gazi devrinde yaşamış ve rivayete göre Acem diyarında hükümdarlık yapan Süleyman el-Horasani’nin oğludur. Başlangıçta zevk ve safa içinde bir hayat sürerken, bir vesileyle dervişliğe yönelmiş, Anadolu’ya gelerek Geyve Akhisarı’nın fethine katılmış, fetihten sonra da buraya yerleşmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli ‘Vilayetnamesi”nde Karaca Ahmed’in Anadolu erenlerinin gözcüsü ve Sivrihisarlı Şeyh Nureddin’in müridi olduğu ifade edilir. Vilayetname’de Karaca Ahmed’in Hacı Bektaş-ı Veli’ye giderek intisap ettiği zikredilir. Saruhanoğullan’na ait bir vakfiyede Karaca Ahmed’in 1371 yılında hayatta olduğu kaydedilmektedir. Bu durumda onun Hacı Bektaş-ı Veli ile görüşmesi pek mümkün görünmemektedir.
Orhan Gazi döneminde Bizanslılarda yapılan Palekanon savaşından sonra Üsküdar’a gelerek, bugün kendi adıyla anılan türbe ve mezarlığın bulunduğu bölgeye yerleşen Karaca Ahmed, burada kurduğu tekkede çok sayıda mürid yetiştirmiş, tekkesi Osmanlı-Bizans sınırında bir tampon bölge görevini üstlenmiştir. Dönemin önemli şahsiyetlerinden birinin gözlerini tedavi ettiği ve karşılığında birçok arazinin mülk olarak kendisine vakfedildiği rivayet edilmektedir. Osmanlı topraklarında büyük şöhrete kavuşan ve tarihçi Ali Mustafa’nın ifadesiyle Rum Abdallarının “kutb-ı namdar“ı haline gelen Karaca Ahmed, Balkanlar’da çok defa Aziz George ile özdeşleştirilmiş, bunun sonucunda hıristiyan halk onu ve dolayısıyla İslamiyet’i kolayca benimsemiştir.
Karaca Ahmed, Rumeli’deki fetihlere katıldıktan sonra Anadolu’nun pek çok yöresini dolaşarak hem hastaları tedavi etmiş, hem de kurmuş olduğu tekkeler vasıtasıyla Anadolu’nun İslamlaşmasına katkıda bulunmuştur. Osmanlı topraklarından geniş bir mürid kitlesiyle birlikte ayrıldıktan sonra ilk olarak Afyon’da bugün kendi adıyla anılan bölgede yerleşen Karaca Ahmed‘e, bu faaliyetleri esnasında Göynük’te türbesi bulunan Yargeldi Sultan ve Hasan Basri gibi arkadaşları refakat etmişlerdir. Bu bölgede beylerden birinin akıl hastası kızını tedavi etmesi onun şöhretini daha da arttırmış ve burada kendisine geniş araziler vakfedilmiş tir. Ancak kendisi bir süre sonra Afyon’dan ayrılıp Saruhanoğulları’nın hüküm sürdüğü Manisa bölgesine yerleşmiştir.
Karaca Ahmed, Manisa’ya geldiğinde Saruhan Beyin Manisa ve Akhisar’ın fethiyle uğraştığı, Karaca Ahmed’in elli yedi bin müridiyle birlikte bu fethe katıldığı rivayet ediliyorsa da bu bilgi şüphelidir. Tarihi kayıtlardan, onun Saruhanoğulları topraklarında bu beyliğin son hükümdarı İshak Bey zamanında yaşadığı anlaşılmaktadır. Akhisar, muhtemelen Karaca Ahmed’in son durağı olmuş, bundan sonra başka bir yere gitmeyip kurmuş olduğu tekkesinde hem ruh hekimliği yapmış hem de mürid yetiştirmiştir.
Saruhanoğulları’nın vakfiyelerinde 1371 yılında Revak Sultan’a yapılan bir vakıf tahsisinde Karaca Ahmed’in şahit olarak adı geçmekte, 1390 yılında Hoşkadem Mescidi ve Yengi’deki Karaca Ahmed evkafının Karaca Ahmed Tekkesi’ne vakfedilmesi ne dair belgede ise artık yaşamadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda onun 1371-1390 yılları arasında vefat ettiği söylenebilir. Mecdi mezarının Akhisar’da kendi adıyla anılan köyde bulunduğunu kaydeder. Karaca Ahmed’in vefatından sonra şeyhlik ve ruh hekimliği vazifesini oğlu Eşref devam ettirmiştir. Ayrıca Hızır Abdal adında bir oğlunun daha olduğu bilinmektedir.
Üsküdar’daki türbenin yanında Karaca Ahmed’in Horasan’da binerek Anadolu’ya geldiğine inanılan atının bulunduğu bir mezar daha vardır. Karacaahmet Mezarlığı da onun adına izafe edilmiştir. Karaca Ahmed’in ruh hastalarını tedavi eden bir hekim olduğu inancı,
“Karaca Ahmed ulu veli Uslu olur gelen deli” beytiyle günümüzde de devam etmektedir.
Karaca Ahmed Türbesi:
Karaca Ahmed hazretlerinin türbesi Karacaahmed-Çağlayık köy yolunun sağında olup, kuzeyinden Sakarya nehri geçer. Batısında “Sofu Dede” Mezarlığı bulunmaktadır. Karaca Ahmed Zaviyesi’nin ilk olarak ondürdüncü yüzyılın ikinci yarısında, Karaca Ahmed’in kendisi veya el verdiği yakınlarından biri tarafından kurulduğu kanaatindeyiz. Vakıf belgelerinde “Kızılca/Karaca Ahmed evladı” iba resinden onun nesep evladı veya müridleri olabileceği de anlaşılmaktadır.
Zaviyenin bulunduğu mevki, Sakarya Irmağı’nın batısında bulunan “Geçit başı” mevkiine yakın olması, geçmiş zamanlarda bu dergahın bir konaklama ve bölge güvenlik karakolu görevi gördüğü de anlaşılmaktadır. Antik “Gordion” şehri de aynı bölgededir.
Karaca Ahmed Zaviyesi’nin özelliklerinden biri de, akıl ve ruh hastalarının tedavi edildiği “şifahane-zaviye”lerden kabul edilmesidir. Anadolu’da akıl hastalarının tedavi edildiğini bilebildiğimiz en erken tarihli (1205) hastane Kayseri’deki “Gevher Nesibe Hatun Şifahanesi”dir. Avrupa’da akıl hastalarının ateşe atıldığı, kötü davranışlara maruz kaldığı dönemlerde, Türk dünyası mimarinin, müziğin ve suyun etkisi ile gözlem, bilgi ve deneye dayalı tedavi uygulamaya başlar. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde büyük hastaneler şehirlerde yaşayanlara hitap ederken, bunların ulaşamadığı köylerdeki insanlara buralardaki tekke ve zaviyeler veya şifahane-zaviye diyebileceğimiz kuruluşlar sahip çıkıyordu. Bu zaviyelere dönemin sultanları, vezirleri, paşaları, beyleri ve zenginleri vakıflar ihdas ederek madden ve manen destekliyordu. Bu hastanelerde yatan hastalardan para alınmadığı gibi, hasta ve deliler arasında fark gözetilmeden tedavi sırasında onlara şevkat ve nezaketle davranılması gereği zamanımıza gelen belgelerden anlaşılmaktadır. Aynı zamanda dinı-tasavvufi eğitim ve öğretim yerleri de olan bu şifahane-zaviyeler, şeyhleri ve daha sonra onlardan el alan ocaklar tarafından işlevlerini yüzyıllar boyunca devam ettirmişlerdir.
Ayrıca akıl hastaları hastane veya şifahane-zaviyelerin dışında bazı türbe ve ziyaretgahlara da tedavi amaçlı başvurmaktaydı. Geçmişte bu şifahane-zaviyelerdeki tedaviler inancı kuvvetli hastalar üzerinde tekke şeyhinin telkini ile gerçekleşmekteydi. Karaca Ahmed Zaviyesi, ondördüncü yüzyıl ortalarından zamanımıza mimari tahribata uğrayarak gelse de, hala türbesinde şifa aranan şifahane-zaviye özelliğini bir bakıma sürdürmektedir.
Karaca Ahmed Zaviyesi’nden günümüze, üzeri beşik tonozla örtülü dikdörtgen şeklindeki türbesi ve birkaç mezartaşı gelebilmiştir. Türbenin içinde kimlere ait ol duğunu bilemediğimiz üç mezar vardır. Duvarları üst kısımlarda ve tonoz örtüde yenilenen türbenin kuzey ve güneyindeki tonoz alınlıklarına birer pencere açılmıştır. Yine türbenin kuzey-batısında duvarlarla çevrelenmiş bir mezarlık yer almaktadır. Bu mezarlıkta günümüze, üzerinde selvi ağacı kabartması olan ayaktaşı ile kitabeli bir şahide taşı ulaşmıştır.
Karaca Ahmed Sultan’ın asıl mezar yeri kesin olarak bilinmemekle birlikte, Anadolu’da ve Balkanlarda çok sayıda Karaca Ahmed Sultan adına yapılmış zaviye (tekke/dergah), türbe ve makam mezar bulunmaktadır. Asıl mezarının Manisa’nın Horoz Köyü’nde bulunan Karaca Ahmed Tekkesi’ nde olduğu kanaati genel kabul görür. Beypazarı ilçe merkezinde de Karaca Ahmed Türbesi bulunmaktadır. İstanbul Üsküdar’da Karaca Ahmed Türbesi ile atının mezarı ve Karacaahmed Mezarlığı vardır.
Kaynak ; Manevi Mimarlarıyla Ankara , Abdülkerim Erdoğan , Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayınları
Ankara Velileri I-II , Abdülkerim Erdoğan , Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayınları