Mekkeden medineye giderken 105 km de KHULAIS denen bir kasabada mescidi kebir caminin yakinindaki mezarlikda
Tabiînin büyüklerinden. Medîne-i münevveredeki yedi büyük âlimden biri. İnsanları Hakk’a davet eden, onlara doğru yolu gösterip hakîkî saadete kavuşturan ve kendilerine silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerin üçüncüsüdür. Adı, Kasım bin Muhammed bin Ebû Bekr-i Sıddîk et-Teymî’dir. Babası Muhammed, hazret-i Ebû Bekr’in oğludur. Annesi Sevde, son Sâsânî hükümdarı Yezdücürd’ün kızı olduğundan, İmâm-ı Zeynel-Âbidîn ile teyze çocuklarıdır. Hazret-i Osman’ın hilâfeti zamanında 651 (H. 31) yılında doğdu. Babası Mısır’da şehîd edilip küçük yaşta yetim kalınca, halası ve Peygamberimizin mübarek hanımı hazret-i Âişe’nin yanında büyüdü. 719 (H. 101) veya 725 (H. 106) yılında Mekke ile Medîne arasında Kudeyd denilen yerde Kabe’yi ziyaret için giderken vefat etti.
Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk’in torunu olan Kasım bin Muhammed, Eshâb-ı kiramdan bir çoğuna yetişmiş ve onlardan ilim öğrenmiştir. Başta halası hazret-i Âişe olmak üzere, Ebû Hüreyre, Abdullah ibni Abbâs ve Abdullah ibni Ömer, hazret-i Muâviye gibi meşhûr sahâbîlerden hadîs-i şerîf rivayetinde bulunmuştur. Kendisinden de; Tabiînin büyüklerinden oğlu Abdurrahmân, Salim bin Abdullah, İmâm-ı Şa’bî, akranlarından İbn-i Amr, Yahya bin Sa’îd ve Sa’d bin Sa’îd el-Ensârî, Abdullah bin Ömer, Sa’d bin İbrahim, Abdullah bin Avn ve daha bir çoğu hadîs-i şerîf rivayet etmişlerdir.
Kasım bin Muhammed, Selmân-ı Fârisî’nin sohbetlerinde bulunarak yetişip bir ruh mütehassısı olmuştu. Tasavvuf ilminde, verâ ve takvada yâni Allahü teâîânın haram ettiklerinden sakınıp kaçınmada eşi yoktu. Silsile-i aliyye büyüklerinden dördüncüsü olan İmâm-ı Ca’fer-i Sâdık da, bunun sohbetinden feyz aldı (Bkz. Ca’fer-i Sâdık).
Kasım bin Muhammed, hadîs ve fıkıh ilminde zamanının en yükseği idi. İlimde ve takvada eşine rastlanmıyacak bir yüksekliğe erişmişti. Büyük hadîs ve fıkıh âlimlerinden Yahya bin Sa’îd; “Medîne’de Kâsım’dan üstün bir kimseye yetişmedik” derken, İbn-i Sa’d da; Tabakât adındaki eserinde; “Kasım, hadîs ilminde sika yâni güvenilir bir râvi, fıkıh ilminde yüksek bir âlim ve her bakımdan imâm, önder olan bir zâttı. Pek çok hadîs-i şerîf bildirdi. Takva ve verâ sahibi idi” diyerek kendisini medhetmektedir. Ebü’z-Zenâd da; “Ben, Kasım’dan daha çok hadîs ve fıkıh bilen bir kimse görmedim” demektedir. Yine büyük hadîs âlimlerinden Süfyân ibni Uyeyne de; Kasım bin Muhammed’in devrinin en büyük âlimi olduğunu söylemiştir. Ömer bin Abdülazîz’in de; “Eğer birini yerime halîfe seçmem îcâb etseydi, Kâsım’ı seçerdim” dediği rivayet edilmiştir. Ömer bin Abdülazîz, halifeliği zamanında Kasım bin Muhammed’i, halası hazret-i Âişe’ye âid olan ne kadar hadîs-i şerîf ve başka rivayetler biliyorsa, onların hepsini toplamakla görevlendirmiştir. Hattâ Ömer hin Ahdülazîz birkerresinde; ilmin yok olup, âlimlerin son bulması endişesi üzerine, Medîne valisi Ebû Bekr bin Muhammed Din Hazne’ye mektup yazarak şöyle demiştir: “Resûlullah’ın hadîs-i şerîflerini, sünnetlerini Amre binti Abdurrahmân el-Ensârî’nin ve Kasım bin Muhammed’in rivayetlerini araştır ve yaz! Zîrâ ben ilmin yok olup, âlimlerin de tükenmesinden korkuyorum.” Amre ile Kasım bin Muhammed, hazret-i Âişe’nin talebesi idiler. Onun Resûlullah’dan rivayet ettiği hadîs-i şerîfleri en iyi bilen bunlardı.
O, fıkıh ilminde de yüksek bir âlimdi. Medîne’de yetişen ve kendilerine fükahâ-i seb’a adı verilen yedi büyük âlimden birisiydi. Allah ve Resûlü adına konuşmanın ve dînî mes’elelerde fetva vermenin mes’ûliyetini en iyi şekilde idrâk edenlerdendi. Yahya bin Sa’îd’in bildirdiği şu sözleri, bunu açıkça göstermektedir: “İnsanın, Allah’ın hakkını bildikten sonra câhil olarak yaşaması, bilmediği şeyi söyleyerek fetva vermesinden hayırlıdır.” Hâlbuki, Abdurrahmân bin Ebî Zenâd, onun hakkında; “Peygamberimizin sünnetini Kasım bin Munammed’den daha iyi bilen birisini görmedim” diyor. Kendisinden bir mes’ele sorulunca: “Anlamıyorum, bilmiyorum” derdi. Ona sormayı çoğalttıkları zaman da; “Vallahi, sorduğunuz her şeyi bilmiyorum. Şayet bilseydik, sizden saklamazdık. Çünkü bildiklerimizi saklamamız bize helâl değil” derdi. Dînî mes’eleler hakkında çok hassas davranır, ancak açık olanları hakkında fetva verirdi. Her sabah Mescid-i Nebî’ye gelir, iki rek’at namaz kılar, sonra Resûlullah’ın minberi ile kabri arasına oturur, kendisine sorulan mes’elelere fetva verirdi. Nitekim mezheb imamlarından Mâlik bin Enes (rahmetullahi aleyh) de onun hakkında; “Kasım bu ümmetin fakîhlerinden idi” buyurmuştur.
Kasım bin Muhammed, çok mütevâzî, alçak gönüllü idi. Bir gün köylünün birisi ona; “Sen mi daha çok biliyorsun, Salim bin Abdullah mı?” diye sordu. Cevâb olarak; “Burası Sâlim’in evidir” deyip başka söz söylemedi. Muhammed bin İshak da, onun için; “O benden daha iyi bilir deyip, yalan söylemeyi veyahut ben ondan daha iyi bilirim diyerek kendisini üstün göstermeyi istemedi” dedi. Hâlbuki Kasım bin Muhammed, her ikisinden de âlimdi. Ebû Eyyûb-i Sahtiyânî; “Ondan daha faziletli bir kimse görmedim” derken, İmâm-ı Buhârî de: “Zamanının en fazîletlisiydi” demiştir.