Eskişehir – Odunpazarı Kabristanında Şeyh Edebali Hazretlerinin türbesinin avlusunda.
Kudret Dede
Evliya, Sahabe, Peygamber Kabirleri
Evliya ve Sahabe
Eskişehir – Odunpazarı Kabristanında Şeyh Edebali Hazretlerinin türbesinin avlusunda.
Eskişehir – Seyitgazi İlçesindeki Seyitgazi Külliyesinde , Seyyit Battal Gazi hazretlerinin karşısında.
Kitabesi bulunmamaktadır. İnşa tarihi kesin olarak bilinmeyen yapının, günümüze gelen orijinal bölümlerinden Selçuklu Dönemine ait olduğu anlaşılmaktadır.
Kuzeyinden çilehane, batısından hol, güneyinden camiyle çevrelenmiştir. İki katlıdır. Alt katı, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı, sivri tonoz örtülüdür. Üst kat kareye yakın yamuk planlı, kubbe örtülüdür. Cenazelik mekanının ortasında iki sanduka yer alır. Doğu cephe ekseninde sivri kemerli bir pencere bulunur. Üst kat, batısından sivri bir kemerle hole eyvan gibi açılmaktadır. Doğu cephesi kesme taş kaplamadır. Alt kat zemini hol zemininden yaklaşık 1.5 metre daha aşağıdadır. Moloz taş örgülü doğu duvarı haricind ki tüm duvarlar, tuğla örgülüdür. Alt katın çok az kısmı hol zemininin üstünde kalan batı duvarında bir pencere bulunur. Üst katın tüm duvarları düz istifli tuğla örgülüdür. Yıkılan pandantif geçişli kubbesi günümüzde yeniden yapılmıştır. Alt kat duvarlarında tuğla, moloz, kaba yonu ve kesme taş, üst katın kemer, kubbe geçişleri ve kubbe örtüsünde tuğla kullanılmıştır. Eyvan kemerini çevreleyen şeritle keıner köşeliklerinde erken tarihli özgün geometrik süslemeler bulunur. Eyvan kemerini çevreleyen şeritteki ok ucu motifleri dikkati çekmektedir.
Kaynak ; Eskişehir Zaviye ve Türbeleri , Anadolu üniversitesi, Prof Dr. Erdal Altınsapan – Doç. Dr. Canan Parla .
Eskişehir Mevlevihanesi , Kesit Yayınları , Dr. Hasan Hüseyin Adalıoğlu – Nizamettin Arslan
Eskişehir – Seyitgazi İlçesindeki Seyitgazi Külliyesinde , Seyitgazi türbesi girişinde ilk solda.
Kösemihal’in oğullarından Ahmet ve Mehmet Beyler Türbesi olarak da bilinir. Türbe tahminen 16.yy sonu, 17.yy başında inşa edilmiştir. Halk arasında ; şehit kardeşler, Türbe binasını yaptıranlar, Kesikbaşlar, Türbe binasını tamir eden ustalar olarak adlandırılan türbeye söve ve lentosu yekpare siyah mermer dikdörtgen formlu açıklıktan üç basamaklı taş merdivenle çıkılır. Türbe zemini yüksek tutulmuştur. Kubbeye geçişte türk üçgenleri ve stalaktikitler kullanılmıştır. Türbe içinde doğu batı yönünde uzanan iki lahit vardır. Türbenin dışa açık cepheleri ve sekizgen kubbe kasnağı kesme taş örgülü olup taş saçakla nihayetlenir.
Eskişehir – Seyitgazi İlçesindeki Seyitgazi Külliyesinde , Külliyenin avlusunda çeşmenin hemen yanında.
Ayni Ana olarak da tanınan Kadıncık Ana, Ümmühan Hatun ‘un hizmetkarıdır. Kitabesi olmayan türbenin inşa tarihi kesin olarak bilinememektedir. Kapısının üzerinde Arapça: “Ayni Ana” yazılıdır. Kadıncık Ana ‘nın Ümmühan Hatun un hizmetkarı olduğu dikkate alındığında türbe için seçilen yer anlam kazanmaktadır. Konumu türbenin, Ümmühan Hatun Medrese ve Türbesi ‘nden daha geç tarihli olduğunu göstermektedir. Bu nedenle türbe, 1205- 11 yıllarından sonraya, 13.yüzyılın ilk çeyreği ile son çeyreği arasına tarihlenebilir.
Ümmühan Hatun Medresesi’nin kuzey cephesinin doğu bölümüyle Ümmühan Hatun Türbesi’nin doğu cephesi arasındaki alanda, güney cephesi medreseye, batı cephesi Ümmühan Hatun Türbesi’ne bitişik olarak inşa edilmiştir. Doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlı tek katlıdır. Doğu cephe ekseninden biraz kuzeyde dıştan içe doğru birer kaval, iç bükey ve düz silme grubunun üç yandan çerçevelediği basık kemerli kapı bulunur. Kuzey cephede batı köşeye yakın dikdörtgen biçimli parmaklıklı bir pencere yer almaktadır. Alçak cephe duvarlarını üstte, kademeli üç silme dolanır. İçte batı duvarına açılan sivri kemerli pencere. Ümmühan Hatun Türbesi’yle bağlantıyı sağlar. Mekanın ortasında dogu-batı doğrultusunda yerleştirilmiş taş sanduka yer alır. Yapı dıştan kesme taş kaplı az eğimli kırma çatı, içten sivri kemer profilli tonoz örtülüdür.
Cephelerde kesme taş kaplama kullanılmıştır. İç duvarlar sıvalıdır. Dökülen sıvaların altından, moloz ve kesme taş malzemeli duvar örgüsü görülür. Yapıda herhangi bir süsleme bulunmamaktadır.
Eskişehir – Odunpazarındaki Kurşunlu Külliyesinin hemen arkasında yer alan Hamuşan’da.
Hasan Hüsni Dede Efendi, 1246/1830-1 yılında Eskişehir’de bu aleme teşrif ederler. Babası Çürükoğlu Hacı Hafız Hüseyin Hüsni Efendi, annesi Kerime Hanım’dır. Çürükoğlu Hacı Hafız Hüseyin Efendinin müderris ve alim bir kişidir. Kendi adına yaptırdığı Çürükoğlu Medresesi vardır. Ancak, günümüzde medresenin yeri bilinmemekle beraber Kurşunlu Camii kuzeyindeki giriş kapısının bir alt sokağına,”Çürük Hoca Sokağı” ismi verilmiştir. Muhtemelen medrese de bu sokakta idi.
Hasan Hüsni Dede çocukluk yıllarının ardından ilk eğitimini alim ve Mevlevi şeyhi olan babası Hüseyin Hüsni Efendi’den alır. Daha sonra İstanbul’a giderek eğitimine orada devam eder. Medrese eğitimini bitirip icazetler alır ve müderris olur. Uzun süre İstanbul’da bulunur, müderrislik yapar. Ancak zahiri ilimleri tahsil edip müderris olsa da, kalbi mutmain değildir ve içinde önüne geçemediği bir çağlayan vardır. Her ne yaptıysa bu çağlayanın önün de duramaz. Nihayet Yenikapı Mevlevihanesi’ne gider ve Osman Selahaddin Dede‘ye teslim olur. İçindeki o coşkunluk sakinleşir. Osman Selahaddin Dede’nin manevi feyz pınarından kana kana içer çilesini tamamlar. Kadiri ve Mevlevi icazeti alarak Dede olur. Böylece aldığı eğitim ve tasavvufi terbiye ile alim, fazıl, irşad için liyakatli ve ehliyetli birisi olma niteliklerini kazanır.
1865 yılında babası Hüseyin Hüsni Efendi’nin vefatı üzerine Eskişehir’e döner. Hükümete yazılı başvuru yaparak, Gazi Mustafa Paşa’nın Eskişehir-Odunpazarı-Paşa Mahallesi’nde bina ettirdiği Kurşunlu Camii avlusunda bulunan binanın ve tekke odalarının, Mevleviliğe ait olduğunu ve şeyhliğinin de babasından kendisine intikal ettiğini bildirir. Yapılan araştırmalar ve Konya Mevlana Dergahı’nda bulunan yaşlı Mevlevi dervişlerinin de şehadetleriyle 2 Recep 1282 / 21 Kasım 1865 tarihinde düzenlenen bir beratla dergah Hasan Hüsni Dede‘ye tevcih edilir
Hacı Hasan Hüsni Dede‘nin Mevlevi, Kadiri ve Melami tarikatlarından halifelik icazeti vardır. Mezar taşında Mevlevi ve Kadirı şeyhi olduğu yazılıdır. Melamiliği hakkında ise, Abdülbaki Gölpınarlı “Melamiler ve Melamilik” adlı kitabında, Hasan Hüsni Dede‘nin bir İstanbul seyahatinde Melami Piri Seyyid Muhammed Nur Hazretleri ile görüşerek Melami olduğunu, ancak bunu gizle diğinden Mevlevilerden kimsenin bilmediğini yazar.
Hasan Hüsni Dede‘nin, Kadirılikten de icazeti olduğu için bazı mübarek gecelerde dergahda Kadiri zikri icra eder. Bazen hususi hayatında Kadiri tacı giydiği de olur. Fakat zikir ayinlerinde daima Mevlevi sikkesi giyer. Her zaman aynı şekilde zikretmez, ara sıra geleneğini değiştirir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi, Hasan Hüsni Dede, Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Osman Selahaddin Dede‘den icazet almıştır. Osman Selahaddin Dede ilmi derecesi yüksek, siyasi ve sosyal hayatı da zikredilmeye değer mümtaz bir kişidir. Hasan Hüsni Dede de, şeyhi Osman Selahaddın Dede gibi siyasi ve sosyal yönden aktif bir kişiliğe sahiptir. Sık sık İstanbul’a gider siyasi olayları yakından takip eder. Dönemin Osmanlı Sultam II. Abdülhamid Han ile görüştüğüne, dini ve siyasi olayları müzakere ettiğine dair sözlü rivayetler vardır. Ayrıca şeyhi Osman Selahaddin Dede’nin vefatında (14 Mart 1887) cenazesinin gasledilip kefenlenmesi görevini yapması ve hocasının cenaze namazını kıldırması onun Mevlevi meşayihi arasındaki saygınlığını ve itibarını göstermektedir
Mevlana Hazretleri, ”…eski erenler nefislerini aşağılatmak için dilenmeyi hoş görmüşler. Ama biz, bizi sevenlere bu kapıyı kapattık. Herkes bir iş tutmalı, elinin emeğiyle geçinmelidir. Böyle davranmayanlar bizden değildir.” buyurur. Onun bu sözleri kendisine bağlananları her dalda çalışmaya zorlamış; Mevlevi dergahların da dedeler ve dervişler zikir ve musiki çalışmalarının yanı sıra kazanç sağlamak amacıyla mutlaka bir sanatla ilgilenmişlerdir. Hasan Hüsni Dede de bu konuya önem vermiş, dergahtaki dervişlerin hem sosyal hayata katkıda bulunmaları hem de dergaha gelir sağlamaları amacıyla bazı iş kollarında faaliyet yapmalarına imkan sağlar. Bu nedenle Eskişehir Mevlevihanesi’nde üç adet fanila örme makinesi ve dört adet çorap dokuma makinesi çalıştırılırdı. Dergahta dokunan çorap ve fanilalar pazarcı marifeti ile şehirde satılarak, dergahın bütçesine ek gelir sağlanıyordu. Böylece ekonomiye katkı sağlamanın yanı sıra, tekke ve zaviyelerin son asırda içine düştükleri mali sıkıntılar ve işsiz güçsüz takımının sığıntı yeri olmasından dergahı korumuş oluyorlardı.
Hasan Hüsnü Dede ökçeli mest giyer, ahşap bir asa taşır ve daimi surette sade, temiz ve Mevlevi dervişlerinin sema ayininde giydikleri geniş etekli bir tennure giyer.
Hasan Hüsni Dede‘nin Celaleddın, Şemseddin, Bahaeddın ve Hilaleddin adında dört oğlu, Şehribanu ve Hacer Saniye adında iki kızı vardır. Şeyhzade Hüseyin Celaleddin Efendi en büyük oğlu ve aynı zamanda Eskişehir asitanesinin sertabbah/aşçıbaşısı idi. Hasan Dede’nin sağlığında 1319/1901-2 yılında vefat etmiştir.
Hasan Hüsni Dede, meşihatta kaldığı sürece medrese derslerinden üç defa icazet vermiş, otuz kadar zata Mevlevilikten hilafet ve birçok kimseye Mesneviyi Şerif okutma, Mevlevi ayini icra edebilme icazetleri vermiştir. Onun müntesipleri arasında bir çok alimler, şeyhülislamlar ve vezirler vardır. Bunlar arasında Tire Mevlevihanesi şeyhi Hayrullah Dede, Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Mehmed Celaleddin Dede, İhtifalci Mehmed Ziya, Kemalı Aşçı Tahir Dede, Kasımpaşa Mevlevıhanesi Mesnevihanlığı yapan Muham med Es’ad Dede, meşhur bestekar, hanende ve hattat Hasan Sırrı Efendi, Kütahya Mevlevihanesi postnişini şair ve hattat Hacı Pesendi Dede, Kütahyalı Şeyh Rıfat Efendi, Konya Çelebilerinden Abdülvahid Çelebi, Hasan Hüsni Dede’nin oğulları Şemseddin Dede ve Bahaeddın Dede‘nin isimleri zikredilebilir.
Hasan Hüsni Dede Efendi ile ilgili Refi Cevad Ulunay kendisinin şu hatırasını anlatır:
“Ben babamın Eskişehir Kaymakamlığında sema’a çıkardım. Eskişehir mevlevi şeyhi Hasan Efendi büyük bir zat idi. Her hafta dergahta mukabele yapılırdı. O tarihte Eskişehir’de Lazari isminde gayet güzel ud çalan bir Rum çalgıcı vardı. Her hafta mukabeleye gelir vecd içinde mukabeleyi dinlerdi. Bir hafta giriş taksiminde Hasan Efendi:
– Lazari , dedi.
– Eyvaallah şeyhim!
– Çık mutribe bir taksim et!
Lazari zangır zangır titreyerek mutribe çıktı. Ağlaya ağlaya öyle bir taksim etti ki, udun göğüs tahtası parçalandı. Kendisi de oraya düştü bayıldı.
Otuz beş yaşında Eskişehir Mevlevıhanesi postnişinliğine tayin edilen Hasan Hüsni Dede, bir ara Hac farizasını da yerine getirmiştir. Ancak hangi yılda Hicaz’a gittiğini bilemiyoruz. Mevlevi, Kadiri ve Melamı şeyhi, alim ve fazıl bir kişi olan Hasan Hüsni Dede Efendi, kırk üç yıl şeyhlik görevini sürdürmüş, yaşadığı sürece etrafını bir güneş gibi aydınlatmış gerçek bir mürşiddir. 28 Temmuz 1908 Salı günü sevgiliden gelen “irci’i” emrine uyarak, bu fenô aleminden beka alemine göçer. O gün Müslüman Hıristiyan bütün Eskişehir ahalisi ayağa kalkar. Üç camide cenaze namazı kılındıktan sonra Mevlevihane’nin güney duvarına bitişik hamuşana sırlanır. Ruhu şad, himmeti hazır olsun. Torunu Muhyiddin Celal Duru bu vuslat günü için şu dörtlüğü, tarih kaydı olarak düşer:
Pir idi, seksendi sinni Hazretin,
Pir idi ihvanı irşad etmede;
Söyledim tarih-i tam-mi naklini
Hakka göçtü Şeyh Hasan Hüsni Dede (1325)
Kaynak ; Eskişehir Mevlevihanesi , Nizamettin Arslan , Kesit Yayınları
Eskişehir – Seyitgazi İlçesindeki Seyitgazi Külliyesinde , Külliyenin hemen girişinde sağ tarafta
………
Eskişehir – Seyitgazi İlçesinin 7 km uzağındaki Yazıdere köyü girişindeki Uryan Baba türbesi girişinde
Kitabesi bulunmayan yapı Osmanlı Döneminde, Bektaşi Dergahı ile birlikte inşa edilmiş olmalıdır. Kutluca Baba olarak da anılan Çoban Baba, söylencelere göre Seyyid Battal Gazi’nin mezarını bulan kişidir. Bektaşi Dergahı ‘nın altında yer alan kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı Çoban Baba Türbesi ‘nin doğu duvar ekseninin iki yanındaki pencereler, rampalı yola açılırlar. Bu duvar ekseninde, daire kesitli bir niş bulunur. Rampanın batıya kırılan kolunu kuzeyden sınırlayan duvarın doğu köşesinde, türbenin güney duvar ekseninin doğusunda bulunan kapıyla içeriye girilir. Kapının batısında dikdörtgen kesitli birer niş ve pencere bulunmaktadır. Doğu batı doğrultusunda yerleştirilmiş sanduka, mekanın ortasında yer alır. Türbe, tavanındaki büyük sekizgen biçimli açıklıkla üst kattaki Bektaşi Dergahı ‘nın büyük salonuyla bağlantılıdır.
Eskişehir – Odunpazarındaki Kurşunlu Külliyesinin hemen arkasında yer alan Hamuşan’da.
Eskişehir Mevlevihanesi şeyhi Hasan Hüsni Dede‘nin üçüncü oğludur. Annesi Zeynep Hanım’dır. Bahaeddin Dede 1875 yılında Eskişehir’de doğar. İsmi Bahaeddin olarak biliniyorsa da babası Hasan Hüsnü Dede‘nin kendisine verdiği evrad okuma icazetinde ismi Cafer Bahaeddin olarak geçiyor. Bahaeddin Dede ilk eğitimini babasından aldıktan sonra Eskişehir Rüşdiyesi’ni bitirir. Daha sonra Mısır’a giderek El-Ezher’de dini ilimler tahsil eder. Mısır dönüşü Eskişehir Mevlevıhanesinde çile çıkarır. Ardından Mısır’da öğrendiği Arapça lisanına ilaveten Farsça öğrenir. Sesi güzel ve makam bildiği gibi aynı zamanda ney üfler, kudüm ve rebab çalar.
Bahaeddin Dede‘nin ağabeyi Muhammed Ali Şemseddin Dede, Meclis-i Meşôyih ve Şeyhülislamlığın 3 Mart 1913 tarihli daire-i Meşıhat-ı İslamiyye Kalemi’nden çıkan karar gereği şeyhlikten alınır. Bahaeddin Dede Eskişehir Mevlevıhônesi şeyhliğine tayin edilir.
Bahôeddın Dede tekkedeki işlerden ayrı olarak Eskişehir Hilal-i Ahmer Cemiyeti Reisliği ve Tayyare Cemiyeti Veznedarlığı yapar. Dergahların sırlandığı 1925 yılına kadar şeyh olarak kalır. Dergahlar sırlanınca bu tür sosyal faaliyetlere ağırlık verir. Aynı zaman da dedelerinden kalan çiftlikte ziraat işleriyle uğraşmaya başlar. Oğlu Hüseyin Cahid Duru’nun anlattıklarından; at koşup çift sürdüğü, harman işleri ile uğraştığını öğreniyoruz. Arapça Farsça bilen, makam ve musiki aletlerine aşina bir şeyh efendi, bir sabah kalktığında bütün bunların geçerliliğinin olmadığı kendisine söylendiğinde veya bunu gördüğünde acaba neler hissetti? Nasıl bir ruh haline büründü acaba?
Osmanlı Devleti’nin son sadrazamlarından Damat Ferit Paşa’nın tekrar işbaşına gelmemesi için bütün yurtta başlatılan protesto faaliyetlerine Bahaeddin Dede de katılmış, Eskişehir’den İstanbul Hükümetine çekilen telgrafa imza atmıştır. 6 Mart 1920 de Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Reisi İbrahim, Belediye Reisi Suleyman, Cemaat-i islamiye Reisi müftü Salih ve Esnafı temsilen İşçibaşı Hakkı’nın imzalarının yer aldığı telgrafa Bahaeddın Dede de Mevlevi şeyhi olarak imza koymuştur.
17 Şubat 1930 tarihinde Eskişehir’de vefat eden Cafer Bahaeddin Dede Efendi‘nin kabri şerifi Kurşunlu Külliyesi güney duvarın da bulunan hazirededir
Kaynak ; Eskişehir Mevlevihanesi , Nizamettin Arslan , Kesit Yayınları
Kırşehir ile Niğde arasında kalan Reşadiye köyünde
Ulupınar kasabasında tepede yer alan türbe kare planlı ve konik külahlıdır. Ziyarettepe Mevkii’ndeki Yunus Emre Türbesi’nde, Kırşehir ve Aksaray Valiliklerince her yıl ortaklaşa tören düzenlenir. Buradaki türbe, sarp kayalıklar üzerine sonradan yapılmıştır. Yunus Emre Milli Parkı içinde bulunmaktadır
Kırşehirli Albay Refik Soykut (1921-1998) tarafından Ziyaret Tepe’de bulunan Yunus Emre’ye ait mezardan alınan 12 adet kemik, 1982 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Kürsüsü tarafından bilimsel tekniklerle incelenmiş, 600 yıllık olan bu mezarın çok gezen yetişkin, 60-70 yaşlarında bir erkeğe ait olduğu raporlarla tespit edilmiştir. Kemiklerde bulunan karbon miktarının yeterli olmaması sebebiyle yaş tespitinin tam yapılamamış olması da mezarın çok eski olduğunun bir göstergesidir.
Devlet Planlama Teşkilatı, 1983-1987 yılları arasında yaptığı çok yönlü çalışmalardan sonra bölgeyi, Yunus Emre Milli Parkı olarak ilan eder. Ziyaret Tepe etrafında her yıl binlerce ağaç dikimi yapılarak bölgenin güzelleştirilmesine çalışılır. Bugün bile bölgede çocuklara konan isimler arasında Yunus, Emre, Derviş, Eren isimlerinin çok yaygın olması ve yöredeki alıç ağaçlarının çokluğu dikkat çekicidir.
Kırşehir ilinin Ulupınar Kasabası ile Aksaray iline bağlı Sarıkaraman (Sarıköy) kasabası arasında yer alan 1267 rakımlı Ziyaret Tepe’de yatan zatın Yunus Emre olduğu kabul edilmiştir. Kırşehir ve Aksaray Valiliklerince Yunus Emre ile hocası Tapduk Emre için anıt mezarlar yaptırılmıştır. Her yıl Kırşehir ve Aksaray valiliklerince Yunus Emre’yi anmak üzere ortak törenler düzenlenmeye devam edilmektedir.
Bina, 1988 yılında düzgün kesme taş malzemeden yapılmıştır. Kesme taştan yapılmış, kare planlı türbenin doğu ve güney duvarında bulunan kemerlerin içinde demir parmaklıklı birer dikdörtgen pencere yer almaktadır. Türbenin iç örtüsü, daralarak yükselen bir bindirme tavan biçimindedir. Dıştan da kare piramit şeklinde bir taş külah ile korunan bu tavan örtüsünün tepesi, kare planlı bir boşluk halinde bırakılmıştır.
Kırşehir – Merkez’de İmaret camii yanındaki kabristanda
Türkmani’nin 1214’te doğduğu ve babası Mevlevi Şeyhi Hüseyin Efendi ile küçük yaşta (1224) bir Türkmen aşireti ile Anadolu’ya geldiği ve Konya’ya yerleştiği sanılmaktadır. Nerede doğduğu ise belli değildir. Dedesi Şemseddin Türkmen Beyi olduğu için kendisine de Türkmani denilmiştir. Mevlana’dan manevi ilim dersleri alan Süleyman Türkmani, onun ölümünden sonra, Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’den dersler almaya devam eder. Daha sonra onun teşviki ile hem manevi alanda topluma hizmet sunmak bir taraftan da Mevlevi tarikatını yaymak üzere 1293’te Kırşehir’e gelmiş ve büyük bir ilgi görmüş olduğu tahmin edilmektedir. Süleyman Türkmani’nin Aşık Paşa’ya da hocalık yaptığı bilinmektedir. Süleyman Türkmani’nin en büyük eseri “Tezkire-i Evliya”dır. Türkmani kurduğu vakıfla, gelen misafirlere, gariplere yardımcı olmuştur. 1298 tarihinde 84 yaşında iken Kırşehir’de vefat ettiği tahmin edilmektedir.
Süleyman Türkmani Hazretlerinin türbesi İmaret Mahallesinde yer alır. Türbede Şeyh Süleyman Türkmani ile aynı soydan gelen sekiz kişiye ait sanduka bulunmaktadır. Diğer mezarlarda Mehmet Çelebi, Şeyh Osman, Şeyh Bekir yatmaktadır. Süleyman Türkmani’nin türbesinde mezarı bulunan Mehmed Çelebi’nin oğullarından Şeyh Muslihiddin tarafından, Kaman ilçesi, Gökçeviran köyünde bir medrese inşa edilmiştir. Ne var ki bu medresenin, yeri ve kitabesi hakkında hiçbir bilgi yoktur
Türbe, dikdörtgen planlı olup üstü kırma çatı ile örtülüdür. İçeriye kuzey cephedeki kapıdan girilir. Kuzey, güney ve doğu cephelerde pencere açıklıkları yer alır. Batı cephe ise Süleyman Türkmani Hazretleri tarafından XIII. Yüzyılda imarethane olarak kurulan günümüzdeki İmaret camisine bitişik olarak inşa edilmiştir. Yapı herhangi bir süsleme unsuru taşımaz. Ancak sandukaların orijinal olmayıp son yıllardaki onarımlarda konulduğu anlaşılmaktadır. Türbe, onarımlarla asli hüviyetini kaybetmiş ve yeniden inşa edilmiştir. Mevcut bina sanat tarihi açısından hiçbir özellik taşımamaktadır. Ayrıca, türbe civarında Caca Bey’in annesinin bir imaret inşa ettirmiş olduğu nakledilir.
Kaynak
Abdulhalim Durma , Kırşehir Evliyaları ,