Kenzi Hasan Efendi, Sümbüliyye tarikatı ariflerinden bir zat olup, Ayaşlıdır64. Önce memleketinde, daha sonra İstanbul’da tahsilini tamamlayan Hasan Efendi, Sünbül Efendi Asitanesi’nin altıncı şeyhi Yemenli Necmeddin Hasan Efendi’nin oğlu Seyyid Mehmed Alaeddin Efendi’ye (ö.1680) intisab eder ve usulüne göre sülükünü bitirir, irşad görevi ile Manisa’ya gönderilir. Ulu Cami, Hafsa Sultan ve Ali Bey Camilerinde verdiği vaazları ve sohbetleriyle tanınır . Şehrin dışında yaptırdığı tekkesi bir müddet sonra eşkıya tarafından yıkıldığı için 1698 yılında Ayni Ali Sultan türbesinin yakınında tekkesini yeniden inşa ettirir. Bir süre sonra da Ayni Ali Zaviyesinde zaviyedar olarak hizmet gören Hasan Kenzi vefatında kendi tekkesinin haziresine defnedilir. Yerine oğlu Alaeddin Efendi geçer.
Şair ve bestekar olarak da ün yapan Hasan Efendi’nin Kenzi mahlasıyla ve hece vezninde yazdığı şiirlerine yazma şiir mecmualarında rastlanır. Kendi ilahilerinin birçoğunu ayrıca Yunus Emre’nin ve diğer bazı mutasavvıf şairlerin şiirlerini bestelemiş, bunlardan “Aldın mı safa ile musaffa haberin sen” mısraı ile başlayan bir ilahisi notasıyla birlikte yayımlanmıştır. Güftesi Hasan Kenzi’ye ait olan ilahiler uzun yıllar Halveti dergahlarında okunmuş, kaynaklarda bir divanının bulunduğu kaydediliyorsa da eser bugüne kadar ele geçmemiştir. Sadeddin Nüzhet Ergun çeşitli mecmualardan topladığı bestelenmiş yedi şiirini yayınlar. Aynı müellif, İ.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Kütüphanesi Hüseyin Sadettin Arel yazmaları arasında Kenzi’nin musiki nazariyatıyla ilgili küçük bir risalesinin bulunduğunu kaydeder. Mustafa Tatçı’nın ‘Mutasavvıf-Şair Bestekâr-Manisalı Kenzi Hasan Efendi’ isimli bir çalışması vardır.
Vakfiyesinden cami, tekke, halvethane, kütüphane, kiler, fırın, kuyu, iki ev, meyve bahçesi, yağhane, berber dükkanı, bakkal dükkanı, hallaç dükkanı, otuz adet bekar odası ve kendisinin de gömülü olduğu hazireden oluşan külliyeden haberdar oluruz. Hasan Efendinin yaptırdığı cami ve tekkenin XIX. yüzyılın sonlarına kadar varlığını sürdürdüğü Manisa Şeriyye sicillerinden anlaşılmaktaysa da türbesinin de dahil olduğu bu külliyeden günümüze hiç bir iz kalmamıştır. Sadece o civardaki bir caddeye Kenzi adı verilmiştir.
Kenzi Hasan Efendi İstanbul’da yaşadığı dönemde devrin en büyük bestekerları olan Hafız Post, Itri, Nay-ı Osman Dede, Derviş Ali Şirugani ve Selim Giray Han’ın musiki meclislerinde bulunmuş olmalı ki, bu büyük bestekerlardan Itri ve Derviş Ali Şirugani Kenzi Hasan Efendi’nin şiirlerini bestelemiştir. Kenzi Hasan Efendi’nin kendi bestelerinde de o bestekarların etkisi görülür.
Bu şiir kendisi tarafından acem makamında bestelenmiştir.
Demedim mi demedim mi
Sana canım demedim mi
Huma kuşu bu kafesten
Bir gün uçar demedim mi
Bak şu kaşa bak şu göze
Türab olmuş ela göze
Yazısız mezarlar bize
Hüda kazar demedim mi
Arifane ilahilerini toplayan bir divançesi vardır. Bunlardan küçük bir örnek aşağıdadır:
‘’Aldın mı safa ile musaffa haberin sen? Ol nur-i Hûda vech-i mücellâ haberin sen. Her müddeîye sorma ki, aşktan haberi yok Vâmık’a sual eyle o Azrâ haberin sen.’’
Manisalı Şeyh Kenzî Hasan Efendi ibn-i Ahmed’e ait 1710 tarihli vakfiye’nin dibacesinde vakıf kurmasındaki gayeyi belirtme sadedinde, dünya hayatı ile nimetlerinin geçici olduğu, ahirette kazanılacak derece ve makamların dünya tarlasına ekilecek hayır tohumlarıyla elde edileceği vurgulanarak şöyle denilmektedir
: “… Bâki ve sabit olmayan bu dünya evinin nimetleri geçici bir gölge, onda oturmakta olan kimse ise gitmek üzere olan müsafir gibi olduğundan; aklı olan her insan gaflete dalmayıp, geleceğini gözönünde bulundurarak âhirette vadedilen iyi mertebelere ulaşabilmesi için hayır ve iyilik tohumunu dünya tarlasına ekmesi gerekir. Bu itibarla vâkıf, dünya ve âhiret mutluluğuna vesile olacak bir tutum ve davranışla, vakıfların bolca mükâfatını göz önünde bulundurarak iyilik ve hayırla uzun süre anılmak suretiyle ölümsüzleşmeyi düşünerek, her türlü yasal icraatının geçerli ve tüm bağışlarının câiz olduğu bir durumda mahkemeye varıp mütevelli tayin ettiği Şeyh Ömer efendi ibn-i Hasan huzurunda, Manisa’nın (vakfiyede sözü geçen) yerlerindeki gayr-i menkûllerini vakfettiğini ikrar ve itiraf etti…”
Kaynaklar ; Manisa Evliyaları , Abdulhalim Durma