kastamonu – merkez – atabey camii karşısındadır.
Atabey Camii kapısının karşısındadır. Önden görünüşü itibarıyla kıble duvarı büyük bir kemerden ibarettir. Kemer, kesme taştan geniş ve sivri biçimde yapılmıştır. Çevresi çok yıpranmış olmasına rağmen güzeldir. Kitabe taşları kırılmış ve muhtemelen tamirler esnasında ayrı ayrı yerlere konulmuştur. Okunabildiği kadarıyla sağ üst köşede, “Emera bi imareti…”, sol köşede ise, “… isna… semane mie …” yazıları vardır. 800/1400 Küsur yıllarına ait bu kitabe kalıntılarının bu türbeye mi yoksa başka bir binaya mı ait olduğu belli değildir.
85 Cm. duvar kalınlığı olan türbe, moloz taşından yapılmış, üzeri tekne tonozla örtülmüştür. Çatısı ahşap üzeri kiremitlidir. İkisi cami tarafında ve dikdörtgen biçiminde, biri de doğu tarafında ve kemerli olmak üzere üç pencereden ışık almaktadır. Kuzey tarafındaki duvarın inşa tekniği ve iptal edilmiş kapı, türbenin dışında bulunan tek mezarın da önceden türbeye dahil olduğu intibamı vermektedir.
“Atabey Cami-i şerifinin kebir kapısı karşısında medfun Maden Dede Türbe-i şerifinin mürur-u zamanla köhneleşmiş kubbesinin hedm olunmasından (yıkılmasından) dolayı yeniden inşaası için icap eden bir kıt’a keşif defteridir” başlıklı 5 Mart 1327 tarihli keşif özetine göre bina bu tarihte yenilenmiştir. Bahsi geçen restorasyonda kireç, kum ve ketenden yapılan harçla taş ve tuğla karışık olarak örülen duvar üzerine pişkin tuğla ve örencik taşıyla kubbe inşa edilmiştir. Kubbe nin altı kireç, kum ve ketenli harçtan yapılan beyaz sıva ile sıvanmıştır.
6.5×8 Metre ebadındaki türbenin içinde üç mezar vardır. Sandukalar lahitlerin hemen üzerine konulmuştur. Ortada bulunan lahid, bütün taştan çıkarılmış olup şahidelerdeki yazılar okunamayacak derecede yıpranmıştır. Bu yüzden kime ait olduğu belli değildir. Mezarlardan birisinin Maden Dede‘ye ait olduğu kesindir. Bir diğerinin de halifesi olan Veli Dede‘ye ait olduğu söylenmektedir.
Maden Dede olarak bilinen zatın adı Ebu Salih el-Münci’dir. Nakşibendi şeyhi Hemedan’lı Yusuf Efendi’nin halifelerinden olup Maveraünnehir ulemasındandır. XII. asrın ikinci yarısında hayatta olduğu ve Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin (vefatı: 561/ 1165-66) kendisini ziyaret ettiği söylenir. Yaşadığı dönemde şiilerin faaliyetleri artmış olduğundan, şeyhi tarafından Anadolu’ya gönderilen halifelerden birisidir. Yani şiilerin bozuk akidelerine karşı Müslümanları aydınlatmak amacıyla buraya gönderilmiştir.
Madenler hakkında uzman olan Ebu Salih, burada çeşitli madenler de keşfederek, harp halinde bulunan zamanın hükümdarı Hüsameddin Çoban Bey’e müzahir olmuştur. Bu yüzden kendisine “Maden Dede” denilmiştir. Fetihten sonra Atabey Gazi, Maden Dede‘ye camiin imamet ve irşad hizmetlerini tevdi etmiştir. Nakşibendi tarikatı üzerine irşad görevini üstlenen Maden Dede, vefatına kadar bu hizmetlere devam etmiştir. Kendisinden sonra yerine Veli Dede ve İsa Dede gibi zevat irşad seccadesine oturup görevi devam ettirmişlerdir.
Üçüncü lahdin kime ait olduğu meçhuldür. Bunun, İsa Dede‘ye ait olduğu söylenmekte ve hatta türbenin kapısına İsa Dede’nin biyografisi levha halinde yazılmışsa da bu bilgi yanlıştır. Zira Şeyh Şa’ban-ı Veli Menakıbnamesi’nin 32. sayfasındaki derkenarda bu zatın, Harmancık Kabristanı’nda medfun olduğu yazılıdır. Aynı eserdeki bilgilere göre İsa Dede, Ankara’da medfün Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin halifesidir. Zahiri ilimlerde asrının ileri gelenlerinden olduğu gibi tasavvufta da mümtaz bir mevkie sahiptir. Bayrami tarikatında yeni usuller geliştirmiştir. Daha sonraları bu usuller, “Usul-i iseviyye” olarak adlandırılmıştır.
İsa Dede, Şeyh Şa’ban-ı Veli’nin Kastamonu’yu şereflendirdiği 937/1530 tarihinde hayatta olup kendisini karşılamak üzere iki dervişini şehir dışına göndermiş ancak dervişler, Şa’ban Efendi kendisini tanıtmadığı için onu fark edememişlerdir. İsa Dede’nin vefat tarihi tesbit edilememiştir.
Kendisinden sonra Şeyh Ali Dede, Müftü Şeyh Mustafa Efendi, Şeyh Mehmet Efendi, Münzevi Şemseddin Efendi gibi halifeler posta oturmuşlar.
Türbe ile kuzeyindeki şahsa ait evin arasında bulunan tek mezarın kime ait olduğu bilinmemektedir. Mahalle sakinlerinin anlattığına göre bundan 40-50 yıl önce bu evin sahibi olan şahıs, mezarın bulunduğu yeri bahçesine dahil etmek üzere kazmaya başlar. Olağandışı bazı engellere aldırmayıp kazıya devam eder. Tam mezarın bulunduğu yere geldiği anda aniden iki gözü birden kör olur. Daha sonra bu şahıs evini başkasına satarak burayı terk etmiştir. Bu gün mezar, hafriyat yapılan bu kısımdan iki metre kadar yüksekte bulunmaktadır. Hadisenin bir benzeri 1 Mart 1998 tarihinde tekrar vaki olmuştur.
Madendede Türbesi ile aynı çatı altına alınarak üzerinin kapatılması mümkündür. Allah (c.c.) derecelerini daima yüceltsin.
Kaynak
Kastamonu Camileri – Türbeleri – ve diğer Tarihi Eserler – Fazıl Çifçi – Kastamonu Belediyesi