Ağrı – merkez’de
İl merkezinde Pir Muhammed Küfrevi Hazretlerinin halifelerinden Molla İsmail, Molla Abdülmecid, ve terzi Tahir Efendinin kabirleri bulunmaktadır. Vahyeddin Küfrevi sohbetlerinde Tahir Efendi ile ilgili şunları nakleder.
“Ağrılı bir tanıdığım, merhumla alakalı şöyle bir hatırasını anlatmıştı.. Dedi ki, “gel benimle, beraber Küfrevi vekillerinden terzi Tahir’i bulalım. Kendisine Küfrevi hazretlerinden getirdiğim emri tebliğ edeceğim.” Ben de fazla bir şey bilmiyorum. Beraber yürüdük. Terzi Tahir’in dükkânına geldik. Pazar olduğu halde gelmiş, dükkânını açmış, sobayı yakmış, sanki birilerini bekliyordu. İçeri girdik. Selam verdik. Selamımızı aldı, bize çay ısmarladı, içtik. .
Tahir Bey, Molla Hüseyin’e döndü; “Buyrun” dedi.
Hüseyin Hoca; “Ben Pir Küfrevi’nin emir ve nasihatlerini sana tebliğe geldim. Bu gece Küfrevi hazretleri üç sefer rüyama geldi. Bana diyordu; “Molla Hüseyin! Kalk git, Tahir’e söyle, o fasık, o münafık, o cahil adamı gönderdiği yerden alsın. O münafık tarikat-ı Küfrevi’yi ayaklar altına almış, çok kimseleri hakiki yoldan çıkarmış ve gayr-i meşru şeyler yapıyor. Bir an evvel adamlarını göndersin. O münafığı eski yerine getirsin. Eğer emre itaatsizlik yaparsa, büyük bir bela ve musibete duçar olacak.” Emri budur, tebliğ ettim ve dönüyorum”, dedi.
Bu sözler karşısında donduk, kaldık. Çünkü hiçbir şey bilmiyorduk. Kimdir, nereye gitmiş, ne yapmış, Tahir bize bir şey anlatmamıştı. Kendisinden sorduk. Meseleyi şöyle anlattı; Neşat adında bir ayakkabı boyacısı Tahir’in yanına gidiyormuş. Kendine göre bazı tahminlerde bulunuyor ve bazı tahminleri de tutuyormuş. Tahir Efendi de bu adamı kendine vekil tayin etmiş. Adam köylere gidip, Tahir’in ismiyle Küfrevi tarikatını anlatıyormuş.
Bir gün bu adam Aladağ köylerinden Geluta [Kaçmaz] köyüne gidiyor. O zaman elma portakal çok az olmakla beraber, kışın şarkta pek ender bulunan meyvelerdi. Geluta köyüne gitmeden evvel, nerden bulmuşsa iki kilo elmayı köyün bir tarafında ot yığınları içinde saklıyor… Köye gidiyor. Köy hocasına misafir oluyor. “Ben Şeyh Muhammed Küfrevi’nin vekiliyim. Tarikat vermeye geldim” diyor. Hocaefendinin babası da Muhammed Küfrevi’nin hakiki bir halifesi imiş. Kendisi de Küfrevilere çok bağlıydı.
Buna binaen Neşat’a çok izzet ikram ediyor. Neşat efendi namaz içinde bazı hareketler yapıyor. Hoca bunun cezbeden geldiğini söylüyor. Adam o gece orada kalıyor. Sabah kalkıyor. Hocaya, “haydi seninle beraber köyün etrafında biraz gezelim”, diyor.
Köyün bir tarafında yığılmış otlara doğru gidiyorlar. Neşat, o ot yığınlarının etrafında dönüyor, bazı yerlere bakıyor. Kendi kendine “mutlaka doğrudur, bulmam lazım”, diyor. Bir iki ot yığını köşesine bakıyor ve elmaları buluyor. Hocaya diyor ki, “Bu gece melekler bana geldiler. Burada elmalar olduğunu söylediler. “Bu elmaları al, Hocaefendiye teslim et. Onun hakkıdır. Halis ve muhlis cennet ehli olacak. Zaten bunlar da cennet elmalarıdır. Kim yerse 100 seneden aşağı yaşamaz. Çocuğu olmayan hanımlara verilirse, çocuğu olur.” Buna benzer çok şeyler söylüyor. Hocayı inandırıyor. Hoca ona kul köle oluyor.
Böylece bu sahtekar bir ay Geluta’da kalıyor. Geceleri kadın erkek beraber zikre oturuyor. Kadın erkek birbirlerinin elinde güya cezbede imiş gibi oynuyorlar ve nice rezaletler yapıyor. Herkesi kullanıyor. İstediği gayr-i meşru şeyleri meşruymuş gibi yapıyor. Terzi Tahir, Küfrevi hazretlerinin emrini alınca Geluta’ya gidiyor. Tam bir rezalet ve zillet içinde Şeyh Neşet’i (!) görüyor. Evvela Hocaefendi’yi, sonra köylüleri ikaz ediyor ve o sapık adamın kulağından tutup Ağrı’ya getiriyor…”
.
Kaynaklar ; Ağrı Evliyaları , Abdulhalim Durma