Şeyh Abdullatif, 1887 yılında Xaziyan/Savaşçılar köyünde doğmuştur. Küçük yaşlarda medrese tahsiline başlamıştır. İlk olarak babasından ders almıştır. Daha sonra Muş’un Pazu köyünde kendi akrabası olan Mele Hasan’ê Bakê’nın medresesinde, Varto’nun Rindaliya ve Hacibey köyünde Sultanşenli Muhammed’in medresesinde ardından Karayazı’nın Dehar köyünde okumuştur. Dehar’da okurken irşat amacıyla köyleri dolaşan Şeyh Said’ê Palu ile tanışmış ve daha sonra onların köyü olan Hınıs’ın Kolhisar köyüne geçerek Şeyh Said Efendi’nin medresesinde Şeyh Ali Rıza Efendi ile beraber okumuştur. Oradan ayrıldıktan sonra Melekan köyünde Şeyh Abdullah Efendi’nin medresesinde okumuştur. Medrese tahsilini bitirdikten sonra kendi köyü olan Xaziya’da medrese açmıştır.
1925 yılında Şeyh Said hadisesi başlayınca ailesinin birçok ferdiyle birlikte aktif olarak harekete katılmıştır. Hareketin yenilgiye uğraması, Şeyh Said ve arkadaşlarının İran’a kaçmaya karar vermesi üzerine “maddi imkânım yoktur, İran seferine katılmak suretiyle kimseye yük olmak istemem” diyerek dağlarda saklanmaya devam etmiştir. Muş bölgesinde altı ay firar kaldıktan sonra ihbar sonucu yeri tespit edil- miştir. Bunun üzerine Bingöllü Yado Ağa’nın yanına gitmeye karar vermiş, arkadaşlarıyla yola çıkmıştır. Bingöl’ün Solhan ilçesine bağlı Melekan köyüne yakın bir yerde kar fırtınasına yakalanmış ve arkadaşlarıyla birlikte burada yakalanıp önce Muş sonra Bitlis İstiklal Mahkemesinde idamla yargılanırken 1927 örfi ida- renin kalkmasıyla özgürlüğüne kavuşmuştur. Toplam 18 ay hapis sonucu 1927 yılında cezaevinden çıktıktan sonra “Tertela Şexa ( Şeyhlerin yaşadığı büyük felaket )” büyük döneminde yakılmış olan Haziyan köyüne dönmüş ve medreselerin yasak olduğu dönemde kendi evininin bitişiğinde bir medrese/hücre inşa etmiş, gizlice burada ders vermiştir. 1935 yılında bölgede etkili olan ailelerin sürgün edilmeye başlanması üzerine sürgünden kaçmak için ailesi ile birlikte Hazro’nun Dedaş köyüne gitmiş ve burada iki yıl kalmıştır. Daha sonra tekrar Haziyan Köyüne dönmüştür.
Şeyh Abdullatif, bir süre sonra Nakşibendî tarikatının bir zincirinin halkasına katılma gereği duydu ve Şeyh Kekê’nin hizmetine girdi ve onun yanında riyazet çekerek tasavvufi terbiyesini almaya başladı. Onun bereketli dergâhında riyazet ve amelini tamamladı. Bir süre sonra Şeyh, onu icazet vermeye layık/ehil görünce ve 1931 yılında icazetini vererek onu Nakşibendî halifesi olarak seçti.
O bu vazifesiyle Haziyan köyünde ikamet etmiş ve bölgede İslam ve tarikat faaliyetlerini yürütmüştür. 1946 yılında gözlem altında tutulması amacıyla Nahiye Müdürünün baskısıyla Haziyan köyünden alınıp o dönem nahiye olan Yaygın’a yerleştirilmiş ve orada zorunlu iskâna tabi tutulmuştur. Yaygın’da kendi evi olmadığı için uzun süre komşuların kendisine tahsis ettiği derme çatma evlerde kalmıştır. Nahiye müdürünün ve karakolun bulunduğu bir ortamda medresede açmanın imkânsızlığı yüzünden medrese/hücre açamamıştır. Böylece Haziyan’da gizlice devam eden medrese süreci son bulmuştur. Babası ve dedesi idam edilmiş olan Aladin’ê Mele Emin, Mele İbrahim (Zaza) Mele Kasım (Zaza) Kendi oğlu Şeyh Mehmet Emin’e ders vermiştir.
Mehmet Çağlayan Şark Ulemaları eserinde sahibi Şeyh Abdullatif’in çektiği eziyet ve sıkıntılardan söz ederken, yıpranmış olmasına rağmen bunu hiç sezdirmediğini ve kendisini her ziyaret ettiğinde mütebessim ve hiçbir sıkıntısı yokmuş görünümünü verdiğini aktarmaktadır. Çağlayan, ayrıca en sıkıntılı durumunda bile Şeyh Abdullatif’in teheccüt namazlarını ve evradını ihmal etmediğini, ne siyasi şartlar ne de sağlık şartlarına takılmadan Kur’an çizgisini bağlı kaldığını, irşad tebliğ ve halka hizmet etmekten ve hakkı söylemekten çekinmediğini aktarır.
Şeyh Abdüllatif, Cumhuriyet’in kurulmasından sonra yaşanan çalkantılardan bizzat etkilenmiş ve Şeyh Said’in hareketine aktif katılım sağlamış birisi olarak sözüm ona işler normale vardıktan sonra da devlet, siyaset ve devletin kurumlarından uzak kalmıştır. Zorunlu olmadıkça kılık kıyafet kanunu yüzünden Muş’a bile gitmemiştir. Kimseye halifelik vermemiş ve 1964 yılında yaygın nahiyesinde vefat etmiş ardından ardından Haziyan köyünde (savaşçılar – Muş ) defnedilmiştir.
Kaynak ; Mevlana Halid Bağdadi sempozyumu , 04-05 Mayıs 2017 , Bingöl’de Halidilik ( Mele azın ailesi) , Abdülkerim Bingöl – Mehmet Faruk Araz