Manisa – Akhisar – Şeyh İsa camii içerisinde
Şeyh İsa (1447-1530) Saruhan Bey’in Akhisar’ı fethinden sonra bölgeye yerleşen Taşgunoğulları adıyla bilinen bir Türk ailesine mensuptur. Babasının adı İlyas, anasının adı İnci Hatun’dur. Şeyh İsa aynı zamanda Şeyh Mecdüddin İsa adıyla da bilinmektedir. Türbesi, Akhisar’da kendi adıyla anılan Şeyh İsa Camii bahçesindedir. Türbesinin bulunduğu mahalleye de Şeyh İsa Mahallesi adı verilmiştir. Kabri halen ziyaret edilmektedir.
Taşgunoğlu İsa tahsile Akhisar’da başlar. Yedi yaşında hafız olur. Daha sonra Bursa’ya gidip tahsilini orada tamamlar. Bayramî tarikatından Carullah Efendi’nin oğlu Muhammed Çelebi’ye intisab eder. Bir buçuk yıllık hizmet ve altı aylık halvet hayatından sonra, hilafet alıp Akhisar’a geri döner. Burada irşad görevine devam ederken yine Bayramî tarikatından Eşrefzade ile görüşmesinden sonra manevi açıdan eksik olduğunu hisseder ve Eşrefzade’den beyat ister. Eşrefzade, Şeyh İsâ’yı Kayseri’de bulunan bir başka Bayramî şeyhine, Şeyh Kasım’a gönderir. Şeyh Kasım, Akşemseddin’in halifesi İbrahim Tennûri’nin oğludur.
Şeyh Kasım’dan da icazet alan Şeyh İsa, Akhisar’a geri döner. Uzun yıllar seyahatlerde bulunur. Konya, Sivas, Musul, Hemedan, Bedahşan, Bağdat, Halep, Şam, Trakya, Mısır, Mekke ve Medine ziyarette bulunduğu yerler arasındadır. Daha sonra Ankara, Sivas, Demirci, Gördes ve Kayacık kasabasına uğrar. Akhisar’a dönüp irşad ve ilim yayma hayatına yeniden başlar. 1511 yılında Hicaz’dan İskenderiye yolu ile Antalya’ya uğrar. O sıralarda Celalî şakilerinin Alaşehir ve Saruhanlı’yı harap etmeleri üzerine Antalya kalesine gidip iki ay kadar kalede kalır. Sonra Aydın tarafına geçip Nazilli’ye on üç km. mesafede bulunan Kestel’de bir müddet kalır. Burada halkı irşad ile meşgul olur. Sonra Ödemiş’in Köşk bucağına gidip beş yıl kadar orada kalır yöre köylerini dolaşarak halkı irşad ile meşgul olur. Daha sonra Tire’ye gidip bir müddet orada müderrislik yapar.
Mecdüddin İsa Hazretleri, Ehl-i Sünnet inancının yerleşmesi ve yayılması için çalışır. Baba Ahmed Mağribi adındaki talebesini ilim ve tasavvufta yetiştirdikten sonra Endülüs’e gönderir. Anlatılır ki, Mecdüddin-i İsa Hazretleri Malkara’ya giderken Bergama’ya uğrar. Orada bir handa konaklar. Yanında bulunan talebeleri kendisinden izin isteyip çarşıya çıkarlar. Dönerken hocalarının iki hanımına birer yemeni alırlar. Yemenileri hocalarına verecekleri sırada birini kaybetmiş olduklarını fark edip telaşlanırlar. Mecdüddin İsa Hazretleri, kerametiyle bu durumu anlayıp, “Telaş etmeyiniz! Benim Meryem ananıza çok muhabbetim var. Onun vefat halini bana göstermemesi için Allahü Teala’ya dua etmiştim. Allahü Teala bilir ama Meryem ananız vefat etmiş olsa gerek!”, der. Akhisar’a döndüklerinde hocalarının bu hanımının vefat etmiş olduğu görülür. Mecdüddin İsa Hazretlerinin Hızır, Abdullah ve İlyas adlarında üç oğlu olup, bunlardan İlyas hariç, diğer ikisi sağlığında vefat ederler.
Türbesi XVI. yüzyılda yapılmıştır. Ölümünden sonra yapılan bu türbe kesme taştan olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür. XX. yüzyılda türbenin yanına Şeyh İsa Camii inşa edilir.
Pek çok kişiye hilafet vermiş olan Şeyh İsa herhangi bir eser bırakmamıştır. Şeyh İsa ile ilgili menkıbeler oğlu İlyas tarafından bir araya getirilir. Bu menakıbname Ramazan Muslu ve Sezai Küçük tarafından yayına hazırlanmış ve önce Aşiyan Yayınları arasından daha sonra da sadeleştirilerek, Akhisar Belediyesi Kültür Yayınları arasından basılmıştır.
.
Şeyh İsa’nın silsilesi şöyledir.
Hacı Bayram-ı Veli (1348-1350 / 1430)
Akşemseddin (1389-90 / 1459)
İbrahim Tennûri (öl. 1482)
Şeyh Kasım (XVI. yy.)
Mecdüddin İsâ-yı Saruhanî (1447-1531)
Doç.Dr. Vahit GÖKTAŞ, Şeyh İsa’nın Vasiyeti ve Edep adlı makalesinde Şeyh İsa hazretlerinin vasiyetine ve verdiği mesajlara dikkat çeker Şeyh İsa’nın Menakıbının anlatıldığı eserde şöyle geçer. “Şeyh Hazretleri bir gün hasta olur. Dervişler ziyarete geldiler. Ve oğulları da hazır bulundular. “Bize öğüt ver, nasihat ve vaziyet eyle. İş iki Tanrı bir” dediler. Şeyh hazretleri dedi ki
“Evvel öğüdüm size bu olsun ki, namazı elden ve zikri dilden düşürmeyin. Mezhebiniz dahi İmam-ı Azam mezhebinden şaşırmayın. Bana Fahr-i Alem Ravza-i Mutahhara’ya vardığım vakit mezheb-i sahih, İmam-ı Âzam mezhebidir; onun dışında olma” diye buyurmuştur. Beni sevenler ve benim tarîkim üzerine olanlar mansıb ve merâtib gözetmesinler. (İnsanları ayırmasınlar). Bir kimsenin ayıbını görürlerse yüzüne vurmasınlar. Kimsenin nâ-makul izini izlemesinler; kendi izlerini izleyeler; görsünler, izleri mescit yolunda mı yoksa meyhanede mi? Allah teâla hazretlerini cemiyetle zikretmeye mi gider, yoksa kadı meclisine yalan yere şehadete mi? Haramlardan ellerini ve yalanlardan dillerin ve yetlü (kötü) yerlerden yolların kessinler.
Helal de olsa, gayet ince suflar gibi pahalı elbise giymesinler. Zira pahalı elbiseyle gönül ululanır, sınmaz. Dervişin gönlü sınık gerek. Ama yeşil ve nefti çuha giymek caizdir. Kaynar sularla muhkem yıkandıktan sonra ve beyaz abalar, çuhalar ve beyaz kaftanlar giymek bana göre merguptur. Bizim sevdiğimiz sevenler dünya ve âhirette bizim iledir ve bizdendir ve biz onlar ileyiz. Nola heykel görünmezse ve benim evladım ilm-i zahir kuvvetiyle müderris olunca bizdendir. Eğer kadı yahut kadı naibi olursa bizden değildir.
Benim evlâdım ilim tahsil iderken sanat öğrensinler. Hiç sanatsız olmasunlar. Sanatı olmayanların dünyada zillet çekmeleri eksik değildir. Sanatsızlık kişiyi nâmerde muhtaç eyler ve âzâde iken kul eyler. Benim evlâdım âr itmesünler sanat öğrenmeye. Beni sevenler bıyıklarını kaşları miktarı kalıncaya kadar kırksınlar ve sakallarını kırkmasınlar. Allah teâlâ erlere sakalı hürmet için vermiştir. İnsanın yüzü nazargâhı olduğu için Hak Teâlâ sakalı yüzde yarattı. Yüzden muteber yer olsaydı, orada halk ederdi.
Benim dervişlerim her gecede geçmişlerine armağanlar gönderib yatsınlar. Yani zikredip yahut Kur’an okuyup yahut yetmiş veya mani varsa yedi defa salavat getirip “Sevabını geçmişlerime bağışladım” dedikten sonra uyusunlar. Benim bu öğüdüm tutanlar sahih benim dervişlerimdir. Benim evladım dahil böyle eyleye. Kendilerinin geçmişleri de dünya ve ahrette Allah tarafından rahmetler, rahatlar ve rahatlıklar bulalar. Ben vefat edince oğlum İlyas beni yıkasın ve beni yıkarken, talebelerimi yanımda ayakta durdurup, beni upuzun yatırmasınlar. Ömrüm boyunca uzanıp yattığımı kimse görmemiştir. Yıkanırken de görmesinler, yoksa çok utanırım. Hakk Teâlâ’nın kulları ayakta dururken, ben ortalarında uzanıp yatamam. Beni evimin içinde yıkasın ve hücremin içine koysun. Ondan sonra varsın ben ne halde isem o da öyle olsun”dedi.”
Akhisar’da her yıl Çağlak mevkiinde, Şeyh İsa Hazretlerinin yaklaşık 550 yıl önce Akhisar’ı şereflendirmesinin anısına festivaller düzenlenir ve bu vesile ile bu büyük zat anılır.
Kaynaklar ; Manisa Evliyaları , Abdulhalim Durma