Şeyh Muhammed El Hazin (k.s.)

tarafından
3179
Şeyh Muhammed El Hazin (k.s.)

Siirt – Tillo – Dereyamaç köyünde , köy camiinin hemen arkasında

Önceleri merkeze bağlı bir köy konumundayken ilçe olması üzerine Tillo’ya bağlanan Fersaf köyünde dünyaya gelen Muhammed El Fersafi (1816-1891)’nin lakabı Hazin’dir. Bu lakabın bir istiğrak halinde kendisine ait salavat-ı şerifesini söylerken, “Kul Ya Hezin, Kul!” hitabına mazhar olduğu ve kendisine bizatihi Hazret-i Muhammed tarafından verildiği, nakledilir.

Moğolların Bağdad’ı işgal etmeleri üzerine şerif olduğu (Hazret-i Hasan’ın soyundan geldiği) belirtilen cetlerinin Anadolu’ya göç ettikleri ve Fersaf köyüne yerleşerek halkı irşada başladıkları anlatılır. Babası Şeyh Musa Efendidir. İlk tahsilini Siirt’te Hamid Ağa Medresesinde yapmıştır. Siirt’teki Hocası Molla Halil el Siirdi’dir. Molla Halil el-Ömeri Hazretleri, kendisine emanet edilen Muhammed’i çok sever ve ona daima iltifatta bulunur. Başlangıçta onu, maiyetindeki alimlerden birinin ders halkasına tayin ederse de çok geçmeden huzuruna çağırarak bizzat kendi halkasına katılmasını emreder. Ondan sonra Muhammed el-Fersafi tam on dört yıl boyunca bu üstadın rahle-i tedrisinde ilim tahsil eder. Bu müddet içerisinde hocasının derin sevgisini kazanır ve hususi sohbetlerinde bulunur. Molla Halil Efendi Hazretleri (rahmetullahi aleyh), bazen talebesi Muhammed el-Fersafi’yi çağırır, saçını ona tıraş ettirir, bu vesile ile de kendisine dua eder.

Daha sonra Mardin’e giden ve iki yıl süreyle Kasımpaşa Medresesinde ilim tahsil eden Muhammed el Hazin oradan Irak’a geçerek Şeyh Muhammed El Behdini, Şeyh Haydar el Sohrani ve Şeyh Abbas el Bağdadi’den tasavvuf dersleri alır. Sonra memleketine dönerek Şeyh Salih Sipki Hazretlerini ziyaret eder. Onun işareti üzerine, uzaktan akrabası ve medrese arkadaşı olan Hakkarili Seyyid Taha (ks.) Hazretlerine müracaat ederek onun tavsiyelerini alır.

Seyyid Taha Hazretleri, Şeyh Muhammed el- Fersafi’den yaşça büyüktür. Onun için Şeyh Muhammed ona derin bir saygı gösterir, nasihatlerini dinler. Gıyabında, “Amcamız, büyük üstadımız”, diye kendisinden bahsetmektedir. Seyyid Taha Hazretleri, Muhammed el-Fersafi’ye, “Sevgili yeğenim, senin kalbinin anahtarı Halepçe’de, Şeyh Osman Efendi Hazretlerinin elindedir”, diye buyurur112. Bunun üzerine Muhammed el-Fersafi, Halepçe’ye giderek Şeyh Osman Tavili (ks) Hazretlerinin manevi terbiyesine girer. Şeyh Osman Hazretleri, Mevlana Halid-i Bağdadi (ks), Hazretlerinin halifelerindendir113. Muhammed el-Fersafi burada bir müddet seyrü süluk ile olgunlaştıktan sonra tasavvuf icazetnamesini de alarak üstadı tarafından irşad vazifesiyle görevlendirilir.

İlginizi Çekebilir  Şeyh Nurettin (k.s.)

Şeyh Muhammed el-Fersafi, 1844 yılında, Irak’tan dönerek doğduğu Fersaf köyüne gelip yerleşir. Burada irşad ve tedris hayatına başlar. Kurduğu medresede yüzlerce talebe yetiştirir. İnsanlara daima zühd ve takva yolunu gösterir. Çok geçmeden bölgenin alimleri ona büyük bir hürmet duymaya başlar ve onu ziyaret ederek ilminden istifade etmeye çalışırlar.

Bunların başında vaktiyle ona ders veren Molla Halil Efendi Hazretlerinin çocukları ve yakınları gelmektedir. Bunlardan, Molla Ömer Efendi ve Zokaydalı Molla Abdülkahhar Efendi en meşhurlarıdır. Ayrıca Nuvinli Şeyh İbrahim Efendi, Halid bin Velid (ra)’in soyundan gelen Siirtli Şeyh Abdullah Efendi, Siirtli Mahmud Cemaleddin Efendi, Siirtli Şeyh Hattab Efendi, Zadolu Şeyh Muhammed Efendi, Huvitli Şeyh Abdullah Efendi, İskambolu Şeyh Derviş Efendi, Fersaflı Şeyh Abdülhakim Efendi ve Verkanisli Şeyh Fethullah Efendi gibi şahsiyetler, onun yanında tasavvuf terbiyesi alırlar. Bu zatlardan Fersaflı Şeyh Abdülhakim Efendi, Zokaydalı Şeyh Abdülkahhar ve Verkanisli Şeyh Fethullah Efendi Hazretleri, daha sonra üstadları Şeyh Muhammed Fersafi’nin işareti üzerine Seyda-yi Taği Hazretlerine giderek seyrü süluk terbiyesini onun yanında tamamlamışlardır.

Şeyh-ül Hazin Hazretleri hayatta iken, defnedileceği yeri göstererek Halid Bin Velid’in (r.a.) savaş sırasında çadırını oraya kurmuş olduğunu söylediği, rivayet edilir. Türbenin yapımı sırasında toprağın altında birkaç ok ve kıvırcık saçlı bir şehit bulunur. Şeyh Muhammed El Hazin’in Türbesine götürülen akıl hastalarının iyileştiklerine inanılmaktadır. Türbede bulunan bir zincire bağlanan ve geceyi orada geçiren hastaların ertesi gün iyileşmiş olarak evlerine döndükleri anlatılır. Diğer taraftan, Şeyhü’l Hazin türbesindeki ağaç, hamile kalmak isteyen kadınlar için kutsal kabul edilir.

İlginizi Çekebilir  Hacı Torun Efendi

İlahi aşka dair kasidelerinden başka onun Hazreti Peygamber (sav)’e «Gayatü’l-Hayrat» adı altında manzum olarak yazıp hediye ettiği on üç kıta salevatı şerifeleri vardır. Bu salevat, doğuda geniş bir muhitte namazlardan sonra okunmaktadır. Şeyh Muhammed el Hazin’in Arapça bir münacaatı bulunmaktadır. Münacaatında, Allah’tan visali istemiş, Allahü teala ise ilhamla ona şöyle cevap vermiştir:
“Ya Hazinu kad karrabtüke ileyye bil visali Ve refe’tü lekennikabe an vechi Cemali”
Yani: “Ey Hazin, seni visalim ile kendime yaklaştırdım. Ve perdeyi cemalimin yüzünden sana kaldırdım.” (Dördüncü beyitin sonuna kadar devam eder.)

Bazı kasidelerinde, “Mevlana Halid-i Bağdadi, Zülcenaheyn, yedi yaşımda iken bana hırka giydirdi”,demiştir. Mevlana Halid, vefat ettiğinde Şeyh-ül Hazin yedi yaşındadır. Şeyh Muhammed el Hazin’in bazısı Arapça, bazıları Kürtçe olmak üzere kasideleri vardır. Şeyh, bu kasidelerin bazılarında Allah’ın kendisine ihsan ettiği nimetlerden bahseder. Muhammed el Hazin’in kerametlerinden biri de, vefatından hemen önce, “Gök ve yer onların ardından (helakine) ağlamadı, onlara mühlet de verilmedi” (Duhan süresi:29) mealindeki ayet-i kerimeyi okuyup, tefsir ettikten sonra şöyle der. “Melekler kuş suretine bürünüp Allah’ın bazı velilerinin cenazeleri ile birlikte giderler.” Nakledilir ki, cenazesi ile birlikte hazır olanlar, bu yabancı kuşları görmüşlerdir.

Şeyh-el Hazin Hazretlerinin ilk hanımı olan Şeyğıt Fatım Hanımdan Muhyeddin, Kutbeddin, Abdullah, ikinci hanımı Şeyğıt Hanife hanımdan Fahreddin, Necmeddin, Sadeddin, Kemaleddin, Nureddin, üçüncü hanımı Şeyğıt Halime hanımdan Vefaeddin, Şerafeddin, Alaeddin, ve Diyaeddin isimli çocukları olur. Anlatılır ki, Siirt ve havalisinde uzun süre yağmur yağmamıştır. Dereler kurumuş, değirmenler çalışmaz olmuştur. Muhammed Hazin bu günlerde talebelerine, “Kalkın! Unumuz kalmadı, değirmene gidip un öğütelim.”, der. Talebelerinin, “Değirmenler su olmadığı için çalışmıyor.”, demesine rağmen, “Gidelim!”, der. Bir çuval buğday alıp değirmene giderler. Muhammed Hazin talebelerine değirmeni temizlemelerini söyler. Kendisi dolabı tamir eder. Bu sırada gökyüzünü yavaş yavaş bulutlar kaplar. Bir süre sonra yağmur yağmaya başlar. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur dereyi coşturur ve değirmen çalışmaya başlar. Buğday öğütme işi tamamlanınca, yağmur diner. Muhammed Hazin Hazretleri, ömrünün sonuna doğru rahatsızlanıp, yatağa düşer. Vefat anı yaklaştığında yanında talebelerinden olan müezzini Yusuf Efendi vardır. Muhammed Hazin bir ayet-i kerime okuduktan sonra şöyle buyurur. “Allahü tealanın kullarından bazıları öldüklerinde, gökler kendilerine doğru yükselen amellerin son bulması sebebiyle ağlarlar. Yine aynı şekilde yerler de üzerlerinde yapılan iyi amellerin kesilmesinden dolayı ağlarlar. Melekler bu sırada garip kuşlar şeklinde gelip, cenaze ile birlikte giderler. Sübhanallah velilerin ruhları ne kadar hızlı! Meleklerden daha çabuk gelip gidiyorlar.”, der. Daha sonra Yusuf Efendiden Kur’an-ı kerim okumasını ister. Yusuf Efendi Kur’an-ı kerim okurken Muhammed Hazin vefat eder. Cenazesi evden çıkarıldığında hafiften yağmur yağmaya ve etrafta kalabalık halde garip kuşlar uçmaya başlar.

İlginizi Çekebilir  Babanzade Ahmed Naim

Dereyamaç köyündeki türbesi, halk tarafından ziyaret edilir. Türbeye asabi olan insanlar götürülür, şifa bulacağına inanılır. Ayrıca ağlayan çocuklara da burası ziyaret ettirilir. Hastalar buradaki odada zincirlere bağlanır ve birkaç saat durmaları sağlanır. Yine türbede bulunulan tokmağı ağrısı olanlar, ağrıyan yerlerine vurarak ağrılarının geçeceğine inanırlar. Konuşamayan insanları da, bu türbeye ziyarete götürürler ve buradaki hayvan gemine benzeyen tahtayı, hastaların ağızlarına koyarak, konuşacaklarına inanırlar.

Kaynak ; Siirt Evliyaları , Abdulhalim Durma , sayfa 153-158