İstanbul -Beşiktaş’da Barbaros caddesi üzerinde bulunan ertuğrul tekkesi camii’nin hemen önünde
Bursa – Emir Sultan Kabristanında
Şeyh Zafir Efendinin doğum tarihi 1828 olup doğum yeri Trablusgarb’ın Mısrata beldesidir. Babası Muhammed Hasan Zafîr el-Medenidir. Annesi ise Kamer Hanımdır. Zafir Efendi ilk bilgileri babasından aldı. Gençliği doğum yeri Mısrata’da geçti. Yirmi yaşlarında doğum yerinden ayrılarak Tunus ve Cezayir’den sonra Mısır’a geçti. Oradan da Medine’ye gitti. Burada eğitimini tamamladı, birçok ilim meclislerinde bulundu, bilgin ve bilge kişilerin sohbetlerine katıldı ve tekrar memleketi Trablusgarb’a döndü.
Kendi babasından Şazeli tarikatının medeni kolunun halifeliğini aldı. Şeyh uzun bir süre burada yaşadı. Daha önceleri İstanbul’a gelen kardeşi Hamza Zafir’in çağrısı üzerine 1870 yılında o da kardeşinin bu davetine uyarak İstanbul’a geldi. Unkapanı yakınlarında kendisine tahsis edilen bir yerde sohbetlere başlamıştır. Bu arada evlenmiş, bir ara memleketine gitmiş ve ayrıca bir süre de Medine’de inzivaya çekilmiştir.
Şazeliye tarikatı
Ebu’l Hasan Takiyüddin Ali bin Abdullahü’ş-Şazeli ( doğumu miladi 1197 Şazile-Tunus, vefatı 1238 Humaysıra- Mısır ) tarafından kurulmuştur. Şeyh Zafîr Efendi de birçok kolları olan bu tarikatın medeni koluna bağlıdır. Tarikatın diğer tarikatlar gibi katı kuralları yoktur. Geçmişte Kuzey Afrika’nın büyük bölümünde etkili olmuş olan tarikatın bugün Avrupa ve özellikle Fransa’da etkileri görülmektedir. Genelde ilkeleri üç başlık altında toplanabilir. Bunlar: a- Allah’tan korkmak, ona teslim olmak ve ona sığınmak b- Tüm davranışlarımız ve sözlerimizde Peygamberimizin sünnetine uymak, c- iyi ve kötü durumlarda insanlardan bir şeyler istememek, beklememek.
Sultan II. Abdülhamit 1876 tarihinde tahta çıktığı zaman, ülkesinde bulunan Şeyh Zafir Efendi tekrar İstanbul’a davet edilmiştir. Bu gelişlerinde şimdiki dergahı yapılana kadar Yıldız Camii’nde sohbetlerde ve irşat faaliyetlerinde bulunmuştur. 1887 yılında Ertuğrul tekkesi onun adına yaptırılmıştır. Bu yapıya cami, tevhidhane, misafirhane ve selamlık gibi gerekli bölümler de eklenmiş ve bu Şazeli tarikatının Osmanlı coğrafyasında ilk tekkesi olmuştur.
Şeyh Zafır Efendi, Sultan II. Abdülhamit’in iltifat ve ihsanlarına nail olmuştur. Sultan’ın da onun bağlıları arasında olduğu bilinmektedir.
Şeyh Efendi, 1903’ün Eylül ayına denk gelen 1321 Recep ayının ilk cuma gecesi, Regaib kandilinde vefat etmişlerdir.
Şeyh bilgin ve olgun, erdemli ve bilge bir kişiydi. Sarayda başta sultan olmak üzere, herkesin saygı ve sevgisini kazanmış saygın biriydi. Sarayla ve devletin ileri gelenleri ile arada bir mesafe bırakır, konuşma ve davranışlarına özen gösterirdi. Hiçbir zaman ince hesaplar içinde olmamış ve sultanın itibarını hiçbir biçimde kullanmamıştır.
Eserleri:
1-Envarü’l Kudsiye.., Bu, şeyhin önemli bir eseridir ve Arapça yazılmıştır. Onun sağlığında üç baskı yapmış olan kitapta tarikat bilgileri ve ileri gelenleri ile zikrin faziletleri, tasavvuf terimleri, Şazeli tarikatı ve Medeniye kolu gibi konularda bilgiler vermiş ve sonunda da Sultan Abdülhamit Han hakkında bir dua eklenmiştir.
2-Nürü’s-Satı ve’l Burhinü’l-Katı…, Bu kitap tarikat bağlılarına verilmesi gereken bilgileri, zikir konularını ve tarikat karşıtlarına verilen yanıtları içermektedir.
3-Vazifetü’z- Zafîriye, Bunda tarikat konuşanda yapılması gereken görevlerden söz edilmektedir.
4-Akrabü’l Vesail…, Tarikatlarla ilgili başkaları tarafından kaleme alınmış yazılardan oluşmaktadır.
CAMİİ ve TÜRBESİ
Camii:
Cami, Sultan II. Abdülhamit tarafından İtalyan bir mimara yaptırılmıştır. Aslında bir külliye olan camiden bugün arta kalan yalnızca bir türbe, çeşme ve camidir. Cami-tevhidhane ve selamlığı içinde barındıran asıl bina Şeyh Zafir adına; harem ve misafirhane binalarıyla birlikte ancak 1885 yılında tamamlanmıştır. Cami fevkani ve tahtani bir yapıdır. Şeyhin 1903 yılında vefat etmesi üzerine, 1906 senesinde de bir türbe, bir kitaplık ve ayrıca bir de çeşme yapılmıştır. Caminin inşasının denetiminde Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa görevlendirilmiştir. Cami bizzat sultanın kendi parası ile yapılmış ve hatta o günkü para ile 821479 kuruş harcandığı kayıtlara geçmiştir.
Cami-tevhidhane ile selamlık birimlerini ve hünkar dairesini barındıran ana bina iki katlı ve ahşap iskeletli bir binadır. Duvarlarının iç tarafları bağdadî sıva ile, dış cepheleri de ahşap kaplama ile örtülmüştür. Çatısı kiremit kaplıdır. Kuzey yönünde kargir bir bodrum üzerinde oturtulmuştur. Bina, ortada kare planlı cami-tevhidhane bölümü, güney kısımda hünkar dairesi ile kuzeyde de selamlık bölümü olmak üzere üç ana bölümden oluşmaktadır.
Binanın altı girişi vardır. Güneyde hünkar dairesine giriş kapısının üzerinde Ahmet Muhtar Efendi tarafından yazılmış ve 1887 tarihli ta’lik kitabe yer almaktadır. Hem hünkar dairesinde ve hem selamlık bölümünde merdivenli sofalar ve abdestlikler yer almaktadır. Bu bölümler her iki katta da vardır. Hünkar kapısının yanındaki giriş, hünkar dairesi sofası ile bağlantılı olan bir koridorla cami-tevhidhane bölümüne geçişi sağlamaktadır. Doğu cephesinde yer alan girişlerden biri selamlığın zemin kat sofasına açılır. Bir diğeri de son cemaat yeri olarak düşünüldüğünü sandığımız iki bölümlü küçük yere açılır. Burada hem cami harimine giriş hem üst kat kadınlar mahfeline çıkış vardır.
Cami haremi sekizgen planlı, üstü ahşap iskeletli ve bağdadi sıvalı olup çatı altında gizlenen sekiz dilimli küçük bir kubbeyle örtülmüştür. Üst katta sütunlar arasında bulunan kafeslerin bizzat Sultan II. Abdülhamit tarafından yapıldığı söylenmektedir. Duvarları köşebentlerle, tavan ahşap kaplama üzerine gerilen muşambaların yüzeylerine işlenmiş nakışlarla süslüdür. Özellikle hünkar dairesinin duvar ve tavan göbeğinde yaldızlanmış kartonpiyerler dikkat çekicidir. Bunların İtalyan mimar Raimondo d’Aranco’un kendi gibi gayri müslim nakkaşları tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Cami, dış görünüşü itibariyle ahşap bir konağı anımsatır.
Mihrap ahşap olup nişinin içi yanlara tutturulmuş perdeler, ortada zincire asılı kandil ve tepede ay-yıldız ve onlardan çıkan ışınlarla bezenmiştir. Alınlığındaki ayetin yazım tarihi 1887’dir.
Minber ahşaptır ve mihraba bitişik oiup korkuluğu kabartma rozetlerle süslenmiştir. Köşk kısmı ise yuvarlak kemerlidir. Biraz yapiya ters düşmüştür. Vaaz kürsüsü ahşap ve zarif olup adeta bir saray mobilyasını andırmaktadır.
Minare caminin kuzeybatı köşesindedir. Güdük ve soğan başlı, alemli bir minaredir. Ve her an yıkılma tehlikesiyle karşı karşıdır.
Ayrıca türbe, kütüphane ve çeşmesi konumları ve tasarımlarıyla çok değişik bir görüntüye sahiptirler. Mimari geleneğimize uymayan yapılar topluluğudur.
Avlusunun dört girişi bulunmaktadır.
Not: Hem cami-tevhidhane olarak hem meşrutaları ve bunların, işlevsel özelliği olarak yapı uzun zaman gerek devlet ricali ve yabancı konukların ve gerekse de aydınların ve halkın hizmetinde olmuş bir yapılar topluluğundan günümüze kalabilmiş birkaç biriminden biridir.
Türbesi:
Şeyh Zafîr türbesi kesme taştan yapılmış ve kendine özgü bir yapıdır. Örneğinin ilk ve son temsilcisidir. Dar ve uzun pencereleri üzerindeki yarım daire mermer yağmur saçakları ile de dikkatleri çekmistir. Batı tarzında ve eklektik bir yapıdır. Mimarı, bir kez baş mimarlığa da getirilmiş olan İtalyan mimar Raimondo d’Aronco’dır. Türbede ayrıca kardeşleri Hazma ve Beşir Zafir’in kabirleri, türbe dışında ise eşi Deblec Hanımın kabri bulunmaktadır. Diğer eşi Tir-i Nigah Hanım da Maçka mezarlığındadır.
Ondan bir dize:
Belagat ehli nazmile ider dil ehlini teshir
Bu sırrı anlamayanlar anı esma bilir derler