Irak – Bağdat – Şünuziyye Kabristanında Cüneyd Bağdadi hzlerinin yanında
155’te (772) Bağdat’ın Kerh semtinde doğdu. Babasının hurdacılık (sakatî) mesleğini devam ettirerek geçimini sağladı. Hayatının ilk döneminde hadis tahsil etmek için Mekke’ye kadar uzanan seyahatlerde bulundu. Tasavvuf yolunu tutmasında üstadı Ma‘ruf-i Kerhî ile Habîb er-Rai’nin etkisi vardır. Rivayete göre Ma‘ruf-i Kerhî yanında yetim bir çocukla Seri’nin dükkânına gelmiş, ondan çocuğu giydirmesini istemiş, isteği yerine getiren Seri, Ma‘ruf-i Kerhî’den aldığı duanın bereketiyle zühd yoluna girmiş, bir başka rivayete göre ise Habib er-Raî’ye dervişlere harcanmak üzere 10 akçe vermiş, Raî’nin duası üzerine gönlü dünyevi ilgilerden soğumuş ve tasavvufa yönelmiştir.
Ma‘ruf-i Kerhi ve Haris el-Muhasibi ile Bişr el-Hafi gibi dönemin ünlü sûfilerinin sohbetinde bulunan Seri es-Sakati, Cüneyd-i Bağdadi’nin dayısı ve üstadıdır. Menkıbeleri, sözleri ve fikirleri genellikle Cüneyd Bağdadi tarafından nakledilmiştir.
Bağdat’tan kuzey bölgelerine yaptığı seyahatler sırasında Seri es-Sakati birçok sufî ile tanışma imkanı buldu. Abadan’da Basra tasavvuf ekolüne mensup sufilere ait bir zaviyede riyazete girdi. Yolculuk esnasında karşılaştığı Ali el-Cürcani ona Suriye’ye gitmesini tavsiye etti. Suriye’de İbrahim b. Edhem’in fütüvvet ve ihlas temelli tasavvuf anlayışını devam ettiren sufîlerden etkilendi. Bir süre Dımaşk, Remle, Kudüs ve Tarsus’ta ikamet etti. Altmış yaşlarında iken o bölgede Bizanslılar’a karşı cihada katıldıktan sonra 218 (833) yılında Bağdat’a yerleşti ve hayatının sonuna kadar burada yaşadı.
Serî es-Sakatî’nin kabri Bağdat’taki Şuniziyye Kabristanı’nda Cüneyd-i Bağdadi’nin yanıbaşındadır. Seri es-Sakati Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Saîd el-Harrâz, Ebü’l-Hüseyin en-Nûrî, Semnûn b. Hamza, İbn Mesruk gibi Bağdatlı ve Horasanlı; Ali el-Gadâirî ve İsmâil b. Abdullah eş-Şâmî gibi Suriyeli sûfîlerin önderi ve döneminin en başta gelen şeyhlerindendir. Sülemî sonraki sufilerin çoğunun Serî’nin yolunu tuttuğunu söyler. Ebû Nuaym el-İsfahânî ve Feridüddin Attar onu ilim, hikmet, mürüvvet muhabbet, mârifet ve şefkat ehli bir sûfî olarak tanıtır.
Zühd ve takvâsı ile bilinen Serİ es-Sakatİ helAlliği şüpheli olan şeyleri yemekten ve kullanmaktan hassasiyetle kaçınır, dini geçim yolu haline getirenleri şiddetle kınar, müridlerine, “Dininin selamette, bedeninin rahatta olmasını isteyen inziva köşesine çekilsin” diyerek uzleti tercih etmelerini öğütler, ticaretle meşgul olanların gönüllerini bir an bile Hak’tan ayırmamalarını tavsiye eder, el emeğiyle geçinmelerini, gıdası şüpheli olan kimsenin kalbine ilahi nurun yansımayacağını söylerdi. Sırt üstü yatmayacak, ayağını kıble tarafına uzatmayacak kadar Hak karşısındaki edebe riayetkârdı. Kaynaklarda günaha düşmekten sakınarak kendini daima murakabe eden, öldükten sonra toprağın naaşını kabul etmeyeceği endişesiyle kimsenin kendisini tanımadığı bir yerde ölmeyi arzu edecek kadar riyadan kaçınan, oldukça mütevazi, “Keşke herkesin üzüntüsünü ben çeksem de onlar rahatlasa” diyerek başkalarını kendine tercih eden bir sufi olduğu belirtilmektedir. Nitekim bir menkıbeye göre çarşıda çıkan bir yangının ardından kendi dükkanının yanmadığını haber alınca “elhamdülillâh” demiş, fakat dükkanları yananların üzüntülerini paylaşmadığı için hata ettiğini anlamış ve otuz yıl Allah’tan af dilemiştir
Serİ es-Sakati, müridler için zühd ve tasavvuf yoluna intisap etmeden önce hadis tahsilinin gerekli olduğu, aksi halde dini hayatın gevşekliğe sürükleneceği görüşündedir. Müridi Cüneyd’e, “Allah sana önce sufîliği, sonra hadisi öğrenen değil önce hadisi, sonra sûfîliği öğrenen bir kişi olmayı nasip etsin” diye dua etmişti. Bununla birlikte Bişr el-Hafi gibi hadis rivayet etmekten çok hadisin anlamını kavramaya önem vermiş, bu sebeple fazla hadis rivayet etmemiştir. Serî’ye göre sünnet üzere azîmet ehli olmak bid‘at üzere çokça yapılan amelden daha hayırlıdır.
Onun tasavvuf anlayışında şer‘i ve zahiri hükümlere riayet esastır. İlim ancak amele ulaştırdığı ölçüde değerlidir ve sufinin ulaştığı marifet nuru ondaki takva nurunu söndürmemelidir. Allah hakkında marifet sahibi olmanın alameti O’nun hukukunu gözetmek ve mümkün olduğu kadar nefse tercih etmektir . Arifi bir temsille anlatan Serîi ârifin her yeri ışıklandıran güneş, herkesin yükünü çeken yeryüzü, hayatın kaynağı olan su ve her tarafı aydınlatan meşale gibi olduğunu söyler. Ona göre Kur’an ve hadislerin zahiri manalarıyla çelişen batıni bilgi geçersizdir. Batıni marifete ulaşmak için çokça amelde bulunarak nefsin hesaba çekilip eğitilmesi gerekir. Seri’nin bu tavrında tasavvufta nefis muhasebesini esas alan Haris el-Muhasibi’nin etkisi vardır.
Seri es-Sakati kerametlere güvenilmemesi ve fazla önem verilmemesi gerektiğini, sufinin kerametlere sahip olmasının ilahi mahremiyet perdelerini yırtmasına sebep olacağını söylemiş, bir bahçeye girildiğinde ağaçlara konan kuşların, “Selamünaleyküm ey Allah’ın velisi” şeklinde dile gelmesi velide gönül rahatlığına sebep oluyorsa bunun keramete esir olmak anlamına geleceğini ifade etmiş, istidracı da “nefsin kusurlarını görmedeki körlük” şeklinde tarif etmiştir.
Onun tasavvufi tecrübesinde Allah muhabbeti önemli bir yer tutar. Seri, “Muhabbet ehlinin yüzüne kılıç vurulsa bundan haberi olmaz”; “Allahım! Bana ne ile azap edersen et, yeter ki aramıza perde koymak suretiyle azap etme” sözleriyle aşk derecesindeki muhabbeti fena ve ittihad haliyle irtibatlandırmıştır. Tasavvufu güzel ahlaka ulaşma şeklinde algılayan Seri’ye göre farzları yerine getirmek, haramlardan kaçınmak, gaflette olmamak, çokça sadaka vermek, tövbekar ve şefkatli olmak erdemli kişilerin ahlâkıdır.. Güzel ahlak insanları incitmemek, kin beslemeden ve öç almayı düşünmeden halktan gelen eziyetlere katlanmaktır. Bu ahlak anlayışı onun melameti tavrının bir sonucudur. Seri es-Sakati, “seyyidü’t-taife” diye anılan Bağdat tasavvuf ekolünün kurucusu Cüneyd-i Bağdadî’yi yetiştirerek kendinden sonraki sûfîler üzerinde etkili olmuştur