Şeyh Süleyman el-Kuri (k.s)

tarafından
1160
Şeyh Süleyman el-Kuri (k.s)

Şeyh Süleyman Efendi, takriben Hicri 1205 (m. 1790) senesinde Bingöl merkeze 20 km. uzaklıkta bulunan Kur (Dikme) köyünde dünyaya gelmiştir. Aile, kendilerini Seyyid olarak kabul eder ve çevrelerinde böyle bilinirler. Şeyh Süleyman Efendinin Babası Mirzedin Efendidir. Mirzeddin Efendinin babası ise Arif Efendidir. Arif Efendinin ataları Bağdat veya Şam bölgesinden, Bitlis vilayetine, oradan da Çabakçur (Bingöl)’un Kur köyüne geldikleri rivayet edilir.

Şeyh Süleyman Efendi’nin çocukluk yılları daha çok kendi köyünde geçmiştir. İlk tahsilini aynı zamanda âlim olan babası Mirzeddin Efendi’nin yanında yapmıştır. Daha sonra, manevi bir işaret sonucu Palu’ya gidip Şeyh Ali Sebti’nin yanında tahsil hayatına devam etmiştir. Uzun bir müddet Şeyh Ali Efendinin yanında kalan Şeyh Süleyman Efendi, medrese ilmini ikmal ettikten sonra, tarikat yoluna sülûk etmiş ve şeyhinin yanında seyr u sülûkünü tamamlamıştır.

Şeyh Ali Efendi’den hem ilim, hem de tarikat icazetnamesi alan Şeyh Süleyman Efendi, Kur köyüne geri dönmüş, buradaki medresenin başına geçmiş, bir taraftan medresede talebe okuturken, diğer taraftan da bulunduğu çevrede irşat görevi yapmıştır. Daha sonra buradan ayrılarak Uzunsavat köyüne hicret eden Şeyh Süleyman Efendi, gittiği yeni yerde önce cami, ardından da medrese yaptırarak faaliyetlerine burada devam etmiş ve bu süre içerisinde pek çok talebe ve mürit yetiştirmiştir.

Şeyh Süleyman Efendi kendi köyü olan Kur (Dikme)’da ilmî ve tasavvufî faaliyetlerini sürdürürken köyde cereyan eden ve kendisini manen rahatsız eden bir olaydan dolayı ailesi ile birlikte Erzurum tarafına gitmeye karar verir. Önce yol güzergâhı üzerinde bulunan Göriz köyüne gider ve kısa bir zaman burada kalır. Daha sonra oradan ayrılarak Uzunsavat Köyüne geçer ve birkaç gün de burada istirahat etmek ister. Bu arada aslen Çanakkale’nin Gelibolu İlçesinden olup, Kiğı bölgesine mutasarrıf olarak gönderilmiş Hüsnü Bey isminde bir şahıs kendi arazilerinde konaklayanların kim olduğunu öğrenmek için birkaç adamını gönderir. Gelenler burada konaklayan kişinin Şeyh Süleyman Efendi olduğunu öğrenir ve durumu Hüsnü Bey’e iletirler.

İlginizi Çekebilir  Hasan Sezai Gülşeni (k.s.)

Hüsnü Bey, Şeyhi ve ailesini arazilerinden çıkarıp uzaklaştırmak için tekrar adamlarını gönderir. Şeyh Efendi ise bize müsaade edin bir haftaya kalmaz gideriz diye kendilerine cevap verir. Ancak ikinci gün Hüsnü Bey bu sefer adamları ile beraber bizzat kendisi de gelir. Hüsnü Bey ve adamları atlarının üzerinde çadıra doğru giderlerken, Şeyh Efendi çadırın dışına çıkarak onların geldiği yöne doğru elini kaldırır ve atlar oldukları yerde dururlar. Bu hadise üzerine Hüsnü Bey, Şeyh Süleyman Efendi’nin büyük bir mürşid ve keramet sahibi bir zat olduğunu anlar, Şeyh Efendi’nin yanına yaya olarak gelir ve kendisine saygı göstererek buradan gitmemesi için bu defa kendisi ısrarda bulunur. Şeyh Süleyman Efendi önce bu teklifi kabul etmez, ancak Hüsnü Bey’in ısrarı üzerine murakabe yaptıktan sonra Erzurum’a gitmekten vazgeçer ve burada kalmaya karar verir. Şeyh Efendinin bu kararı üzerine Hüsnü Bey elinde bulunan bu günkü Uzunsavat köyü ve mıntıkasını kendisine vakıf olarak hibe eder. Bu gün tapu sicil kayıtlarında Uzunsavat köyü ve mıntıkası Şeyh Süleyman Efendi ve çocuklarına vakıf olarak verilmiş olup, bu bilgiler köy senedinde de yer almaktadır. Şeyh Süleyman Efendi, Uzunsavat köyüne yerleştikten sonra ilim ve irşad hizmetlerine artık bu köyde devam etmiş ve burada da kısa zaman içerisinde birçok talebe ve mürit yetiştirmiştir.

İlginizi Çekebilir  Şeyh Ali Hırbızuni

Şeyh Süleyman Efendi, ilmi ile amel eden, takva sahibi âlim ve fazıl bir zatmış. Az konuşur, sürekli tefekkür halinde bulunurmuş. Konuştuğu zamanda muhatabının seviyesine göre hareket eder ve yavaş yavaş konuşurmuş. Düşünmeden konuşmaz, konuştuklarını mutlaka ayet, hadis ve sûfilerin güzel sözleri ile süslermiş.

Şeyh Ali Sebti’nin yanında tahsil hayatını sürdürürken Şeyh Ali Efendi kendisine ayrı bir muhabbet beslermiş. Bunun sebebi ise Şehy Süleyman Efendi’nin genç yaşta hem âlim, hem de abid bir mertebeye ulaşmış olmasıdır. Şeyh Ali Efendi’nin kendisine olan bu muhabbetin sebebini anlamayan bazı talebeler, zamanla onu kıskanmaya başlarlar. Bunun üzerine Şeyh Ali Efendi, bir bahar mevsimi Şeyh Süleyman Efendi’ye evin damını loğlamasını (silindir) ister. Şeyh Süleyman Efendi tereddütsüz bu emri yerine getirir. Dama çıkar bacanın yanına oturur abasını başına geçirip evradını okumaya başlar. Bu arada silindir kendi kendine gidip gelerek toprak damı loğlamaktadır. Şeyh Ali Efendi orada bulunan bazı talebelere gidip Süleyman Efendi’nin silindiri daha yavaş götürüp getirmesini söylemelerini ister. Dama çıkan talebeler, Süleyman Efendi’yi başında abası evradını okurken görürler. Bu arada silindir de kendi kendine gidip gelmektedir. Bu manzarayı gören talebeler hayretlerini gizleyemez ve durumu Şeyh Ali Efendi’ye bildirirler. Şeyh Ali Efendi talebelere dönerek, gördüğünüz gibi benim Süleyman’a olan muhabbetimin sebebi onun bu manevi halidir der ve belli bir süre sonra da icazetini vererek ilim ve irşad faaliyetlerinde bulunmak üzere köyüne gönderir.

İlginizi Çekebilir  Şeyh Hasan Halifani

Bu olaydan sonra Şeyh Süleyman Efendi, kendi köyüne döner ve burada medresenin başına geçerek vefatına kadar ilim ve irşad faaliyetleri ile meşgul olur. Şeyh Süleyman Efendi’nin vefatından sonra çocukları ve onların soyundan gelenler bölgede uzun yıllar medrese geleneği üzerinden ilmi tedrisat faaliyetlerine devam etmişlerdir.

Bilinen Talebeleri

Şeyh Süleyman Efendi, birçok talebe yetiştirmiştir. İsimlerini bilebildiklerimizi aşağıda zikredeceğiz:

1. Kur köyünden Şeyh Ahmet Çapakçurî, 2. Şeyh Mahmut (Oğlu)
3. Şeyh Mehmet (Oğlu)
4. Şeyh Enver (Oğlu) 5. Şeyh Hasan (Oğlu)
6. Kiğı’nın Karsini köyünden Ali Ağa
7. Şoğ köyünden Molla İsmail
8. Zağ köyünden Hacı Hasan’ın babası.

Vefatı
Şeyh Süleyman Efendi, 1887 tarihinde Uzunsavat Köyünde vefat emiş ve köyün mezarlığına defnedilmiştir. Kabrinin üzerine bir kubbe yapılmış olup mezarı yöre halkı tarafından hala ziyaret edilmektedir. Şeyh Süleyman Efendi hayattayken, Uzunsavat köyünün bir gün sular altında kalacağını söyler ve bu kerameti yıllar sonra ortaya çıkar. 1992 yılında Uzunsavat köyünde baraj çalışmaları yapılır ve baraj bittikten köy mezarlık da dâhil sular altında kalacaktır. Baraj yapımı esnasında kabrin olduğu yerde birçok olağanüstü durumlar müşahede edilir. Bunun üzerin hem barajı yapan yüklenici şahıs, hem de Bingöl Su İşleri Müdürlüğü Şeyh Efendi’nin ailesi ile görüşürler ve 1998 tarihinde ailesinin de rızası ile kabri Uzunsavat Köyünün yüksek bir tepesine nakledilir.

Kaynak ; Mevlana Halid Bağdadi sempozyumu , 04-05 Mayıs 2017 , Binböl ve Çevresindeki Halidilik , Mehmet Şirin Ayiş