Van – Bahçesaray ilçesi Arvas Köyü ( Doğanyayla)
“Hazret-i Şeyh” ve “Allame” lakapları vardır. “Arvasi” denmekle meşhur olmuştur. Babası, Seyyid Abdülhamid Arvasi’dir. Annesi aynı ailenin Doğubayezid kolundan Seyyid Hacı İbrahim Efendinin kızı Seyyide Emine Hanımdır. Arvas’ta doğdu. Aynı köyde vefat etti. Kabri sevenleri tarafından ziyaret edilmektedir. Babası, Arvas’ın tekke, zaviye ve medresesinin sevk ve idaresini yürütürdü. Seyyid Fehim, küçük yaşta babası Seyyid Abdülhamid Efendiyi kaybeder. Annesi Seyyide Emine Hanım, zahide, takva ve vera sahibi saliha bir hanımdır. Pekçok kadın hizmetçileri olduğu halde ilim talebesinin elbisesini kendisi yıkar ve yardım ederdi.
Küçük yaştan itibaren ilim öğrenmeye başlayan Seyyid Fehim, kısa zamanda Kur’an-ı kerimi hatm ve hıfzeder. Sonra dedelerinin kurduğu ve öteden beri ilim yayan büyük alimler yetiştiren Arvas Medresesi ile Müküs’teki Mir Hasan Veli Medresesinde temel dini bilgileri ve Arabi alet ilimlerini okur. Kısa bir müddet ilim tahsiline ara verir. Sonra Cizre’ye gidip Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretlerinin halifelerinden Şeyh Halid-i Cezeri’nin (v.1839) ders halkasına dahil olur. Kısa zamanda emsallerini geçip ilimde ilerler. Dini ilimleri ve zamanın fen bilgilerini öğrenir.
Seyyid Fehim, Cizre’de ilim tahsili ile meşgul olduğu sırada, amcaoğlu Seyyid Sıbgatullah Efendi de Cizre’ye gelip, Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin talebelerinden Şeyh Salih Sibki hazretlerinden ilim öğrenir. Dönüşünde Van’a uğrar. Van’da bulunduğu günlerde büyük veli Seyyid Taha-yı Hakkari Hazretleri (v.1852) de Nehri’den Van’a gelmiştir. Seyyid Taha Hazretlerinin en seçkin eshabından olan amcası Seyyid Muhammed Efendi, Seyyid Sıbgatullah Efendiye, Seyyid Taha-yı Hakkari Hazretlerine talebe olmasını tavsiye eder. Seyyid Taha’ya talebe olan Seyyid Sıbgatullah, onun hizmetinde ve sohbetinde bulunarak, tasavvuf yolunda ilerler. Kısa zamanda olgunlaşarak insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını anlatmak hususunda icazet, diploma ve hilafet alır. Van valisi ve halkı Van’da kalmasını ısrarla isterler. Fakat o, “Nehri’ye gidiyorum. Seyid Taha hazretleri uygun görürlerse burada kalırım.”, diye buyurur. Van’da kalmak istediğini Seyyid Taha Hazretlerine arzedince, buyurur ki, “Yok Molla Sıbgatullah! Van halkı dun-himmettir (eksik, kısa himmetlidir). Van’ın fethi benim ve senin elinde olmaz. Mükaşefe aleminden malumata göre, sizin sülalenizden, yani Arvasi hanedanından, ilim ve irfanı ile tanınmış, Allah bilir ama onun [Seyyid Fehimi kasdediyor] vasıtasıyla, Van’ın irşadı geçici olarak mümkündür. O zatın hayatta olup olmadığını bilmiyorum.”, diye buyurur. Seyyid Sıbgatullah Arvasi Hazretleri, “O zat amcamın oğludur. Cizre’de ilim tahsili ile meşgul, ilim ve irfanla meşhurdur.”, der. Seyyid Taha, “Bir başka gelişinde o zatı muhakkak bana getir.”, diye emir buyurur.
Seyyid Sıbgatullah Hazretleri, hocasını ikinci defa ziyarete gelişinde, genç yaştaki Seyyid Fehim Arvasi’yi de Nehri’ye getirir. Seyyid Taha Hazretlerinin huzuruna gidip sohbetiyle şereflenirler. Kalma zamanı bitip ayrılacakları sırada, Seyyid Sıbgatullah ve yanındakiler Seyyid Taha Hazretlerinin elini öpüp izin aldıktan sonra, sıra Seyyid Fehime gelince, Seyyid Sıbgatullah geride kaldığını görüp, Seyyid Taha hazretlerinden onun için de izin ister. Fakat Seyyid Taha hazretleri, Seyyid Fehim’in kalmasını münasip görür ve, “O burada kalsın.”, diye buyurur. Seyyid Taha’nın hizmetinde kalan Seyyid Fehim, kısa sürede kemale gelir. Seyyid Taha Hazretleri onun hakkında, “Başkalarının altı ayda aldığı mesafeyi, Seyyid Fehim yirmi dört saatte aldı.”, diye buyurur.
Seyyid Taha Hazretleri bir gün Seyyid Fehim Hazretlerini yanına çağırır. “Muhakkak Mutavvel kitabını okumalısın.”, buyurur. Seyyid Fehim Hazretleri, “Kitabım yok. Bizim taraflarda Mutavvel okunmaz.” diye arz edince, kendi kitabını hediye eder. Muş’un Bulanık kazasının Abiri köyünde Molla Resul Sibki ismindeki büyük alime gidip okumasını tavsiye eder. Huzurundan ayrılırken, “Sen zeki ve tedkik edici bir ilim talibisin. Suallerine hocalar tatmin edici cevap veremezler ve rahatsız olurlar. Derslerin takibi esnasında bir zorlukla karşılaşırsan, onları rahatsız etme. Elini göğsüne koy ve beni hatırla. İnşaallah derhal müşkilini hallederim.”, buyurur.
Seyyid Taha Hazretlerine olan muhabbet ve bağlılığı sebebiyle onun yattığı odanın dış tarafında pencereye yüzünü döner ve sabahlara kadar ayakta durup, onun güneş gibi nur saçan feyizlerinden istifadeye çalışır. Hatta bir defasında bununla yetinmeyip, soğuk bir gecede şiddetli kar yağarken, kapının dışında uzanır. Mübarek başını kapının eşiğine koyarak yatar. Şiddetli yağan kar, mübarek vücudunu örter. Fakat muhabbetle yanan kalbi ile kar altında çeşit çeşit feyz ve bereketlere kavuşur. Seyyid Taha Hazretleri teheccüd namazını kılmak için mescide gitmek üzere kapıyı açar. Ayağını kapıdan dışarı atınca, Seyyid Fehim’in sırtına basar. Seyyid Fehim hemen ayağa kalkıp edeple mürşidinin karşısında durur. Seyyid Taha Hazretleri, “Yeter Molla Fehim. Benim kanaatime göre bugün ilimde bir ummansınız. Seyyid Şerif Cürcani100 Hazretlerinden sonra ilimde seyyidlerin yüzünü siz güldürdünüz. Bu ilmi bu kadar yere sermeyiniz.”, diye buyurur. Seyyid Fehim Hazretleri ise, “Bu ilimden bütün istifadem, Hazretinizin bir nazarıyla olana yetişememiştir. Bendeniz menfaatimi arıyorum.”, diye cevap verir. Bunun üzerine Seyyid Taha Hazretleri onu kucaklar, gecenin karanlığında cihanı aydınlatacak manevi nurları ihsan eder. Elini tutarak beraber mescide giderler.
Seyyid Taha Hazretlerinin hizmet ve sohbetinde tasavvuf yolunun en yüksek derecelerine kavuşan Seyyid Fehim, büyük bir veli olur. Mutlak hilafetle şereflenme zamanı gelince, üstadı Seyyid Taha onu huzuruna çağırır ve insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını anlatmak, onların dünya ve ahirette saadete, kurtuluşa kavuşmalarına vesile olmakla vazifelendirir. Fakat Seyyid Fehim, “Bu bir ağır yüktür. Ben bunu kaldıramam. Hem de buna layık değilim.”, deyip çekingen davranır. Seyyid Taha Hazretleri, “Bu bir emr-i ihtiyari, isteğe bağlı bir iş değil, emr-i zaruri olup mecburi iştir.”, diye buyurur. Memleketi olan Arvas’a gitmesini emreder. Yola çıkacağı zaman tekrar huzuruna çağırır, kitapların içindeki mektuplarını kendisine göstererek, “Bu ihlas ve muhabbet sizin değil midir? Neden imtina ediyorsunuz. Yemin ederim ki sizin hilafetiniz, Resul-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz tarafından tasdik buyrulmuş ve bütün sadat-ı kiram büyükler tasdik buyurmuş, ben de tasdik etmek zorundayım. Siz de kabul etmek mecburiyetindesiniz.”, diye buyurur.
Seyyid Fehim Hazretleri, hocasının emrine uyarak Arvas’a döner. Arvas Medresesini yeniden imar ederek talebelere ilim öğretir. Ayrıca, Nakşibendiyye yolunun esaslarını anlatarak insanların saadetine çalışır. Her zaman afet kabul ettiği şöhretten kaçınır. Arvas Medresesinde Seyyid Muhammed Emin, Seyyid Abdülhakim, Halife Derviş, Halife Ali, Molla Abdülcelil ve Şeyh Resul gibi büyükler onun yetiştirdiği alim ve velilerdendir. Ondan ilim tahsil edip, mezun olanlar Van ve havalisinde Reisü’l-müderrisin ünvanıyla anılırlar.
Seyyid Fehim Hazretleri hocası Seyyid Taha Hazretlerini, her yıl Arvas’dan Nehri’ye gelerek, ziyaret etmektedir. Vefatından sonra, yerine geçen biraderi Seyyid Muhammed Salih Hazretlerini de ziyaret edip, sohbetlerinde bulunur. Zira Seyyid Muhammed Salih hazretleri Seyyid Fehim hazretlerinin sohbette üstadıdır.
Üstadının vefatından sonra daha da tanınan Seyyid Fehim hazretleri, ilim ve fazilette iyice meşhur olur. Mısır, Irak, Suriye ve bu havalide halledilemeyen meseleler ona getirilir. Çözülemez gibi görülen müşkil meseleleri hallederdi. Sohbet ve dersleriyle pek çok insanın doğru yola kavuşmasına vesile olur. Böylece, Doğu Anadolu halkının Sünni kalmasını, şiiliğin ve mezheb ayrılığının yöreye girmemesini temin ederek, milli birliğe hizmet eder. Doksanüç Harbinde Ruslara karşı Doğu Bayezid Cephesine gidip büyük kahramanlıklar ve muvaffakiyetler gösterirler.
Seyyid Fehim hazretleri hocası Seyyid Taha Hazretlerinin vefatından sonra onun emir ve tavsiyelerine sıkı sıkıya uyar. Senede iki defa Van’a teşrif ederek halka İslamiyetin emir ve yasaklarını anlatır. Onların dünyada ve ahirette saadete, mutluluğa kavuşmaları için çalışır. Vaaz ve sohbetleriyle Van halkının İslamiyete bağlılığı ve bu husustaki şöhreti artar. “Dünyada Van, ahirette iman.” sözü insanlar arasında yaygın olarak söylenmeye başlar. Seyyid Fehim Hazretlerinin Van’a gelişlerinde büyük bir kalabalık ve izdiham olmaktadır. Zamanın valisi, askeri ve mülki erkanı onu ziyaret ederek, sohbetlerinden istifade ederler, varsa müşkil meselelerini sorup cevaplarını almaktadır. Maddi ve manevi bütün emirleri yerine getirilir, hiçkimse ona saygı ve hürmette kusur etmez. Böylece hocası Seyyid Taha’nın seneler önce buyurduğu, “Van’ın fethi Arvasi hanedanından, ilim ve irfanı ile tanınmış bir zatın vasıtasıyla muvakkaten mümkündür.” sözünün hükmü ortaya çıkmış olur.
Ömrünü İslâmiyeti öğrenmek ve öğretmekle geçiren Seyyid Fehim hazretleri vefâtından altı ay öncesinden îtibâren sefer hazırlığına başlamıştı. Sohbetlerinde her zamankinden daha çok ölümden bahsediyordu. Şimdi medfûn bulunduğu kabr-i şerîfin yerine bakarak, Arvas kabristanına defnedilenlerin îmanlı olduğu takdirde bütün günâhlarının affedileceğini beyân buyururlardı.
Ömrünün son günlerine doğru rahatsızlığı fazlalaştı. Bir Cumâ günü hasta haliyle câmiye gitti. O gün halîfesi ve oğlu Seyyid Muhammed Emin Efendi beliğ ve hazîn bir hutbe okudu. Câminin arkasındaki çeşmeye kadar saflar bağlamış olan cemâat bu hutbenin tesiriyle mahzûn olup, ağladı. Seyyid Fehim hazretleri Cumâ namazını oturarak kıldı. Sonra da Seyyid Abdülhakîm Efendi, Seyyid Muhammed Emîn Efendi, Halîfe Derviş ve Halîfe Ali adlı dört halîfesini huzûruna dâvet buyurarak vasiyetlerini şöyle bildirdi: “…Muhammed Emin yerime ikâme edilmiştir. Yâni benim vazîfemi yürütecektir. İnce kalplidir. Bize karşı sevgisi çok kuvvetli olduğu için benden sonra fazla yaşayacağını zannetmiyorum. Ondan sonra Seyyid Abdülhakîm mutlak olarak yerime ikâme buyrulmuştur. Kendisi, Arvas’ta olsun, Başkale’de olsun, İstanbul’da olsun ona itâat ediniz. Onun rızâsı benim rızâmdır. Ona muhâlefet bana muhâlefettir.” buyurarak SeyyidAbdülhakîm Efendinin zamanla İstanbul’a geleceğini işâret etti. Dört halîfesinden başka bâzı talebelerinin de bulunduğu sırada vasiyetine devâm ederek buyurdu ki: “Kitaplarımı Arvas Kütüphânesine vakfettim. Benim bildiğim kimseye borcum yoktur. İhtiyâten îlân edin. Şâyet alacaklılar çıkarsa, ne kadar iddiâ ederlerse, Muhammed Emin tereddütsüz versin. İlmin ve Nakşibendiyye yolunun yayılmasına ihtimâm gösteriniz. Seyyidim ve senedim Seyyid Büzürk (Seyyid Tâhâ-yı Hakkârî) hazretlerinin, her sene asgarî bir defâ Van’a gidip halkı irşâd için fakîre olan emirlerini yerine getiriniz. Hüseyin’in annesinin genç olmasına rağmen çocuklarını bırakıp gideceğine kâni değilim. Bununla berâber himâye etmek lâzımdır.” buyurdu. O sırada on yaşında olan Hüseyin Efendi orada oynuyordu. Bir ara; “Can fedâ babacığım. Misâfir çoktur. Dışarıda hep sizi bekliyorlar. Niye yatıyorsunuz. Kalkın misâfire bakın.” deyince, çocuğun sözlerine tebessüm ederek; “Bu çocuk sâlihtir.” buyurdu.
Vasiyetine devâm ederek; “Benden sonra çok fitne çıkacak, kadınlardan hayâ perdesi kalkıp, çarşı pazarlarda dolaşacaklar. İslâm, Abdülhamîd Hanla kâimdir.” buyurdu. Bir ara Seyyid Abdülhakîm Efendiye dönerek; “Cenâb-ı Hak sizi muhâfaza edecektir.” buyurdu ve İbrâhim aleyhisselâmın ateşte yanmadığı kıssasını anlattı. “Nakşibendiyye yolunun yayılması için elimden geldiğince, kıl kadar ayrılmamak üzere hizmet ettim. İnşâallah mes’ûl değilim. Tam tedkîk etmeden fetvâ vermeyiniz. Ruhsatlarla yetinmeyiniz. İmkân oldukça azîmetleri esas kabûl ediniz.” buyurduktan sonra bir müddet kimseyi yanlarına kabûl buyurmadılar. Allahü teâlâyı anmakla ve ibâdetle meşgûl oldular. Bir ara karpuz istediler. Fakat o mevsimde Müküs’de karpuz yoktu. Çatak’a gidip getirdiler. Fakat karpuzu yemeden vefât ettiler.
Fehim-i Arvâsî hazretlerinin hastalığını duyanlar uzak yakın her taraftan gelip ziyâret ettiler. Tedâvî için doktorlar getirdiler. Vefât ettiği günün ikindi namazını oturarak kılan Seyyid Fehim hazretlerinin mübârek vücudları secdeden mübârek başını kaldırmayacak derecede zayıflamıştı. Oğlu Seyyid Muhammed Emin Efendinin yardımıyla başını secdeden kaldırabiliyordu. Bu sırada hüzün ve üzüntü Arvas ve etrâfını kaplamış, evin etrâfında yüzlerce seveni ve talebesi onun iyileşmesi haberini bekliyordu. O sırada renk renk, çeşit çeşit kuşlar geldiler, havada sıra sıra durarak herkesin hissettiği şekilde hüzünlerini izhâr ettiler. Yüzbinlerce kuş, Arvas üzerinde Şemsiye gibi gölge ettiler. O arada gaybdan bir ses; “Yâ eyyetühennefsü’l-mutmeinneh…” âyet-i kerîmesini sonuna kadar okudu. Secdeden başını kaldırıp “Er-Refîku’l-a’lâ.” dedikten sonra sesli bir kelime-i tevhidden sonra 1895 (H.1313) senesi Şevval ayının on beşinci Salı günü rûhunu teslim etti. Vefât haberi duyulunca, başta sevenleri olmak üzere bütün halk ve yabânî hayvanlar bile üzüldüler.
Seyyid Fehim-i Arvâsî hazretleri, teçhiz ve tekfinden sonra sevenlerinin gözyaşları arasında Arvas kabristanında daha önceden işâret ettiği yerde defnedildi.
Seyyid Fehim-i Arvâsî hazretlerinin Arvas’ta bulunan kabri, sevenleri tarafından ziyâret edilmekte ve bereketlerinden faydalanılmaktadır. Vesîle edilerek yapılan duâlar kabûl olmaktadır. Çocuğu olmayanlar çocuğa sâhib olmakta, hasta olanlar şifâya kavuşmaktadırlar. Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı Karkar Deresi köyünden çocukları olmayan karı-koca Arvas’a gelip Seyyid Fehim hazretlerinin kabrini ziyâret ettiler. Çocukları olması için, Seyyid Fehim hazretlerinin rûhâniyetini vesîle ederek duâ ettiler. Sonra ikiz çocukları oldu. 1980 senesi sonbaharında tekrar Arvas’a gelen karı-koca kabr-i şerîfi ziyâret ettikten sonra üç defâ ikiz çocuklarının olduğunu bildirdiler. Hasta olup şifâ bulanlar da anlatılmaktadır.
Seyyid Fehim Arvâsî hazretlerinin vazîfesini bir müddet oğlu ve halîfesi Seyyid Muhammed Emîn Efendi devâm ettirdi. Onun vefâtından sonra da mutlak halîfesi Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri devâm ettirdi.