Elazığ – Palu’da Murat Nehri kıyısında
Seyyid Mahmud Samini hazretleri’nin (k.s.) Silsile-i Şerifi
Seyyid Mahmut Samini hazretleri’nin (1812-1892) türbesi, Palu ilçesinin 3 km. doğusunda Murat Nehri’nin kuzey yakasında bulunan düzlükte bulunmaktadır Türbe tavanının tam ortasında beton dökümü sivri sayılabilecek tarzda bir kubbe bulunmakta olup bakırla kaplanmıştır. Kare planlı ve iki mekânlı olan türbe, yakın zamanda bir iş adamı tarafından restore edilmiştir. Türbenin iç ve dış duvarları fayansla kaplanmıştır. Türbe içinde Mahmut Samini Efendiyle beraber torunu ve aynı zamanda İmam Efendi’nin halifesi Şeyh Saadettin Efendi’nin türbesi de yer almaktadır. Türbe içinde yer alan sandukalar da tamamen şekilli fayanslarla kaplanmıştır. Sandukaların bulunduğu bölüm tahta setle ayrılmıştır.
Seyyid Mahmut Samini hazretleri’nin atası olan (lakabı Pirbab) Molla Yusuf, Mardin’in Derik kazasından gelerek Palu’nun Beyhan (Hun) köyüne yerleşmiştir. Babası Hacı Ahmed Efendi Beyhan’dan Palu’ya gelip Çarşı Mahallesinde hamamın arkasında bir ev alarak buraya yerleşir. Mahmut Samini hazretleri de 1812 yılında burada dünyaya gelir. Seyyid olup, Peygamberimizin torunu Hz Hüseyin’in soyundandır. İlk tahsilini doğduğu yerde yapar. Daha sonra Şeyh Ali Sebti’nin sohbetlerinde kemale erer. On üç sene talebelik yapan Mahmut Samini tasavvuf yolunda yüksek mertebelere erişir. Mahmut Samini ticaretle uğraşmasına rağmen Ali Sebti’nin sohbetlerine devam eder, köy ve nahiyelere teşriflerinde beraber bulunurlar. Mahmut Samini, Şeyh Sebti’nin yanında terbiyesini tamamlayarak Şeyh Ali Sebti’den hilafet almıştır.
Mahmut Samini hakkında birçok menkıbe ve kerâmet anlatılır. Denilir ki, İmam Efendi gördüğü bir rüya üzerine Elazığ’ın Palu kazasına giderek şeyhi Mahmut Samini’yi ziyaret eder ve sohbetlerine katılır. Fakat İmam Efendi Mahmut Samini’den inâbe almaya yanaşmaz. Çünkü Mahmut Samini’nin tütün içmesi (sigara) ve rahatsızlığından dolayı gözlerinin çapaklanması onun dikkatini çeker. O, “tütün içenden hiç şeyh olur mu?”, diye düşünür. Bir süre sonra kendisine kahve ikram edilir. İmam Efendi kahvesini içerken beyaz olan cübbesine bir miktar kahve dökülür. Giyim kuşam temizliğine son derece dikkat eden İmam Efendi, “Mahvoldu cübbe.”, diye düşünür. Mahmut Samini, “Hafız, cübbeni çıkar da bizim Mustafa temizlesin” der. İmam Efendi cübbesinin temizleneceğine inanmaz ama yine de çıkarıp verir. Cübbe birkaç dakika sonra temiz bir halde gelir. Yine o gece İmam Efendi garip bir rüya görür. Rüyasında dünyada bütün bitkiler Allah’a secde etmektedirler. Ne var ki, tanımadığı bir bitki Allah’a bir türlü secde etmez.
İmam Efendi sabah uyandığında Mahmut Samini kahvesini içmektedir. Bir süre sonra İmam Efendi’ye dönerek, “Hafız bir ateş getir de şu Allah’a secde etmeyen otu yakalım”, der. Arkasından, “Hafız biz bu tütünü şunun için içiyoruz. Buraya tütün içen birçok kişi gelmektedir. Şayet ben tütün içmemiş olsam, tütün içen kişilerin çoğu beni dinlemeyip tütün içmek için dışarı çıkacaklar. Halbuki şimdi hem tütün içiyor hem de oturup beni dinliyorlar. Bunun keyifçisi değilim, sırf bunun için içiyorum”, der. Bu olay ile hakikati anlayan İmam Efendi’nin Mahmut Samini hakkında olan şüphesi de oldukça izale olmuştur. O gün İmam Efendi içlerinde Mahmut Samini’nin de bulunduğu cemaate imamlık yapar. Bunun üzerine talebelerden biri Mahmut Samini’nin ileri gelen talebelerinden Miyadinli Mehmet Efendi’ye dönerek, “Hoca Efendi neden mihrabı bu Hafız misafire bıraktı”, diye sorar. Bu soru üzerine o da, “O daha mürşid görmeden seyr-i sülûkta ilk devreyi kendi gücü ile atlatmıştır”, cevabını verir. Burada üç gün kaldıktan sonra Mahmut Samini, İmam Efendi’ye, “Hafız misafirlik üç gündür. Bahçedeki sebzeler kurumak üzeredir. Git bahçedeki sebzeleri sula”, der. Ancak İmam Efendi sebzelerin yarısını suladığında suyun kesildiğini görür. Döner durumu Samini’ye anlatır. Mahmut Samini kendisine, “Hafız sen ne diyorsun? O havuz bahçenin tamamını suluyor. Sen git havuza bir daha bak”, der. Tekrar gidip bakan İmam Efendi havuzun suyla dolu olduğunu görür. Bunun üzerine onun Mahmut Samini’ye olan itimadı daha da artar. Aynı gün ikindi vakti Mahmut Samini, İmam Efendi’ye, “Hafız yarın çok misafirimiz gelecek. Bostana git biraz patlıcan topla ve mutfağa bırak”, der. İmam Efendi aldığı emir üzerine patlıcan toplamaya gider. Ancak bostandaki patlıcanların henüz çiçek açmamış ve yetişmemiş olduğunu görür. Geri dönüp durumu hocasına anlatır. Hocası kendisine, “Hafız! Murat suyuna gitsen kurutup gelirsin. Tekrar git patlıcanları yetişmiş bulacaksın”, der. İmam Efendi tekrar gidince gerçekten patlıcanları olgunlaşmış bir şekilde görür. Bunda da hocasının bir kerâmetinin olduğunu anlar. Bunun üzerine İmam Efendi hocasının büyük bir mürşîd ve tasavvuf ehli olduğuna kesin kanaat getirir.
Mahmut Samini hazretleri vefatından bir sene önce istiska hastalığına yakalanır Bu sırada bütün işleriyle müritlerinden Teberdar Efendi ilgilenir. Hatta bir ara kalbinden “Keşke vasiyet etseydi” diye geçirir. Mahmut Samini onun bu düşüncesine vakıf olarak, “ Ne acele ediyorsun, giderken haber veririm. Bununla birlikte vasiyet edeyim. 500 kuruş harcayınız, bu azdır 1500 kuruş olsun ve Murat kenarında Kelekbaşı’na defnediniz”, deyince Hacı Teberdar Efendi’nin, “Efendim orası boş ve kimsenin olmadığı bir yerdir”, demesine karşılık, “Gelip etrafımı doldururlar”, diye buyurur. Bir cuma günü vefat eder ve vasiyet buyurduğu yere defnedilir. Kısa bir sürede türbesinin etrafı büyük bir kabristana dönüşür. Vefatından sonra torunu Abdulmecid Efendinin oğlu İmam Efendi’ye intisab ederek ondan hilafet almış, tarikat ve makamını devam ettirmiştir.
Seyyid Mahmut Samini hazretleri halifeleri ;
Ahmed Mekkî Üçışık onun yirmiye yakın ârif yetişdirdiğini kaydeder
1- Osman Bedreddin Erzurumi
2- Hacı Yusuf Efendi – Kığı kasabasında
3- Hacı Yusuf Efendi’nin oğlu Muhammed Efendi – Kığı kasabasında
4- Muhammed Nurettin Efendi – 1964 yılında Antalya’da vefat etmiş.
5- Miyadanlı Mehmet Efendi