Mekke – Cennetül Mualla ’da
Abdullah Mekki Hazretleri’nin Halifesi
Seyyid Yahya Dağıstani Hazretlerinin (k.s.) Silsile-i Şerifi
Doğum tarihi bilinmemektedir. Hicri 1319,miladi 1899 tarihinde vefat etmiştir. Bulunduğu bölgede riyaset üzere büyük bir makamı var iken tarikat yolunu tercih eden mürşid-i kâmil büyüğümüzdür. Dağıstan Hanlarından olmasına rağmen, sadeliği seven, saltanattan kaçan bir zâttır. Osmanlı Sultanları tarafından da kendisine beratlar verilmiştir.
Oğlu Halil Paşa ile birlikte Mekke-i Mükerreme’ye hicret ederler. Halifesi olduğu Abdullah-i Mekki Efendimizin hakka yürümesinden sonra Mekke-i Mükerreme’de bir zâviye yaptırarak ömürlerinin nihayetine kadar hizmet etmiştir.
Seyyid Yahya Hazretleri’nin ne zaman dünyaya geldiği tam olarak bilinmemektedir. Onun 19. yy. başında Dağıstan’da yaşadığını sonra da Mekke-i Mükerreme’ye gittiğini kabul edebiliriz. Elimizde bulunan bir el yazmasında ondan bölgenin emiri, meliki sıfatlarıyla söz edilir. Ancak Dağıstan kaynaklarında bu isim ve vasıfta bir melik yoktur. Şu kadar ki Dağıstan’ın sosyal, dini yapısı göz önüne alınarak onun saygın bir aşiret lideri veya dini karizması dolayısıyla bu adla anıldığını söyleyebiliriz.
Seyyid Yahya Dağıstani Hazretleri’nin intisab etmesi ve şeyhin vefatı ile görevin onda kaldığını sonra Mekke-i Mükerreme’ye giderek Abdullah-i Mekki Efendimiz ile tanışıp kaldığını da yine belgelerden öğreniyoruz. Böylece onu tasavvuf ile ilişkisinin Abdullah-i Mekki Efendimiz ile tanışmasından önce olduğunu söyleyebiliriz.
O dönem Kafkas halkının, Şeyh Şamil ve Hâlidi Meşayıhlarının liderliğinde Ruslarla mücadele ettikleri bir dönemdir. Rusların Kafkasya’yı işgali önlenememiş ve halk ile birlikte birçok âlim ve Hâlidi insanları Anadolu’ya ve İslam dünyasına hicret etmişlerdir. Seyyid Yahya Dağıstani Hazretleri’de bu göçler ile Mekke-i Mükerreme’ye hicret etmişlerdir.
Onun kendisine ait bir dergâhı olduğu ve Abdullah-i Mekki Efendimizin diğer halifesi şeyh Süleyman Kırımi ile irşat vazifesini yürüttüğü, ömrünü de Mekke-i Mükerreme’de tamamladığı bilinmektedir.
Bozcalı’da ikamet eden Yunus Hocaefendi’nin kendi yazısından Seyyid Yahya Dağıstani Hazretleri hakkında şöyle bir rivayette vardır:
“- Tarikatımızın silsilesinde otuz ikinci halkası olan Seyyid Yahya Dağıstani Hazretleri’nin hayatından bir parça. Kendisi aslen Dağıstanlı olup o memleketin hükümdarı idi. O günün paşalarına ait süslü, altın yaldızlı giysiler ile gezinirken şöyle düşünür:
— Acaba bu benim giydiğim altın sırmalı, saf ipek, resmi elbisem ile kıldığım namaz Allah indinde makbul olur mu? Bu düşünce kendisinin meşguliyetini artırınca bunu sarayda bulunan bir hocaya değil de züht ve takva hayatı yaşayan bir tekke sahibine sormayı ister. Bu düşünce ile maiyetinde ki adamları ile birlikte Dağıstan da bir tekkeye vâsıl olur. Kapıya varınca atından inmeden orada bulunan dervişlere selam verir ve şeyh efendinin dışarı gelmesi için haber gönderir. Haberi götüren Derviş:
—Erkan-ı hükümetten paşa geldi, sizi dışarıda bekliyor efendim! Diyerek efendi hazretlerini dışarı çağırır. Şeyh efendi dışarı çıkar;
— Hoş geldiniz! Buyurun efendim! Der. Paşa,
— Hayır, şeyh efendi! Attan inmeyeceğim! Bir mesele soracağım! Bunu halledin! Der. Şeyh efendi;
— Paşa Hazretleri! Bunu saraydaki hocalara sorsanız daha isabetli olur. Biz keyfi fetva veremeyiz! Vereceğimiz fetva sizi üzer! Diye cevap verince Paşa da;
— Hayır! Kızmayacağım! Üzülmeyeceğim! Siz halledeceksiniz! Der. Şeyh efendi;
— O hâlde buyurun Paşa Hazretleri! Diyince paşa sorusunu sorar:
— Şu üzerimde bulunan altın düğmeli ve sırmalı resmi elbiselerim ile namaz kılsam, Allah indinde kabul olur mu? Şeyh efendi bir süre bekler. Paşayı süzdükten sonra şöyle cevap veriri:
— Af buyurun! Sizin hâliniz şuna benzer: Bir köpek kokmuş bir leşin başına varır, yer ve gırtlağına kadar karnı doyar. Aynı zamanda idrarı da gelir, idrarını yaparken de üzerine bulaşmasın diye bacağını kaldırır. İşte! Sizin işiniz buna benzer! Milletin malını yiyerek gırtlağınıza kadar doldurmuşsunuz, üzerinizdeki elbiseden dem vuruyorsunuz Paşa’m!
Cevap ağırdır! Paşa attan iner, sırtındaki elbiseleri soyar, yanında bulunan adamlarına ve ümerasına;
— Başınızın çaresine bakın! Ben artık gelmiyorum! Der. Derhâl şeyh efendinin elini ayağını öper, teslim olur.”
Az zamanda çok mesafe kaydeder. Öyle hâle gelir ki şeyh efendinin ziyaretine gelenler;
“- Efendim! Bize duâ buyurun! Dediklerinde,
— Siz Seyyid Yahya Dağıstani Hazretleri’ne gidin! Onun duası makbuldür çünkü o saltanatını birden bire terk etti. Belki o saltanat bizde olsaydı terk edemezdik! Diye cevap verirdi.”
Seyyid Yahya Dağıstani Hazretleri’ saltanatını öyle bir terk etmişti ki dergâhın bir köşesine çekilmiş hırkasına yama yapıyordu.
Bir defasında da şeyh efendi Seyyid Yahya Dağıstani Hazretleri’nden için,
“- Onda öyle bir hazine vardır ki, onun yaptığını ben yapamazdım!” buyurdu.
Şeyh efendi vefat edince yerine Seyyid Yahya Dağıstani Hazretleri geçer. O dergâhtan Mekke-i Mükerreme’ye gider. Abdullah-i Mekki Efendimiz ile karşılaşınca büyüklüğü karşısında ona biat ederek ömrünün sonuna kadar orada kalır.