mısır – kahire – karafe kabristanı ( ölüler şehri )
Son devir Osmanlı alimlerinden olan Kevseri’nin asıl adı Muhammed Zahid’dir. “Kevseri” nisbesiyle meşhurdur. Babası, Çerkez asıllı bir aileye mensup, müderris ve meşayihtan Kafkasyalı Hasan Hilmi Efendi’dir. 1863’te Kafkasya Ruslar tarafından işgal edilince ailesi ve talebeleriyle birlikte Anadolu’ya hicret ederek Bolu’nun Düzce ilçesine yerleşti. Kendi adına nisbet edilerek kurulan Hacı Hasan köyünde 16 Eylül 1879’da Muhammed Zahid Efendi dünyaya geldi.
Tahsili
Temel İslami bilgileri babasından öğrendikten sonra Düzce’deki Rüşdiye mektebinden mezun oldu.Bu arada Şeyh Muhammed Nazım Efendi, Şaban Fevzi Efendi, Selahaddin Efendi, Düzce Müftüsü Üsküplü Hüseyin Vecih Efendi gibi değerli ve çeşitli hocalardan değişik konularda dersler aldı.
Tahsiline devam etmek üzere 1893’te İstanbul’a gelerek Kazasker Hasan Efendi’nin Darü’l-Hadis Medresesi’nde öğrenim görmeye başladı. Bir taraftan amcası Musa Kazım Kevseri’den Arap dili ve edebiyatına dair dersler alırken diğer taraftan da Fatih dersiamlarından Eğinli İbrahim Hakkı Efendi, Alasonyalı Ali Zeynelabidin, Çeşmeceli lsmail Zühdü Efendi, Yusuf Ziyauddin Efendi, Ali Riza Fakri Efendi, Şeyh Muhammed Esad Dede gibi devrin alimlerinden okuyarak icazet almıştır.
İstanbul’da on yıl süren medrese tahsilini 1904’te tamamlayıp icazet aldıktan sonra 1906’da girdiği ruus imtihanında başarı sağlayarak dersiam oldu.
Hizmet Verdiği Yerler
Fatih Camii’nde müderrislik yapmaya başlayan Kevseri, bu sırada medreselerin islah edilmesi için kurulan komisyonda görevlendirildi. ittihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarına muhalefetine rağmen eğitim ve öğretime ilişkin yeni kararların alınmasını sağlamıştır. 1913’da açılan “İstanbul Müderrisliği Ruusu” imtihanını kazandı.
Fatih Camii’nde müderrislik yaparken evlendi. Bir erkek ve üç kız çocuğu oldu. Fatih Camii müderrisi iken ayrıca Darüşşafaka’da Arapça dersi okutmuştur. Darülfünun’da açılan fıkıh ve fıkıh tarihi müderrisliği imtihanını birincilikle kazanmasına rağmen, buraya tayin edilmesi ittihatçılar tarafından engellenmesi üzerine Kastamonu’da yeni açılan medresenin kuruluşunu gerçekleştirmekle görevlendirildi . Bu amaçla gittiği Kastamonu’da üç yıl görev yaptıktan sonra, deniz yoluyla İstanbul’a gitmek için bindiği takanın devrilmesi sonucu boğulma tehlikesi atlattı ve Düzce’ye götürüldü. Daha sonra Darüşafakat-ı İslamiyye’ye müderris olarak tayin edildi. Bir ay bu görevi yaptıktan sonra Süleymaniye’deki Medresetü’l-Mütahassisin müderrisliğine atandı. Bu arada Süleymaniye Medresesi temsilcisi olarak Ders Vekaleti Meclisi’ne üye seçildi.
Ağustos 1919’da Şeyhülislam vekilliği makamı olan Ders Vekaleti görevine tayin edildi. Ders Vekaleti’ne bağlı bulunan medreselerin, Ders Vekaleti’nin izni olmadan yıktırılmasına karşı çıktığı için, Ders Vekaleti görevinden azl edildi. Fakat meclis üyeliği devam etti. Hayatı boyunca İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne mansup bulunan devlet, siyaset ve fikir adamlarına muhalif davranan Kevseri, 1922 yılının sonlarına doğru, bir dostunun, hakkında tutuklama emrinin çıkarıldığını kendisine sokakta söylemesi üzerine, ailesine bile haber vermeden deniz yoluyla Mısır’a hareket etti (3 Kasım 1922). İslam dinini doğru olarak anlatan Ehl-i Sünnet alimlerinin yolunda giden, her türlü sapık ve bozuk cereyanlara karşı çıkan Zahidü’l-Kevseri, Osmanlı Devletini batıran İttihat ve Terakki’ye şiddetle karşı çıktı. İstanbul’da görev yaptığı zaman içinde yüzlerce talebe yetiştirip icazet vermiştir. Ehl-i Sünnet yoluna ve Ehl-i Sünnet alimlerine yapılan hücümlar karşısında kale gibi direnmesini ömrü boyunca sürdürmüştür.
Meşihat Müsteşarlığı da yapmış olan Zahid’ül-Kevseri, Mısır’da ders okutmuş ve talebe yetiştirmiştir. Kahire’de iken her hangi bir geliri bulunmadığından, maddi sıkıntı çekmesine rağmen, yapılmak istenen yardımları kabul etmemiştir. Türkçe vesikaları Arapça’ya çevirmek amacıyla Darü’l-Mahfuzati’l Mısrıyye idaresi tarafından açılan sınavı kazanıp maaşlı olarak çalışmaya başladı. Bu esnada ailesini İstanbul’dan getirtti. Ve böylece Mısır Devlet Arşivi’nden aldığı ücretle geçimini sağladı. Oğlu ile bir kızı İstanbul’da iken vefat ettiğinden Kahire’ye eşi ile iki kızı geldi. Kızlarından Seniha 1934’te, Meliha ise 1947’de Kahire’de vefat etti.
Kevseri, Kahire’de bulunduğu yıllarda bir taraftan evini medrese haline getirdi ve çok sayıda talebe yetiştirdi. Diğer yandan yayınevi sahipleri aracılığıyla çok sayıda İslami eserin neşrini sağladı. Çoğunluğu Mısırlı olmak üzere Yemen, Hindistan, Pakistan, Endenozya, Malezya, Suriye ve Irak uyruklu öğrencilere icazet verdi. icazet verdiği öğrencileri arasında büyük alimler ve üst düzeylerde görev alacak önemli kişiler yetiştirdi. Mısır basınında yayınlanan reformist görüşlere karşı çıkarak ilmi cevaplar vermesi sebebiyle, sınır dışı edilmesi için devlet erkanı nezdinde girişimlerde bulunulmuşsa da Şeyh Abdülmecid es-Sinduni ve Evkaf Bakanlığı da yapan el-Ezher Şeyhi Mustafa Abdürrazik tarafından bu tehlike atlatıldı. Zahid’ül-Kevseri, faaliyetleri ve yayınları ile büyük bir takdir toplayıp Mısır’daki ilim erbabı üzerinde etkili oldu.
Mısır’da ikamet ettiği zaman zarfında Hindistan ve Pakistan’da yaşayan alimlerle, Ezher’de okuyan öğrenciler vasıtasıyla irtibat kurarak geniş bir ilmi muhit edindi.
Bazı özellikleri
1. İslamiyetin emirlerine uymakta, yasaklarından sakınmakta, zühd ve takvada son derece titizdi.
2. Dünya malına ve makamlarına değer vermezdi. Dünya ehlinden uzak dururdu.
3. Seçkin bir kişiliğe sahipti. Hiçbir kimseye şahsi kin beslemezdi.
4. Darlık ve sıkıntılara sabrederdi.
5. Kendisinde bulunan ilmi ve ahlaki üstünlükler sebebiyle diğer insanlardan kendini üstün görmezdi.
6. İlmini istismar vasıtası yapmaktan şiddetle sakınırdı.
7. Hiçbir ücret almadan ders okuturdu.
8. Yaptığı kitap tashihlerinden bile ücret almazdı.
9. Çok kuvvetli bir hafızası vardı.
1O. İlmi münazara ve mülakatlarda kendisine yöneltilen sorulara keskin, ikna edici ve doyurucu cevaplar verirdi.
11. Hayatının son günlerinde, hastalığı iyice artınca, tedavi masraflarını karşılayabilmek için kitaplarını satmaya karar vermişti. O halde iken bile talebelerinin maddi yardımlarını kabul etmemişti.
12. Ömrünün her safhasını, her fırsatta eser yazmak, ders okutmak, nasihat etmek ve insanlara İslamiyet’in emir ve yasaklarını öğretmekle geçirirdi.
Vefatı
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle Türkiye’ye dönme ümidi beslediği ve bunun için fırsat gözettiği bir zamanda çeşitli hastalıklara maruz kaldı. Bu hastalıklardan kurtulamayarak, doğup büyüdüğü toprakların hasretiyle Kahire’de vefat etti (11 Ağustos 1951). Vefatından sonra eşi de hastalanarak Türkiye’ye döndü. Ve beş yıl sonra o da vefat etti. Son yıllarında şeker hastalığı ve tansiyon rahatsızlığına tutulan Kevseri hazretleri, son senelerini ilmi eserler yazmakla geçirmişti.
Camiü’l-Ezher’de kılınan cenaze namazından sonra Karafe Kabristanı’nda, imam-ı, Şafii hazretlerinin kabri civarında, dostu İbrahim Selim’e ait bölüme defnedildi. Yeri Cennet, makamı ali olsun! Şefaatlerini dileriz. Amin, Amin! Mezartaşına, kendisi için yazdığı şu şiir hak edilmiştir:
Ey kabrimin başında durup ibretle bakan adam,
Dünkü ziyaretçi bugün buraya defnolunmuştur. Ölüm muhakkaktır,
Ölüm kesindir sakın ondan gafil olma
gafil olmaktan sakın ve geçene dua et.
Kaynak ; Yolumuzu Aydınlatanlar -1 , Yahya Kutluoğlu , İbb Yayınları